Heinrich Böll Stiftung Derneği'nin düzenlediği "Türkiye Siyasetinde Ordunun Rolü" konferansının "Türkiye siyasi sistemi ve Ordu" başlıklı panelinde, Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) Protokolü yurttaşların fişlenmesi bakımından ortaya çıkardığı tehlikeler ve Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK'ın ayrıcalıklı faaliyetleri de gündeme geldi.
Toplantının açış konuşmasını yapan Derneğin Türkiye temsilcisi Ulrike Dufner, son olarak TESEV'in askeri andıç yoluyla fişlenmesini asla kabul etmeyeceklerini söyledi; "Korku yerine yeni bir anlayış gelişmeli. Tarihte neler yaşanmış olsa da Ordu demokratik alandan çekilmeli" dedi.
Dufner: TESEV'in andıçlanmasını kabul edemeyiz
Dufner, Almanya'da da militarizmi andıran gelişmelerin son dönemde yaşandığını ve bunun Alman toplumunda derin tartışmalara neden olduğunu kaydetti; örnek olarak Eylül ayında bugüne kadar ölen Alman askerlerinin anmak için Berlin'de bir anıt dikildiğini ve askerlerin yemin törenlerinin Meclis binası önünde yapılmasını örnek verdi: "Alman toplumu yeniden savaşlara ısıtılıyor mu bilmiyorum."
"Kafes Operasyonu" ile cuntanın gayrimüslimlere yönelik suikast ve sabotaj planlarının ortaya çıktığını kaydeden Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar da, son dönemde yapıldığı iddia edilen planın "TSK içerisinde üreyenlerden en vahimi" olduğunu kaydederek, bunun silahlı kuvvetlerin iç işleyişini sorgulamaya yol açan bir belge olduğunu söyledi.
Bayramoğlu: EMASYA OHAL'ın yerini dolduruyor
Son altı-yedi yılda asker sivil en şeffaf dönemini yaşadığını ifade eden gazeteci-yazar Ali Bayramoğlu ise, Mesut Yılmaz'ın başbakanlığı döneminde 1997 yılında imzalanan EMASYA Protokolü'yle jandarmanın İstanbul'daki garnizonda yurttaşların fişlenmesi için istihbari çalışmalar yürüttüğünü savundu.
Bayramoğlu EMASYA faaliyetlerinin Kürt, Alevi ve diğer toplum kesimlerinin fişlenmesiyle sınırlı olmadığını, Türkiye'de bulunan 81 Alay Komutanlıkları üzerinden Olağanüstü Hal (OHAL) Bölge rejiminin ortadan kaldırılmasıyla yaşanan boşluğu doldurmaya dönük faaliyetleri kapsadığını açıkladı.
"EMASYA'nın değiştirilmesi için sivillerin de güvenlik fikriyle ilgili projelerini askerlerin önüne getirebilmeleri lazım. Asker bu konuda çok deneyimli ama diğer yandan hükümet de o kadar sivil değil."
Akça: OYAK ayrıcalıklı ve güç ilişkilerinden faydalanıyor
Askerin özellikle OYAK üzerinden ekonomide varlığı konusunda dinleyicileri bilgilendiren Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi İsmet Akça da, 1961'de 205 Sayılı Kanunla "ordu mensuplarının emeklilikleri sırasındaki mütevazı yaşamlarını düzeltmek" amacıyla kurulan OYAK'ın 241 bin üyeli, vergi muafiyetine ve birçok finansal avantaja sahip bir holding haline geldiğini söyledi.
OYAK gelirlerinin ordu harcamaları için kullanılmadığı gibi, devlet malı olarak görüldüğü için OYAK mallarının da haczedilememe gibi bir ayrıcalığa sahip olduğunu kaydeden Akça, holdingin siyasal güç ilişkilerinden de faydalandığını kaydetti:
"2001'de OYAK Bank'ın batık kredi oranı normalin üç katına çıkmasına karşın TMSF'ye devredilmediği gibi normal değerinin üzerinde satılması bu ayrıcalıkla düşündürüyor. Neo-liberal politikalardan karlılık açısından faydalandı ancak pek serbest piyasa kriterlere uymuyor. Uluslararası sermaye gruplarıyla kurduğu ortaklıklar, Avrupa'da da OYAK'a yönelik tepkileri lobiler yoluyla etkisizleştirdi.
Gürsoy, TSK destek gördükçe meşruiyetini tazeler
Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Yaprak Gürsoy da, 2000 yılında Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) yapısında yapılan değişiklikten sonra reformlarda daha ileri gidilmemesi nedeniyle, asker sivil ilişkilerinin yeterince geliştirilemediği ve askerin siyaset alanındaki etkisinin kırılamadığını açıkladı.
Gürsoy, TSK'nın etkisinin sadece yasal yapıya dayanmadığını, toplumdan destek gördükçe informel ve medya yoluyla meşruiyetini koruyacağını söyledi. (EÖ)