Yaklaşık 16 milyon öğrenci ve 700 bin öğretmen bugün 2011-2012 eğitim yılının çalan ilk ziliyle dershanelere girdi.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın , 204 milyon 275 bin 661 ders kitabını ücretsiz dağıttığı 2011-2012 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı 20 Ocak 2012 Cuma günü bitecek, 2'nci yarıyıl 6 Şubat Pazartesi günü başlayacak. Ders yılı 8 Haziran 2012 Cuma günü sona erecek.
2010-2011 eğitim-öğretim yılında 57'ye ulaşan zorunlu okul öncesi eğitime bu yıl 14 il daha katılacak. Milli Eğitim Bakanılığı'ndan (MEB) yayımlanan genelgeyle okullarda ilk hafta "Demokrasi Eğitimi ve Demokratik Okul Kültürü" konularında etkinlikler gerçekleştirilecek.
Demokrasi eğitimi ve demokratik okul kültürünü bu yıl temel sorun olarak görmesine karşın Milli Eğitim Bakanlığı'nın çözmesi gereken demokrasinin yanı sıra birçok sorunu var.
Okul az, öğrenci çok
Eğitim Sen'in verdiği rakamlara göre Türkiye'de okullaşma sorunu hala tam anlamıyla çözülemedi. Okulöncesinde okullaşma oranı ortalama yüzde 37, ilköğretimde yüzde 98, ortaöğretimde yüzde 69 seviyesinde.
Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız çocukları oluşturuyor. İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranının en düşük olduğu iller Bitlis (yüzde 84,27), Van (yüzde
84,57) ve Hakkâri (yüzde 85,05), en yüksek olduğu iller ise Ankara (yüzde 99,31), İzmir (yüzde 99,18) ve Mersin'dir (yüzde 99,01).
İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranın en düşük olduğu illerin Van, Bitlis, Hakkâri gibi iller olmasında, sosyo-ekonomik nedenlerin yanı sıra eğitimde anadiline yer verilmemesinin de önemli bir payı bulunuyor.
Yapısal sorunlar
Okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde yıllar içinde yaşanan yapısal değişiklikler sonucunda ortaya çıkan tablo hiç de iç açıcı değil.
Rakamlar göz önüne alındığında okulöncesi eğitimde derslik başına 24 öğrenci düşüyor. Ancak okulöncesi eğitim tam olarak yaygınlaştırılamadığı için bu rakam henüz çok anlamlı değil.
İlköğretimde ise derslik başına 32 öğrenci düşüyormuş gibi görünüyor. Ancak taşımalı eğitim, ikili eğitim büyük bir yapısal sorun olarak karşımızda duruyor. Özellikle metropol ve şehir ilköğretim okullarda derslik başına 45-50 öğrenci düşen okullar bulunduğu bilinen bir gerçek. Özellikle yoksul emekçi ailelerin yaşadığı yerlerdeki okullarda ise hem altyapı ve fiziki donanım, hem de ders başına düşen öğrenci sayısı açısından ciddi sıkıntılar yaşanıyor.
Ortaöğretimde ise rakamlar biraz daha karanlık. Derslik başına düşen öğrenci sayısı 40 olarak hesaplanıyor. 2010-2011 eğitim-öğretim yılı itibariyle il ve ilçe Milli Eğitim müdürlükleri tarafından öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına 77 bin 601 ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapıldı. Milli Eğitim Bakanı'nın yaptığı açıklamaya göre resmi olarak 146 bin 194 öğretmen açığı bulunuyor.
Bütçede eğitime ayrılan pay düşüyor
2003-2011 yılları arasında artan öğrenci sayısına karşın Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin, ihtiyacı karşılayacak kadar artmıyor.
Son dokuz yıl içinde eğitime bütçeden ayrılan pay ve bu payların Milli Gelire oranı gösteren yukarıdaki tablo bu gerçeği gözler önüne seriyor.
Üstelik eğitimde bütçeden ayrılan payların ortalama yüzde 70'i personel harcamalarına ayrılmaktadır. Geçtiğimiz yıllar içinde eğitimin finansmanı büyük ölçüde öğrencilerin, dolayısıyla öğrenci velilerinin omuzlarına yıkıldı.
Eğitim-Sen 16 Eylül 2011'de yayımladığı Eğitim Raporu'nda AKP Hükümeti'nin her bütçe döneminde "eğitime en çok biz ayırdık" iddiasında bulunduğunu ama bunun doğru olmadığının altını çiziyor. Eğitim-Sen raporu 34 milyar 112 milyon TL'lik 2011 MEB bütçesinin yüzde 72'sinin personel giderlerine gittiğini belirtiyor. Üstelik sosyal güvenlik devlet primi giderlerinin eğitim bütçesinin yüzde 11'ini oluşturduğunu söylüyor.
Rapor AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin yüzde 17,18'i yatırımlara ayrıldığını, o günden günümüze kadar sürede bu pay sürekli olarak azaltıldığını ve 2011 yılında yüzde 5,85'e kadar düşürüldüğünü de ortaya koyuyor.
Genel bütçeden ve MEB bütçesinden yatırımlarına ayrılan paydaki azalma velilerin eğitim maliyetini üstlenmesiyle çözülmeye çalışılıyor.
Özel dershane cenneti
Velilerin Milli Eğitime katkılarının yanı sıra çeşitli sınavlarla büyük yarışlara sokulan öğrencilerin "destek eğitim" alması zorunluluğu giderek arttığına dikkat çekilen raporda Türkiye'de 2011 itibariyle 1.054 özel anaokulu, 898 özel ilköğretim okulu, 798 özel lise bulunduğu belirtiliyor.
1930 yılında, çoğu yabancılara ait azınlık okulu olmak üzere, 300 kadar özel okul varken, 2011 yılında bu sayı 2.750'ye ulaştı. 1930 yılında özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 30 bin civarındayken, bugün özel okullarda okuyan öğrencilerin sayısı 498 bin.
Özel dershanelerin durumu eğitimde yaşanan durumun daha net görülmesi açısından dikkat çekici. Dershane sistemi, bugün başlı başına bir sektör haline geldi. Eğitime yeterli kaynak ayrılamaması, okullarımızda nitelikli eğitim verilememesi, özel dershane sisteminin her geçen gün büyümesine ve neredeyse kamu okullarına alternatif kurumlar olarak düşünülmesine neden oldu. AKP iktidarı boyunca Türkiye'de özel dershane sayısı 2002 yılında 2 bin 122 iken, 2010 yılında 4 bin 193'e çıktı. 2002 yılında dershanelere giden öğrenci sayısı 606 bin 522 iken, 2010'da 1 milyon 174 bin 860'a; bu dershanelerde çalışan öğretmenlerin sayısı ise 19 bin 881'den, 50 bin 432'ye yükseldi.
400 bin öğretmen açıkta
Öğretmen açıkları giderilmemesine karşın, 400 bine yakın işsiz öğretmen halen atama bekliyor. Mevcut öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışılıyor.
2010-2011 eğitim-öğretim yılı itibariyle il ve ilçe Milli Eğitim müdürlükleri tarafından öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına 77 bin 601 ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapıldı. Milli Eğitim Bakanı'nın yaptığı açıklamaya göre resmi olarak 146 bin 194 öğretmen açığı bulunuyor. (HK)