Bir süredir Abdullah Öcalan üzerinden çeşitli tartışmalar yapılıyor. İmralı'da olup olmadığı da tartışılıyor, arada Bursa'ya götürülüp götürülmediği de; hükümet gidin bakın, diyor, gitmeye kalkanlara izin verilmiyor; son olarak Zana ev hapsinden söz etti, Arınç "koşullara bağlı olarak" yanıtını verdi. Öcalan üzerinden yapılan tartışmaları BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna'ya sorduk.
Hükümet ne yapmak istiyor, bu konudaki tavrını nasıl yorumlamak lazım?
Katlederek, yok sayarak, inkâr ederek yürüttükleri politikanın hem dünya nezdinde hem iç kamuoyunda kabul görmediğini biliyorlar. Daha dün Beşir Atalay imha politikasını değiştirdik, dedi. Ama inkâr ya da imha politikasının değiştiğine dair bir şey yok.
Buna rağmen bu politikaların bittiğini Kürtlere kabul ettirmek istiyorlar.
Çocuk terbiye ederken nasıl yaklaşılır; isteğinde ısrar ederken cezalandırmak, cezayla burnunu sürtmek, mecbur kalsın boynunu büksün, ben ne diyorsam büyük olarak ona "evet" desin... Eskiden Kürt bir şey istiyorsa öldüreyim, diyorlardı. Şimdi kendi yaptıkları için Kürtlere evet dedirtmeye çalışıyorlar. Biat ettirmek budur.
Hepimiz uzun yıllar masaya oturun dedik, oturdular. Ama masada istedikleri Kürt tarafının "evet, sen haklısın" demesiydi. Oysa Kürtler, yıllardır anadilin mücadelesini, özgür olmanın mücadelesini yürütüyorum, ben şimdi neye evet, diyeceğim, dedi.
Özgür olacak mıyım, hem ulusal hem siyasal kimliğimi özgürce yaşayacak mıyım; örgütleyebilecek miyim; senin egemenliğine zarar vermeden kendi kendimi yönetebileceğim, yaşadığım coğrafyada kendimle ilgili karar alabileceğim bir mekanizma yaratacak mısın? Hayır. Peki, ben neye evet diyeceğim?
Tecrit bu politikanın bir parçası mı?
Evet demediğimiz için bir çocuğu banyoya kilitler gibi davranıyorlar. Tecrit politikası budur. Ahlaksızcadır. Bir halka terbiye muamelesi çekmek ahlaksızlıktır. Siyasi karşılığı yoktur.
Tecrit elbette tarihte ilk kez uygulanmıyor. Güney Afrika'da da dünyanın başka yerlerinde de uygulandı. Ama hepsi kapitalizmde bile belli bir döneme gelmeden, ortaçağ tarzı siyasal bakış açısına sahipken yaptılar.
Güney Afrika'da belki daha yakın zamandaydı ama yaşam şekline baktığınızda köleci anlayışın olduğu, sosyal ve siyasal yaşamın ortaçağı çağrıştırdığı bir bakış açısına sahipken yapıldı. O beğenmediğimiz kapitalist sürece girerken değiştirdiler, anlaştılar ve çözüme getirdiler. Oradaki siyahi halk tatmin olmadı ama en azından evrensel normlarda kabul edilebilir noktaya geldi.
Türkiye'deki yaklaşım?..
Türkiye sosyal ve siyasal anlamda ortaçağı yaşamıyor ama Kürt halkına yaklaşım tam bir ortaçağ zihniyetinde. Terbiye eden, kilitleyen, tecrit eden bir yaklaşım.
Biz çocuk değiliz, çocukla ebeveynleri arasında bir hiyerarşi vardır ama Türklerle Kürtler arasında bir hiyerarşi yok. Bize terbiye edilecek bir çocuk gibi yaklaşamazlar. Kabul etmeyiz. Boyun eğmeyiz.
Ben Sayın Abdullah Öcalan'ın da boyun eğmeyeceğinden adım gibi eminim. Hangi tutsak kardeşi geldiğinde şu iradeyi gösterebilir? Zaten hücrede, zaten kimseyle görüşmüyor. Kardeşine bile dönüp, siyasi irademi kırmaya çalışıyorlar, ben de bunun karşısında direniyorum, sen de gelme, diyor. Bize böyle yaklaşacaklarsa senin de gelmeni istemiyorum, diyor. Bu bir eylem.
Leyla Zana başbakanla görüşürken Öcalan'a ev hapsi olabileceğine dair inancını dile getirdi. Hükümetin tavrıysa belli. Siz ne düşünüyorsunuz?
Leyla Hanım nasıl bireysel düşüncelerini söylüyorsa, ben de bireysel düşüncelerimi söylüyorum. Şu aşamada ev hapsi tartışmalarını doğru bulmuyorum.
Ev hapsi hangi koşullarda tartışılır? Türkiye Cumhuriyeti devletinin parlamentosu Türkiye Cumhuriyeti hükümetine yetkiyi verir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlerin siyasal ve ulusal anlamda kimliklerini yaşayamamalarına dair bir zihniyet değişikliği yaşar ve der ki, ben Kürt temsilcisiyle görüşeceğim, ama müzakere eşit bir ortamda olur, birinin elinde kelepçenin anahtarı varken olmaz. O durum zaten baştan o müzakereyi güvensiz kılar.
Öyle bir aşamaya gelindiğinde Kürt halkının müzakerelere güvenmesini sağlamak için hükümet ev hapsini ortaya koyar. Siz bize güvenmiyorsunuz, biz de sizin güveninizi sağlamak için böyle bir formül bulduk, der. Bu anlamda bir geçiş süreci olur...
Ben bir Kürt'ün ev hapsini kabul edeceğini düşünmüyorum. Ev hapsi hâlâ ceza anlayışıdır. Hâlâ karşısındakinin varlık mücadelesini yürütmesine suç işledi diye bakmanın sonucudur.
Hükümet şu anda Kürtlerin siyasal ve ulusal haklarını tanımayı tartışmayacaksa Sayın Öcalan'ı bir eve çıkarsa ne olur? Hâlâ bir tutsaklıktır bu. Başka bir anlamı yoktur.
Biz özgür olmayı siyasal anlamda ifade ediyoruz. Öcalan'ın özgür olmasını da siyasal anlamda talep ediyoruz. Onun siyaset yapabilme özgürlüğü tanınmalıdır. Bir halkın lideri olarak müzakereler başlayacağı zaman özgür kılınmalıdır ki eşit koşullar olabilsin.
Kürt halkının onurlu yaşam koşulları ancak Abdullah Öcalan'ın da özgür ortamda müzakereleri gerçekleştirmesiyle mümkün olacaktır. O zaman Kürt halkı bu devlete güven duyacaktır. Ben o anlamda ev hapsi tartışmalarını gündem saptırma olarak da değerlendiriyorum.
Yerel seçimleri mi kastediyorsunuz?
Seçim yaklaşırken ateşkes yapılsın, Barzani ateşkes isteyecek, ev hapsi gibi sözler ortaya atılmaya başlandı. Bu yavaş yavaş kafalarda şunu getiriyor: Kürt tarafı sussun, otursun, ben de gideyim rahat rahat seçim çalışması yapayım.
Eğer Kürt tarafının örgütü siyasal anlamda cezaevindeyse ve hâlâ da cezaevine alınıyorsa, dili cezaevinde tanınmayan, konuşulmayacak bir dil kategorisine konuyorsa Kürt halkının bu seçimlerde özgür olamayacağı anlamına gelir. Kürt halkı özgür iradesini yansıtamayacaksa başkaları da o kadar özgürce hareket edememelidir.
Bugünkü Radikal gazetesinde Eyüp Can yazısında Zana'nın Öcalan'ın bilgisi dahilinde konuştuğunu iddia etti...
Bilmiyorum. Nasıl bilgisi dahilinde olur, onu da bilmiyorum. Bir kere bu niye gizleniyor? Bunlar gizli saklı yapıldığı sürece güven vermez.
Ev hapsi bile bu şekliyle tartışılıyorsa bu yanlıştır. Bunların hepsinin gündem saptırma olduğunu düşünüyorum. Sayın Öcalan'ın bu durumdan bilgisi olduğuna da inanmıyorum.
Mandela sürecini hepimiz biliyoruz. Örgüte ayrı bir heyet gidiyor, Mandela'ya ayrı heyet gidiyordu. Örgüte giden heyet Mandela'ya da heyet gittiğini söylemiyordu. Örgüte giden heyet görüşmek istediğinde örgüt "Mandela'yla görüşün" dedi. Bu siyasi ahlaktır. Adres belli. Yapılması gereken görüşmeleri o adrese yönlendirmektir.
Öcalan'a gidip biz Leyla Zana'yla görüşeceğiz mi dedi başbakan; Abdullah Öcalan yok görüşmeyin mi, diyecek; böyle saçma bir şey olabilir mi? Ne başbakan Zana benden randevu aldı diye sorar, ne de o görüşmeyin, der. Saçma bir iddia. Hepsi seçim dönemine girerken hükümetin ne yapmaya çalıştığının göstergesi.
Bir de Öcalan'ın Bursa'da MİT Misafirhanesi'ne götürüldüğü iddiası var...
Kafaları karıştırmaya yönelik spekülatif haberler. İtibar etmemek gerek diye düşünüyorum.
Mersin milletvekili Kürkçü TBMM'de Cezaevleri Alt Komisyonu'nun Meclis tatile girmeden İmralı Cezaevi'nde incelemeler yapması talebinde bulundu. Bu mümkün mü?
Tabii mümkün. Müzakere edecek taraf yerine kendimizi koymamız doğru değil. Biz parlamentodayız, hükümeti müzakereye çekecek çabalar içinde olmalıyız. Biz parlamentoda barışçı düşünceyi ortaya koyacak, yaşanan hak ihlallerine müdahale eden, hükümeti müzakere noktasına çekecek bir politika içinde olmalıyız. Gerekirse parlamentoda komisyonlar kurup, heyetler oluşturarak araştırma yapmak zorundayız.
Ben Kürkçü'nün yaptığı çalışmayı anlamlı buluyorum. Önünde yasal bir engel yok.
14 Temmuz yaklaşıyor. Miting hazırlıkları vardı?..
14 Temmuz bu spekülatif haberlerle yapılmak istenenin Kürt halkı nezdinde hiçbir anlamı olmadığını, Kürt halkının bu oyunlara gelmeyeceğini gösterecektir.
14 Temmuz'u her anlamda önemsiyoruz. Bu tarih aynı zamanda Kemal Pir'lerin ölüm orucunun yıldönümü. O dönem Kürt halkının özgürlüğü için mücadele eden, cezaevinde ölüm orucuna girip şehit olan, içinde Kürt'ün de Türk'ün de Laz'ın da bulunduğu, enternasyonal kimliği olan bir duruşun yıldönümünde Öcalan'a özgürlük diyerek bu mitingi gerçekleştireceğiz.
Barıştan, çözümden ve Kürt halkının onurlu yaşam hakkından yana herkesi o mitinge davet ediyoruz.
Bugüne nasıl gelindi?
Milletvekili Leyla Zana haftasonu Başbakan Erdoğan'la yaptığı görüşmede ev hapsi konusunu gündeme getirdiğini söylemişti.
"İdam gibi bir tabuyu yıkan bu ülkenin pekala Sayın Öcalan'ı ev hapsine alabileceğini ve bunun hayati bir önem taşıdığını belirttim."
Hükümet adına açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ise bunun Zana'nın kendi düşüncesi olduğunu ve olumlu bakmadıklarını söyledi.
"Tamamen kendi düşüncesidir. Başbakanımız da buna olumlu bakmadığımızı, Öcalan'la ilgili böyle bir şeyin söz konusu olmadığını ifade etmiştir."
Aydınlık'ın iddiaları
Geçtiğimiz günlerde Aydınlık gazetesi ise Öcalan'ın sık sık MİT Bursa Bölge Başkanlığı Merkez Misafirhanesi'nde kaldığını iddia etti.
"Öcalan, MİT'e ait siyah helikopterle İmralı'dan çıkarılıyor ve MİT Bursa Bölge Başkanlığı Merkez Misafirhanesine götürülüyor. Misafirhane, Öcalan'la yapılacak görüşmeler için ara istasyon işlevi görüyor. Öcalan, son aylarda zamanın büyük bölümünü bu misafirhanede geçiriyor... Her seferinde 1 hafta-10 gün ortada gözükmüyor."
Adalet Bakanı Sadullah Ergin ise "İddialar tamamen gerçek dışıdır, 10 yılı aşkın süreden beri İmralı Cezaevi'nde cezasını infaz etmekte olduğunu bu kürsüden Türkiye'ye ilan ediyorum" diyerek gazetenin iddialarını yalanladı.
Kürkçü araştırma istedi
15 Haziran'da da BDP Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesindeki Cezaevleri Alt Komisyonu'nun Meclis tatile girmeden İmralı Cezaevi'nde incelemeler yapması talebinde bulundu.
Abdullah Öcalan ve diğer beş hükümlünün avukat ve yakınlarıyla "sudan bahaneler" ile görüştürülmediklerine dair şikayetleri dile getiren Kürkçü Meclis'ten araştırma istedi.
"Özellikle Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin Kürt halkı arasında ciddi bir gerilim yarattığı ve bugüne kadar dört kişinin, tecridi protesto için, kendilerini ateşe verdikleri, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün de açlık grevlerini sürdürdüğü biliniyor.
"Bu şartlar altında komisyonumuzun bir şey yokmuş gibi davranamayacağı ortadadır."
Kürkçü komisyonun "sorumluluğu gereği" İmralı'ya ilişkin gerçeklerin ortaya çıkması için İmralı Cezaevi'nin ziyaret edilmesini talep etti.
"Koşullara bağlı olarak konuşulabilir"
Aynı gün gazetelere Bülent Arınç'ın açıklaması yansıdı. Arınç Leyla Zana'nın Hürriyet'teki röportajında ev hapsinden bahsetmesi üzerine şunları söyledi.
"Bu tek başına sadece bir taleptir, bunun üzerinden siyaset yapacaklarını düşünüyorum, bu çok samimi değil. Şunlar, şunlar, şunlarla birlikte ama başına da örgütün tamamen silah bırakması ve eylem yapmaması durumunu kabullenmesine bağlı olarak konuşulabilir."
"İmralı'da mı?"
Abdullah Öcalan'ın İmralı'da olup olmadığıyla ilgili iddiaları ilk olarak 11 Haziran 2012'de MHP Başkanı Devlet Bahçeli dile getirmişti.
Bahçeli'nin "Öcalan İmralı'da mı? Bu kadar sessizlikten bu soru aklıma geliyor" ifadelerine Başbakan Erdoğan "Yaşadığını bizzat görürsen ne yapacaksın? O zaman beyefendiyi İmralı'ya götürmek lazım" diye karşılık vermişti.
Abdullah Öcalan en son 27 Temmuz 2011'de avukatlarıyla görüştü. O tarihten itibaren avukatlarından gelen görüşme talepleri İmralı'ya gidecek geminin bozuk ya da hazır olmaması gibi nedenlerle sürekli reddedildi. (YY)