* Fotoğraf: El Nusra üyeleri, Suriye’de ele geçirdikleri bölgeye bayraklarını dikiyor. (Telegraph)
İstanbul Ümraniye’de, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üyelerine karşı yapıldığı iddia edilen baskında polis ateş açtı, ikisi polis dört kişi yaralandı. İki gün önceki olay, radikal İslamcılar ile ilgili basında çıkan son haberdi.
Niğde’nin Ulukışla İlçesi'nde de bir hafta önceki olayda, biri polis, biri astsubay üç kişinin ölümüne sebep olan saldırganların, El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üyesi oldukları açıklandı.
Saldırının faillerinden Çendrim Ramadani, mahkemede ifade vermeyi reddedip “Ben yalnızca Allah'a hesap veririm. İfade vermem, hepiniz müşriksiniz. Jandarmayı öldürerek sevap işledim” dedi.
Keseb’te neler oluyor?
Radikal İslamcıların varlığı tekrar tartışılmaya başlanırken, Türkiye’nin vurarak düşürdüğü Suriye savaş uçağının, Keseb’te süren çatışma için sınıra yakın bölgede bulunduğu anlaşıldı. Çünkü üst bölgelerinde Ermeniler’in de yaşadığı, Türkiye sınırına sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Keseb adlı kasabada, rejim askerleri ile El Kaide bağlantılı El Nusra örgütü çatışıyor.
Esad karşıtı, İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü Direktörü Rami Abdurrahman bile Keseb’in merkezinin kontrol altına alındığını, çatışmaların tepe bölgelerde sürdüğünü, kaç kişinin hayatını kaybetmiş olabileceğine dair net bir rakama ulaşamadıklarını açıkladı.
Türkiye'deki El Kaide saldırıları15 Kasım 2003: İstanbul'da iki sinagoga bombalı saldırı düzenlendi, 24 kişi öldürüldü, 300'den fazla kişi yaralandı. 20 Kasım 2003: İstanbul'daki İngiltere konsolosluğu ile HSBC bankasına yapılan saldırılarda 34 kişi hayatını kaybetti, 400'den fazla kişi yaralandı. 9 Temmuz 2008: İstanbul'daki ABD konsolosluğuna düzenlenen saldırıda üç polisle birlikte üç saldırgan da yaşamını yitirdi. 21 Mart 2014: Niğde'nin Ulukışla ilçesinde IŞİD üyeleri jandarmayla çatıştı, biri polis, biri astsubay üç kişi hayatını kaybetti. El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üyesi oldukları açıklanan üç saldırgan, nöbetçi Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesince "kamu görevlisini görevinden dolayı öldürmek", "ülkeye izinsiz olarak ateşli silah ve mermi sokmak" ve "yağma" suçlarından tutuklandı. |
TIR'dan devlet sırrı olur mu?
Aslında Suriye’de savaşın başlamasından kısa süre sonra ülkede ortaya çıkan El Kaide veya daha geniş anlamıyla radikal İslamcı örgütlerin, sınırın Türkiye tarafında da varlık göstereceği konuşuluyordu.
Türkiye’den giden ve yardım malzemesi taşıdığı söylenen TIR’larla aslında silah taşındığı iddiaları ve TIR’ların aranmasının ardından yaşanan görevden almalar silsilesi de konunun bu yönünü tekrar gündeme getirdi.
Gazeteci Fehim Taştekin, El Monitör internet sitesine yazdığı “Türkiye’nin Pakistanlaşma Serüveni: Senaryodan kabusa!” başlıklı yazısında, konuyla ilgili mahkeme tutanaklarını ve TIR sürücüsünün ifadelerini anlattı:
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 26 Kasım’da TBMM’deki konuşmasında ifşa ettiği ifade tutanağında sürücü L.K. şunları söylüyordu: ‘Ben bu malzemeleri daha önce iki defa Reyhanlı’ya götürüp, teslim ettim. Teslim ettiğim yer Jandarma karakolunun korumasında olan etrafı çevrili bir yerdi. Zaten oraya girebilmek için jandarma kontrolünden geçiyorum. Ancak aracı aramadılar, kasasına bakmadılar. Ancak bizim TIR’ı götüren önde bir araç duruyordu, o araç ile konuştular, sonra o karakol binasının 200 metre ötesinde etrafı çevrili bir alana yükü boşalttım.’”
“Mahkeme, Emniyet raporlarına dayanarak havan mermilerinin götürüldüğü yerin El Kaide kampı olduğunu belirtip zanlıları ‘terör örgütüne silah sağlama suçundan’ tutukladı.”
TIR’la ilgili Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı tutanağa göre de araçta bulunanlar MİT personeli olduklarını beyan edip, taşıdıkları malzemelerin de “Devlet sırrı” niteliğinde olduğunu bu nedenle arama yapılamayacağını ifade ettiler.
El Kaide bir tehdit mi?
Long War Journal’da yayınlanan Karen Hodgson imzalı, 8 Temmuz 2013 tarihli bir yazıda, “Türkiye’deki El Kaide tehdidinin üzerinde fazla durulmadığı” ifade ediliyor.
Hodgson yazısında, Eurasia Review’deki Barbara G. Baker imzalı bir habere de değiniyor.
Baker’ın “El Kaide hücresi, kiliseleri bombalamayı planlıyordu” başlıklı haberinde, örgütün geçen yıl kiliselerin yanı sıra Meclis ve ABD Büyükelçiliği’ne bombalı saldırı düzenleyebileceği ihbarı konu ediliyor.
“Türkiye, hala bir hedef”
Hodgson’ın “Türkiye, El Kaide için hala bir hedef” diye bitirdiği” yazısından satırbaşları şöyle:
“El Kaide üyelerine yapılan rutin operasyonların yanında, Suriye’deki El Nusra Cephesi’nin varlığı düşünüldüğünde, iki ülkenin paylaştığı yaklaşık 900 kilometrelik sınır da tehdidin sürdüğünü gösteriyor.”
“El Kaide sözcülerine göre, ‘Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki hilafeti kaldırarak İslam’a ihanet etti.’ NATO üyesi olan, seçimlerin yapıldığı, liberal ekonomiye sahip ve ABD’nin stratejik müttefiki, İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden olan Türkiye’yi “Batı’nın kuklası’ olarak adlandırıyorlar.”
“Afganistan’daki üst düzey El Kaide yetkililerinden olan Mustafa Abu Al-Yazid, El Cezire’ye 2007’de yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Afganistan’da ABD ve İsrail’e destek verdiği gerekçesiyle hükümeti uyarmıştı.”
Üs mü, geçiş noktası mı?
ABD’li gazeteci yazar Gareth Jenkins de Türkiye’deki El Kaide varlığıyla ilgili 1,5 yıl önce şunları söylemişti:
“Birçok Türkiyeli yabancı gruplarla internet siteleri, forumları üzerinden bağlantı kuruyor. El Kaide’nin Türkiye’de bir ‘şubesi’ var gibi görünmüyor. Bunun yerine bağlantılar, Türkiye dışındaki El Kaide üyelerince kuruluyor.”
Tabii bu çıkarımların, Suriye’deki iç savaşın ilerlemesinden ve radikal İslamcı grupların Türkiye’deki varlığını hissettirmesinden önce yapıldığını unutmamak gerek.
Zaten Karen Hodgson da bu iddiaları bir adım ileri götürerek, Türkiye’deki El Kaide üyelerinin kaçış noktası olarak Irak’ı kullandıklarını, Suriye’de yakalanan El Kaide üyelerinin bazılarının üzerinden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğuna dair kimliklerinin bulunduğunu hatırlatıyor:
“Suriye savaşının bir sonucu olarak, El Kaide’ye bağlı El Nusra Cephesi üyeleri Türkiye-Suriye sınırında görülmeye başladı. Bu da militanların, Türkiye’deki El Kaide ağına girebileceklerini gösteriyor.”
Cihadı Türkiye’ye taşırlar mı?
Ruşen Çakır da Vatan gazetesindeki köşesinde “yeni Selefilik” üzerine birkaç yazı yazdı. Çakır, “Selefileri beklerken” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“…Bizim esas konumuz olan 'yeni Selefilik' de büyük ölçüde Vahhabilikten esinlenmiş, hatta Körfez ülkelerindeki bazı resmi Vahhabi kurumlar tarafından desteklenip yer yer finanse edilen uluslarötesi bir akım. Bunun ilk çarpıcı örneğini Afganistan’da Taliban ile gördük. Ardından Taliban’la yakın işbirliği içindeki El Kaide 'yeni Selefi' yaklaşımı küresel anlamda meşhur etti. Gerek bu tür örgütlerin etkisi, gerekse Körfez rejimlerinin sponsorluğuyla özellikle Arap ülkelerinde peş peşe yeni Selefi gruplar ortaya çıkmaya başladı.”
Çakır, devamında yazdığı “Yeni selefilik tartışmasına devam” başlıklı yazısında da “yaklaşan bir tehditten” bahsediyor:
“Zaten ülkemizde Selefilik belli bir güce sahip. Selefi çizgideki gençlerin çoğu Irak, Suriye, Afganistan gibi bölgelerde savaşıyor olabilirler ama dönmeyeceklerinin, cihatlarını Türkiye’ye taşımayacaklarının hiçbir teminatı yok.”
Sınırın diğer yanında ne oluyor?
BBC’den Hediye Levent de “El Kaide 'tehdidinin boyutları'” başlıklı yazısında, sınırın diğer tarafında olanların, Türkiye’yi nasıl etkileyebileceğini şöyle anlattı:
“Mevcut tabloya bakıldığında El Kaide'nin Türkiye açısından üç noktada sorun teşkil etmeye başladığı anlaşılabiliyor.
* Türkiye'nin El Kaide'yi desteklediği yönündeki uluslararası görüş.
* Türkiye'nin güney sınırında devam eden El Kaide-ÖSO ve YPG savaşında Türkiye'nin taraf seçmek zorunda kalacağı eşiğe dayanması.
Bu mücadelede ÖSO'dan yana tavır alınması, Türkiye'yi, en önemli lojistik yolları kesilen El Kaide'nin hedefi haline getirebilir. Yine Türkiye'de kamplarda bulunanların bir kısmının Suriye'de aktif savaşan muhaliflerin oluşturduğu biliniyor. Türkiye'de bulunan muhaliflerin ne kadarı ÖSO'cu ne kadarı El Kaideci? Suriye'nin kuzeyindeki El Kaide-ÖSO çatışmaları Türkiye'ye sıçrar mı?
* Suriye'ye savaşmaya gelen en az 500 Türk vatandaşının olduğu belirtiliyor. Bu savaşçılar Türkiye'ye yönelik eylemlerde keşif yapma, bağlantı oluşturma, eylem için gerekli malzemenin temini gibi birçok zahmetli süreci de kolaylaştırabilir. Yine, Suriye'de savaşanların bir kısmının da daha önce Türkiye'de bulunduğu iddialar arasında.” (AS)