Alevi Bektaşi Federasyonu Kadın Sekreteri, araştırmacı–yazar Elif Keleş Ö., Alevi kurumlarında kadın olmanın ne anlama geldiğini, örgütlü yapılardaki görünmez erkek ittifaklarını ve kadınların önüne konan ekonomik–toplumsal engelleri bianet’e anlattı.
Keleş, Alevi toplumunun sözlü kültüründen, vicdan ve duygudaşlıkla yoğrulmuş değerlerinden beslendiğini söylüyor. Bu kültür içinde yetişmiş olsa da, Alevi kimliğini asıl görünür kılan dönüm noktasının 1993 Sivas Katliamı olduğunu belirtiyor:
“Öylesine derin bir acı ve öfke yaşadık ki, ‘Alevi olduğumuz’ duyuldu.”
Sivas’ın ardından toplumsal sorumluluk duygusuyla Alevi örgütlenmelerine dahil olan Keleş, amacının asimilasyon politikalarıyla yıpratılan Alevi inanç ve kültürünü koruyup sonraki kuşaklara aktarabilmek olduğunu söylüyor.
“Kadın temsiliyeti var ama bağımsız değil”
Alevi yolunun özünde yer alan “Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde” anlayışına rağmen, bugünün örgütlülüğünün bu eşitlik mirasına yaklaşamadığını belirten Keleş, Bacıyan-ı Rum’un 13. yüzyıldaki ekonomik, politik ve sosyal gücünün bugünle kıyaslanamayacak kadar ileride olduğunu hatırlatıyor.
“Evet, sayısal olarak kadın temsiliyeti var; ama buna bağımsız bir temsiliyet diyemeyiz.”
Bu durumun yalnızca Alevi örgütlerinde değil, Türkiye’deki tüm sivil toplum yapılarında benzer şekilde yaşandığını söylüyor:
“Ekonomik ve politik olarak bağımsız olamamak, yukarıdan aşağıya işleyen dikey bir örgütlenme anlayışı… Sorun burada.”
“Kadın örgütlenmesi bağımsızlığını ilan etmeli”
Kadın örgütlülüğünün güçlenmesinin yolunun ekonomik bağımsızlıktan geçtiğini vurgulayan Keleş, Türkiye’de kadının hem toplumsal hem sınıfsal engellerle boğuştuğunu ifade ediyor:
“Kadının kendi bütçesi yoksa başka bir ildeki toplantıya bile katılamıyor. Yerelde de, ulusal ölçekte de kadın örgütlenmesi böyle tıkanıyor.”
Erkek egemen sistemin her aşamada bir “görünmez dayanışma ağı” ürettiğini söylüyor:
- Panel ve söyleşilerde birbirini öne çıkarmak,
- Ekonomik dayanışma,
- Kurumsal alanlarda birbirini koruma…
“Erkekler, birbirlerini mikrofon tutarak bile görünür kılıyor. Birinin devrilmesi diğerinin iktidarını sarsar; motivasyonları bu.”
Kadınlarda ise aynı yatay dayanışma ağının henüz kurulamadığını belirtiyor:
“Kadın kadının yurdu olamamışken, bazen kurdu da olabiliyor.”
“Kadın örgütlülüğü sınıfsal bir alana sıkışmamalı”
Keleş, örgütlenmenin kimsenin ekonomik gücüne göre belirlenemeyeceğini vurguluyor:
“Bugün politik alanda var olabilmek, neredeyse ‘parası olanın hakkı’ gibi görülüyor. Bu toplum için değil, yalnızca belirli bir sınıfın kadınları için alan yaratır.”
Bunun önüne geçmek için somut önerileri var:
- Kadın kooperatifleri ve dayanışma ağları kurulması,
- Kadın işverenlerden girişimcilere uzanan geniş bir dayanışma mekanizmasının inşa edilmesi,
- Tüm kurumlarda kadınların eşit temsiliyeti için pozitif ayrımcılık yapılması,
- Kurumlarda mutlaka “Kadın Örgütlenme Bütçesi” oluşturulması.
Keleş’e göre ancak bu adımlarla kadınlar hem kendi kurumlarında hem toplumsal ve siyasal alanda gerçek bir söz hakkına sahip olabilir.

ALEVİ KADINLAR ANLATIYOR – 1
Alevi kurumlarında cam tavan mı var?
(EMK)








