Fotoğraflar: Ruken Tuncel/bianet
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Düzce’nin Akçakoca ilçesine bağlı Esmahanım ve Uğurlu köylerinde yaşanan sel felaketi 10 günü geride bıraktı.
Beş kişinin yaşamını yitirdiği yüzlerce evin yıkıldığı ve bir o kadarının zarar gördüğü felakette, kayıp iki çocuğu arama çalışmaları devam ediyor.
Bütün köy hayvan ölüsü kokuyor
İstanbul’dan yaklaşık dört saat süren yolculuğun ardından vardığımız Uğurlu Köyü’nün girişinde, hayvan ölülerinden kaynaklı olabileceğini düşündüğüm keskin bir koku aldık.
Köyün içinde daha da keskinleşen bu koku en azından şu an için kimsenin öncelikli sorunu değil, fakat konuştuğumuz hemen hemen herkes ilaçlamaların sınırlı bölgelerle kaldığını söylüyor.
Ağaçlar devrilmiş, balçıktan tepeler oluşmuş
Köy meydanına doğru geldiğimde de toparlanmış hali olduğu söylenen korkunç bir manzarayla karşılaştım. Ağaçlar devrilmiş, köyün sağlık ocağı tamamen kullanılmaz hale gelmiş, kurumaya başlayan balçık yığınlarından tepecikler oluşmuş.
İlk bakışta sanki terk edilmiş gibi duran köyde, ortalıkta iş makinaları dışında başka bir şey görünmüyor.
Evlerin sular altında kaldığı bölgeye doğru ilerlediğimde ise; balçıktan temizlenmiş ama kullanılmaz halde duran evlerin önünde oturan insanları görüyorum.
“Sağ kurtulmamız bir mucize”
Selam verip, geçmiş olsun dedikten sonra sohbete koyuluyoruz:
Yaşadıkları felakete hala anlam veremediklerini söylüyor Ömer Zorba, olay sabahını gözünün önünde canlandırıyor ve “Canımızı zor kurtardık. Her şeyimiz gitti ama olsun, şükrediyorum. Su belimizi geçiyordu, yükselerek geliyordu. Bizim o felaketten sağ kurtulmamız bir mucize” diyor.
“Dereler daraltılmasaydı böyle olmayacaktı”
“Önceden uyarıldınız mı?” diye soruyorum “Hayır” diyor ve ekliyor:
“Aslında sele, bizim derenin daraltılmış olması neden oldu. Eğer dere kenarlarını doldurup yerleşim yeri yapmasalardı, istinat duvarları yapılsaydı, böyle bir felaket olmazdı. Umarım bu felaket ders olur ve çalışmalar yapılır.
‘Ya mevsimlik işçiler olsaydı’
“Aslında çok daha büyük bir felaketten dönüldü. Mevsimlik işçiler dere yatağının kenarına çadır açıyorlar. Eğer onlar burada olsaydı. Burada yüzlerce kişi ölürdü.”
“Tüm eşyaları balçık içinde kaldı”
Ömer Zorba’dan sonra abisinin eşi Refika Zorba devralıyor sözü, biraz kaygılı, biraz çaresiz bir ses tonuyla anlatıyor:
“Beyaz eşyadan koltuklarıma kadar evimin tüm eşyaları balçık içinde kaldı. Bazı eşyalarım da suda gitti. Traktörüm ahırım enkaz altında.”
“Devlete güvenerek bekleyemeyiz”
Evinin balçıktan temizlendikten sonraki son halini göstererek şöyle konuşuyor:
“Hasar tespit çalışması yapıldı ama umudumuz yok. Devlete güvenerek bekleyemeyiz. Köyden bazıları yardımların yapılacağını söylüyor. Perşembe günü de vali gelmiş köye, yardımların yapılacağını söylemiş. Bu sözlerle gönlümüzü alıyorlar ama sonrası yok. Yemeğimizi, suyumuzu bol veriyorlar, bunlar da bir sıkıntı yok ama zarar başka.”
“Halimizi görüyorsun, daha ne anlatayım”
Zorba ailesinin yanından ayrılıp, biraz ileride iş makinalarının çalıştığı bölgeye doğru ilerliyorum.
Bu kez Şen ailesiyle karşılaşıyorum. “Hoş geldin” diyerek yanı başına oturtuyor İlyas Amca. “Halimizi görüyorsun işte, daha ne anlatayım”
“Bir çay kaşığı bile kalmadı”
İlyas Amca’nın oğlunun eşi Sevgi ile konuşmaya başlıyoruz. Önce evini gösteriyor. Evine gösterirken de anlatıyor:
“20 yıldır bu köyde yaşıyorum ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Eğer kayınvalidem seli görüp bize haber vermeseydi; iki çocuğum ve eşimle birlikte ölecektik. Her şey dakikalar içinde oldu. Pijamalarımızla çıktık, evden geriye bir çay kaşığı bile kalmadı, her şeyimiz gitti.
‘Net bir şey söylesinler, düzenimizi kuralım’
“Hasar tespitine ilk geldiklerinde ağır hasarlı denildi. Yıkılacağı ve bize 10 ay kira yardımı yapılacağı söylendi. Çevre Bakanı da köye geldiğinde bizim evlerimizi işaret ederek yıkılacağını söylemiş. Fakat perşembe günü tekrar geldiler hasar tespit için bu kez orta hasarlı dediler. Bize net bir şey söylesinler, düzenimizi kuralım.”
‘Afet ilanı neden geri çekildi anlamadık’
“Dere yatağındaki tüm evler gitti. İnsanlar üst köyümüz olan Esmahanım’dan buraya sürüklenerek geldi. Biz burada nasıl oturmaya devam edelim. Üç gün önce yine yağmur yağdı, korkudan uyuyamadık.
“Vali, Çarşamba günü afet bölgesi ilan etti, ardından geri çekti. Neden geri çekildi? Biz bir anlam veremedik. Bütün köy mü yok olmalıydı, hepimiz mi ölmeliydik?
‘Zararımızın karşılanacağına inanmıyorum’
“Zararımızı karşılayacaklarını söylüyorlar ama inanmıyorum. Evlerimizin değerini vermeyecekler. Bize seçenekler sunacaklarmış. Ne yapacaklar, bizi borçlandıracaklar mı? Baraj etrafında köyler kaldırılırken 100 bin liralık eve 250 bin dediler ve insanlar borçlandırıldı. Sanırım biz de öyle olacağız.”
Şen, ailesine de geçmiş olsun diyerek ayrılıyorum. Sonra su tankerinden içme suyu alan Ahmet Amca’yı görüyorum. İlk o sorusunu yöneltiyor: “Ne olacak afet bölgesi ilan edecekler mi, tekrar? Niye ilk önce söyleyip sonra geri çektiler?”
“Afet bölgesi kararı barajdan kaynaklı geri çekilmiş”
100 bin TL’nin üzerinde zararı olduğunu söylüyor Ahmet Amca.
“Valinin ödemelerin yapılmaya başlandığına dair açıklama yaptığını söylüyorum.” Öfkelenerek cevap veriyor: “Yok kızım, bize ödenen bir şey. Gelip yazıp çizip gidiyorlar. Ödenen varsa da benim haberim yok.”
“Bir de sanırım, afet bölgesi kararı barajdan kaynaklı geri çekilmiş. Çünkü afet bölgesi ilan edilirse baraj çöp olacak. Yani bizi değil barajı düşünüyorlar.”
22 kurum bölgede çalışma yürütüyor
Ahmet Amca’nın yanından ayrılarak bu kez çalışmaların yapıldığı bölgeye geliyorum. Bölgede Düzce Arama Kurtarma Ekibi (DAKE), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Kızılay dahil olmak üzere 22 kurum çalışma yürütüyor.
Ayrıca İstanbul, Ankara, İzmit ve Konya belediyelerinden gelen ekipler bir taraftan temiz içme suyu dağıtırken, diğer taraftan balçık yığınlarını temizliyorlar.
Diğer taraftan da kayıp iki çocuğu arama çalışmaları Uğurlu Köyü’nün Melen Çayı’yla birleştiği dere ağzında devam ediyor. (RT/EMK)