Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu 38. Kongresi’nde, Ekonomik ve Sosyal Haklar, Ekonomik ve Finansal Aktörlerin Rolü başlıklı panellerde, değişim dönemlerinde ekonomik ve sosyal hakların nasıl etkilendiği konuşuldu.
İlk oturumda Çin Emek Bülteni Direktör Yardımcısı Cai Chongguo, Güney Afrika’daki İnsan Hakları için Hukukçular Birliği Ulusal Direktörü Jacob van Garderen ve Yunanistan’daki İnsan Hakları Helen Birliği Başkan Yardımcısı Dimitris Christopoulos smz aldı.
İkinci oturumda da Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü Olivier de Schutter ile Colectivo de Abogados’tan Alirio Uribe konuştu.
“Kendi sosyal medyamızı kurduk”
FIDH Genel Sekreter Yardımcısı Debbie Stothard’ın modaratörlüğündeki oturumda konuşan Cai Chongguo, “Değişimin itici gücü olarak toplumsal protesto” başlığında şunları söyledi:
“Çin’de işçilerden bahsederken, klasik anlamda bir işçi sınıfının olmadığı söylenir. Eskiden işçiler kentlerdeydi ve çoğunlukla devlete bağlı çalışırlardı. 1994’ten 2000’e kadar, devlet fabrikalarının kapanmasıyla çok fazla sayıda kentli işçi işten atıldı ya da emekliye sevk edildi.”
“Şimdi Çin’in her yerinde grevler var, özellikle de Kanton eyaletinde. Geçen yıl 1600 grev oldu. Tabii istatistiklere girmeyen de birçok grev var. Özellikle Kanton’da bu kadar yoğun bir grev hareketi tarihinde görülmemişti.”
“Çinlilerin karınca gibi çalışacağı düşünülüyor. Ancak bu yeni sosyal hareketlerde militanlık ruhunun geliştiğini görüyoruz. Fabrikalarda, internette faaliyet gösteriyorlar. Bu 3-4 yıldır varolan bir durum.”
“Son yıllarda daha fazla toplu sözleşmeler yapılıyor. Çin’de bağımsız sendikalar yasak. Çin’de işçiler sendika olmadan, seçtikleri temsilciler aracılığıyla doğrudan patronla görüşerek toplu sözleşme yapılıyor.”
Sosyal medya Çin’de yasak. Çinliler de mikroblog’larıyla kendi Facebook’larını, YouTube’larını oluşturuyorlar. Herkesin akıllı telefonu var. Genç nesiller, eylemleri ve grevleri anında görüntüleyip internetten yayabiliyorlar. Haber, internette dolaşıma girerek işverenler üzerinde baskı oluşturabiliyor.”
“Sosyal hareketler Çin’de giderek daha güçlü bir şekilde basında takip ediliyor. Bundan üç yıl önce basında yer alması yasak olan konular artık gazetelerde yer alıyor. Hükümetin sosyal hareketlere karşı tutumu da değişti. Kanton eyaletinde, grevler nasıl başarılı olur konulu bir konferans düzenleyebildik, örneğin. Her şey değişiyor. Öte yandan avukatlar, insan hakları savunucuları tutuklanmaya devam ediyor.”
“Genç işçiler de bilinçleniyor. Sosyal eğitim ve çevre konularında büyük bir seferberlik var genç nesilde.”
“Haklar arasında ayrım yapılmamalı”
Güney Afrika’daki İnsan Hakları için Hukukçular Birliği Ulusal Direktörü Jacob van Garderen de “İnsan hakları, toplumsal talepler için bir araç” başlıklı bir sunum yaptı:
“Dünyada sosyal hakların sistematik olarak gözden kaçırılması şaşırtıcı değil. Tüm dünyada eşitsizlik artıyor, eğitim, barınma sorunları artıyor.
“Zaten toplumsal ve ekonomik haklar, mahkeme kararıyla uygulanabilen haklar değil. Bu haklar ancak kazanımla elde ediliyor. Mahkemelerin kurumsal ve teknik bir uzmanlığı ya da meşruluğu yok sosyoekonomik siyaseti eleştirmek veya yargılamak iççin.
“Toplumsal ve ekonomik haklarla ilgili artan bir farkındalık gelişiyor. Sivil veya siyasi haklar sosyoekonomik haklarla aynı ölçüde önemli. Dolayısıyla aralarında bir ayrım yapmamak gerekiyor.”
“Devlet iktidarının transferi, özelleştirmeyle gündeme geliyor. Güney Afrika’da biz çokuluslu şirketlerin, madencilik şirketlerin yerel ve kırsal topluluklar üzerindeki etkisini izliyoruz. Burada ekonomik faaliyetlere katıldıkları ölçüsünde bir mücadelenin de geliştiğini görebiliyoruz.”
“Arap baharından sonra Güney Avrupa kışı”
Yunanistan’daki İnsan Hakları Helen Birliği Başkan Yardımcısı Dimitris Christopoulos, “Avrupa’daki ekonomik ve mali krizin insan hakları ve demokrasi üzerindeki etkisi” konusunda konuştu:
“Polislerin şiddete başvurmasında son üç yılda zirve yaşadık. İnsanlar hükümetin aldığı kısıtlayıcı ekonomik tedbirlere karşı sokaklara döküldüler, polis de bu gösterilere ağır şekilde müdahale etti, AİHS’in 3. maddesi ihlal edildi sistematik olarak.”
“Örneğin, lise öğretmenleri durumlarına dikkat çekmek için grev kararı aldılar. Hükümet greve karşı olağanüstü hal maddesini devreye soktu.”
“İnsan hakları ister istemez bir siyasi uzlaşmayı öngörüyor. Kriz dönemlerinde toplum kutuplara ayrılıyor ve bu uzlaşma sağlanamıyor. Yunanistan toplumu şimdiye kadar hiç bu kadar bölünmemişti. Sanırım Arap baharından sonra Güney Avrupa kışını yaşayacağız.”
“Başka bir nokta da aşırı sağın yükselmesi. Siyasi ve mali kriz aşırı sağın yükselmesine ortam hazırladı. Yunanistan’daki Neonazi kuruluşlar krizin bir etkisi. Merkez solun söylemini de muhafazakarlardan ayırt etmek zorlaştı.”
“İnsan haklarına saygıyı sağlamak için hukuka, yasalara ihtiyacımız var. Ancak şu ortamda olağanüstü hal altında yaşıyoruz, demokrasi zedelendi ve artık her şeye yürütme karar veriyor. Her şey ülkeyi yöneten troykanın onayına sunuluyor. Parlamento kanunları yapıyor ama aslında parlamento IMF’nin kopyala-yapıştır kanunlarını Meclis’ten geçiriyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri demokrasinin bu kadar az saygı gördüğü bir zaman yaşamamıştık.”
“İnsan haklarına saygılı küreselleşme”
Belçika’dan panele Skype ile bağlanan Olivier de Schutter de “yabancı yatırımlar ve uluslararası ticaretin, siyasi dönüşüme etkisini anlattı:
“Küreselleşmenin insan haklarına saygılı olması çok önemli. Gittikçe daha fazla sayıda sivil toplum kuruluşu insan hakları ve ekonomik küreselleşme konusunda çalışıyor. FIDH de Şirket Adaleti için Avrupa Koalisyonu içerisinde bununla ilgili bir çalışma yürütüyor, rapor hazırlıyor. Bu çalışmayla, şirketlerin aldıkları kararlarda insan haklarını hesaba katmaları amaçlanıyor. Bu çalışmalar çok önemli çünkü hükümetler sahada bir çözüm arayışı içerisindeler.”
“Uluslararası yatırımların ticari liberalleşme üzerindeki olumsuz etkilerinden kaçınabilmek için politikalar geliştirilmeli. Ticari liberalizasyon bir dayatma olarak getirildiğinde kötü sonuçlara yol açabiliyor.”
“IMF yeni ihlallere yol açmamalı”
Kolombiya’dan Avukat Alirio Uribe de şirketlerin hesap verebilirliğiyle ilgili konuştu.
“Bizim gibi hak savunucuları için şirketlerin geçiş dönemindeki ülkelerdeki önemi büyük. Kolombiya da geçiş dönemi yaşıyor, gerillalarla görüşmeler başladı. Türkiye’de de geçiş süreci yaşanıyor.”
“Bu noktada çokuluslu şirketlerin ne tür rol oynadıklarıyla ilgileniyoruz. Bu şirketler otoriter ülkelerde ve demokratik ülkelerde nasıl rol oynuyor? İç savaşın olduğu ya da demokrasinin çiğnendiği ülkelerde, Latin Amerika’da, Asya’da bu şirketlerin yerel halklar ve insan hakları üzerinde son derece olumsuz rolleri var.”
“IMF ya da Dünya Bankası’nın yeniden hak ihlallerine yol açmaması gerekiyor. Bir şirket insan haklarını ihlal ettiğinde, suç da işliyorlar ama rejim bunlara göz yumuyor.” (AS)