Susurlukçuların Milli Yol dergisini çıkarmasının, dolayısıyla bağımsız bir siyasi oluşuma yönelmesinin bir anlamı olabilir; o da kirli savaş artığı bu çevreler ile işini bitiren devletin, teşhir olan bu kadrolarla organik ilişkisini büyük ölçüde kesmiş olmasıdır. Bu kesimler üzerindeki himaye 28 Şubat süreciyle birlikte (bir dahaki sefere kadar olsa da) önemli ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu gelişme, diğer NATO ülkelerinden farklı olarak yaklaşık 8-10 yıllık bir sapmayla Türkiye'de "Soğuk Savaşı" sonlandırma çabası olarak değerlendirilebilir. Gecikmenin nedeni ise, Kürt sorununun Güneydoğu'da düşük yoğunluklu bir savaş düzeyine sıçraması ve çatışmaların 1998'e kadar devam etmesidir. Amerikalı uzman ve gazetecilerin deyimiyle, Türk devleti bu tarihten sonra "bağırsaklarını temizlemeye" başlamıştır.
Dolayısıyla, artık sistemin işleyişini zaafa uğratan ve "burjuva yasallığını" bile tehdit etmeye başlayan devlet içindeki "gayri nizami harp" örgütlenmesinin tıpkı Fransa, İtalya (Gladyo'nun 1990'daki tasfiyesi) ve diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi etkisizleştirilmesi gerekmiştir. Ancak, Türkiye'de bu tasfiye batıdaki örneklerin aksine kesin ve açık bir hesaplaşma ve hukuki arınma şeklinde değil, yine kayıt dışı yollardan ve "Şark usulü" bir üslupla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle ortada gerçek bir tasfiyeden de söz etmek zordur. Ancak, yine de bir "tasfiye" vardır. İşte Milli Yol dergisi bu duruma yöneltilen itirazın bir ürünüdür. Terk edilmeye ve sıkılmış bir limon gibi bir kenara bırakılmaya gösterilen bir tepkidir.
Kirli savaş artıkları
Eken'i Ayaş Cezaevi'nin önünde karşılayanların profili de tabloyu açıkça ortaya koymaktadır. Gazetelere biraz da abartılarak "miting gibi karşılama" diye yansıyan topluluk, çoğunlukla tasfiye edilen kirli savaş kadroları ve onların etkisi altındaki kesimler ile -ki bunların önemli bölümü dağıtılan Özel Harekat kadrolarıdır- geçmişte Kürt mafyasının imhasıyla oluşan boşluğu özel koruma altında dolduran ülkücü mafya çevrelerdir. Çoğunluğu işsiz, eğitimsiz ve lise terk genç ve orta kuşak çevrelerden oluşan çek senet tahsilatçısı kriminal ülkücülerdir. Bunların önemli bir bölümü Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) Devlet Bahçeli döneminde tasfiye ettiği kesimlerdir. Şehit Anaları/Aileleri Derneği gibi oluşumlar ise bu kesimin bir sömürü alanı olmaktan öte anlam taşımazlar.
Adı geçen bu çevreler, bir önceki dönemde yaşanan Kürt savaşının yasa ve hukuk dışı operasyonlarında kullanılmış kadrolardır. Karşılamaya gelen "sivil ülkücüler/milliyetçiler" ise bu operasyonların kadro kaynakları ve kitle tabanıdır. Bu çevrenin gücü, Tansu Çiller'in içinde yer aldığı hükümetler dönemde doruğa çıkmıştır. Çiller, bu çevrelere yaslanarak iktidarda kalacağını sanmış, hadise kendisine böyle sunulmuştur. Bu dönemde devletin yönetim birliğinde yaşanan parçalanma (fetret) ve bu parçalanmanın yol açtığı siyaset ve hukuk alanındaki boşluk, bu çete tarafından servetten ve iktidardan pay istemek için kullanılmıştır. Zaten ip de biraz bu nedenle kopmuştur. Susurluk kazası "şark usulü" tasfiye için sadece bir fırsat sunmuştur.
Yeniden taarruz için ricat
Bir dergi çıkarılması ve bu dergide "teröre karşı mücadele eden milliyetçi kadrolara" nasıl haksızlık yapıldığının (!) ana temayı oluşturması, aslında her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Bu tablo çete bakımından "işin bittiğini" gösteriyor. Belki hâlâ bir kayırma var ama, özel korumanın ortadan kalktığı da açık. Son olarak A. Çakıcı'ya yeşil pasaportunu veren MİT eski görevlisinin hemen yakalanıp tutuklanması da bunun bir işareti diye okunabilir.
Milli Yol dergisi, tıpkı 27 Mayıs'ta tasfiye edilen Alparslan Türkeş'in yaptığı gibi, devletin dışına çekilerek orada örgütlenip, siyasi bir güce dönüştükten sonra devlet nezdinde yeniden "hüsnü kabul" görmeyi umanların bir girişimidir. Ancak, aynı suda iki kez yıkanmak mümkün değildir. Dramatik bir girişimdir ve bu ekibin başlı başına bağımsız bir siyasi güç olması çok zordur. Örneğin Milli Yol, MHP'nin bütününü değil, ancak kriminal ülkücüleri etkileyebilir. PKK'nın ateşkes kararına son vermesi, bu çevrelerde kendilerine yeniden görev düşeceği yönünde umut yaratmaktadır.
Eken hangi partiye gidecek?
Susurluk davasında yargılanan Özel Timci polisler ve ülkücü mafya çevreleri kirli savaşın ayak takımıdır. Korkut Eken ve İbrahim Şahin gibiler ise ancak bunların şefleridir. Asıl yönetici kirli savaş kadroları daha yukarıdadır. Onlar arasından sadece Mehmet Ağar'a dava açılabildi. Ağar tasfiyeye uğrasa da özel koşulların etkisiyle (Elazığ'daki gerici kitle desteği) gücünü korudu. Çiller döneminde Doğru Yol Partisi'ne (DYP) alınan kirli savaş artığı kadrolar (Hayri Kozakçıoğlu, E. Korg. Hasan Kundakçı, Ünal Erkan, Mehmet Ağar, E. Org. Doğan Güreş vd.) seçim yenilgisinin yarattığı dağılmanın da etkisiyle bu partiyi ele geçirdiler.
Bu nedenle Korkut Eken eğer bir siyasi partiye katılacaksa, tabanı ve orta-üst düzey kadroları bakımından daha fazla uyum sağlayacağı MHP'ye değil, DYP'ye katılabilir. Ancak o acele etmeyecek ve Milli Yol çevresinde güç toplamaya çalışacaktır. Kendisini cezaevi kapısında karşılayan tek genel başkan durumundaki Muhsin Yazıcıoğlu'nun Büyük Birlik Partisi (BBP) ise bir seçenek oluşturmuyor. Geçmişte, Güneydoğu'ya gidecek özel harekat polisleri için Nizam-ı Alem Ocakları'ndan kadro sağlayan ve bu yolla taraftarlarına "iş bulan" Yazıcıoğlu, bu davranışıyla Eken'e saygılarını sunmuştur. Ve bu davranış, BBP'nin bütün 12 Eylül eleştirisine karşın özünde faşist bir reflekse sahip olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir.
DYP'nin geleceği
Ağar'ın DYP liderliğini ele geçirmesi çok özel koşulların bir ürünüdür. Yolsuzluğa batmış, ülkeyi ekonomik ve toplumsal krizin içine sürüklemiş eski siyaset sınıfının 3 Kasım 2002 seçimlerinde halk tarafından tasfiye edilmesiyle oluşan boşluk, Ağar'a böyle bir şans sunmuştur. Ancak, geleneksel olarak Anadolu'da orta büyüklükteki muhafazakâr (İslamcı/dinci değil) sermaye çevrelerine ve tarım kapitalistlerine dayanan, bu kesimleri batıcı İstanbul burjuvazisiyle buluşturan DYP'nin bu liderlikle devam etmesi mümkün değil. Çünkü, böyle bir liderlik ve kadro bileşimiyle DYP'nin merkez sağda bir iktidar seçeneği oluşturması çok zor. Türkiye elitinin dışladığı, adı mafya ve kirli operasyonlarla birlikte anılan Ağar'ın iktidarına evet denme olasılığı yok.
Bu nedenle, AKP hükümeti gerilemeye ve Türkiye'nin ufkunda bir seçim olasılığı belirmeye başladığında DYP'nin geleneksel kadroları harekete geçecektir. Ağar'ın uzun süre bu partinin başında kalması zordur. Eğer kalırsa, bu parti Demokrat Parti (DP) - Adalet Partisi (AP) geleneğinden tamamen koparak başka bir şey olacak ve daha da küçülecektir.
Dolayısıyla Korkut Eken ve arkadaşlarına orta ve uzun vadede DYP'de de bir siyasi gelecek yoktur. Aslında önümüzdeki MHP kongresinde Ramiz Ongun gibi "gelenekçi" isimler D. Bahçeli'yi devirebilirse eğer, bu kadronun "rahat edebileceği" doğru adres MHP olabilir. Fakat onlar acele etmeyecekler ve güç toplamaya çalışacaklar. Devlet tarafından ekilen Korkut Eken'in seçenekleri sınırlı. (MY/BB)