"Tiyatroya ne zaman başladınız? Özellikle kadın tiyatrosu olarak çalışmalarınızın kısa tarihini anlatabilir misiniz?"
Ekin: Bana sen resim çek demişlerdi.Ben de resim çekmeye gitmiştim. Arkadaşların öyle bir taktikleri vardı. İlk başta 'gel şu işi yapar mısın' diyorlar. O işi yaparken bir de bakıyorsun, sahneye çıkıp oynamaya başlamışsın. Ben de öyle katıldım. Katıldığım ilk oyun 'Bahar Temizliği', adlı oyundu.2002-2003 sezonunda, 'Kadın Demek Ne Demek' adlı oyunu oynadık. Bu sene tam olarak kadınların yazdığı, erkeklerin olmadığı bir oyun oynadık.
"Neden bu sene sadece kadınlardan oluşan bir oyun çıkardınız?"
Ekin: Geçen sene oynadığımız 'Sersem Kocanın Kurnaz Karısı' kadın oyunu değildi.Ve bizim hep bir kadın oyunu oynama hayalimiz vardı.
Yıldız:.Kadın oyunu oynamak ve ayrı bir kadın grubu olarak var olmak için sözlü tarih çalışmaları yaptık. Kadın arkadaşlarla anılarımızı, öykülerimizi paylaştık. Kadınların anılarından yani kendi yaşamlarımızdan yararlanarak oyun çıkardık. Bunlar 'Bahar Temizliği' ve 'Kadın Demek Ne Demek' oyunlarıydı.
Dilara: Sendikanın işleyişinden dolayı tiyatro grubunun karma bir yapısı vardı. Ama kadın grubu olma isteğimiz hep vardı. Bu sene oynadığımız 'Kadınlar Sahnesi'nin temelinde daha önce oynadığımız 'Bahar Temizliği' var. Bunlar kadın oyunlarıydı ama, gerçek feminist oyun olarak kabul etmiyoruz.
Bir kere çok önemli bir kısmını biz kotarmış olmamıza rağmen, yönetmenimiz erkekti. Yani kadınlar sahnesinden önceki oyunlar, böyle iki arada bir derede bir şey. İlk defa bu sene tiyatro grubundan ayrı, kadınlarla kadınlar sahnesine devam ettik.
Her şeyi, yönetenden tutalım yazana, kostümüne kadar, her şeyini kadınların yaptığı bir çalışma olsun istedik.Ve öyle yaptık. Epey tarih çalışması yaptık, anı topladık, birbirimize kendi anılarımızı anlattık. Doğaçlamalar yaptık, sahne çalışmaları yaptık.
Dilara: 8 Martta, ilk kez sendikada oynadık. Sonra oyunun üzerinde çalıştık ve araya danslar kattık. Bir kere daha oynadık.
Hazırlanırken feminist dramaturgi çalışması yaptık. Okuma çalışmalarının yanında bir kadın oyununa, feminist dramaturgi nasıl uygulanır, nasıl bakmamız lazım, nasıl sahnelememiz lazım, hepsini tartışarak netleştirdik.
Herkesin burada çok ciddi emeği oldu. Gerçekten feminist bir yaklaşımla kotarılmış bir oyundur.Problem yok muydu? Var. Daha nitelikli hale getireceğiz derken, bunu kastediyoruz.
Yani yetkin olmaya ihtiyaç var. Oyuncu olarak da sahnede varlık göstermek gerekiyor. Yoksa öbür türlü sıradan bir müsamerenin ötesine geçmemiş olur. Amatör bir iş yapıyorsun ama, profesyonel bir güzellikte ve estetikte olması gerekiyor.
"Kurulu düzende değişiklik gerekiyor."
"Nasıl tepkiler aldınız?"
Yıldız: 8 Martta,sendikada kadınlara sahnelemiştik. Oyunu sorularla bitirdik. Ve seyirciden aldığımız yanıtlar bizim dramaturgi çalışmalarında beklediğimiz şeyler idi. Dramatoloji çalışmalarının sonucunu aldık gibi bir şey oldu.
Dilara: Bir tek şeyi yapmadık. Normalde form tiyatrosunda belli bir konu vardır. Onu oynarsın (ki genelde ciddi konular taciz vb ) o sırada seyirci gelir ve ben bunun böyle oynanmasını istiyorum der ve onu orada kendi istediği gibi oynar. Seyircilerden isteyen oyuna dâhil olabilir. Bu tür şeyleri yapmadık. Oyuncu oyunu oynadıktan sonra, 'gelin beraber oynayalım' der. Seyirci beğenmiş ya da beğenmemiş olabilir. Oyuna dâhil olduğunda, oyun başka bir şeye dönüşüyor. Biz direk bunu değil, başka bir şeyi yaptık.
"Ne yaptınız?"
Dilara: Oyun bittikten sonra, hikâyelerimiz, bir soru ile bitiyordu. 'Ne diyorsunuz buna?' dedik. Seyirci de kafasında soruları düşünmüş kurgulamış gerçekten bir tartışma yaptık. Çok kültürlü bir tiyatro yapmaya çalışıyoruz.
Mesela, beş dakika Kürtçe bir bölüm vardı. Seyirciler arasında Kürtçe anlamayanlar da vardı ama, biz oynadık. Bir arkadaşta Ermenice ninni söyledi. Diğer kültürleri de metne yerleştirmeyi düşünüyorum. Lazca, Süryanice, Zazaca gibi.
"Sözlü tarih çalışması ile başlayan bir süreciniz var. Kadın tiyatrosu oyuncuları olarak ilk başladığınız andan bu yana nasıl bir yol kat ettiniz?"
Yıldız: Ciddi bir bilinçlenme sürecini yaşıyorsun. Bir şeylerin farkındaydım, iyi gitmediğini hissediyordum ama, tam bilince çıkaramıyordum. Bu çalışmalarla bunların adını koymaya başladım, çözüm üretmeye başladım. Nasıl çıkılacağını mücadele etmemiz gerektiğini fark ettim.
"Neler rahatsız ediyordu, örneğin?"
Yıldız: Kadınların tarihi ya erkekler tarafından yazılmış, ya da yok edilmiş durumda. Kadınların tarihini yazan kadınlar da var ama, erkek egemen kültür ya da bakış açısı ile yazıyorlar. Ama sözlü tarih çalışması bu noktada devreye giriyor ile bunun önüne geçme şansınız oluyor.
Birde anlatmaya başlayınca, 'kimseye anlatmamamız gerek, bunlar anlatılmaz dediğimiz' şeyleri, aslında hepimizin yaşadığını gördüm. Bir şeyler yapmalıyız dedirten bir şey oldu. Derin bir yara açmıştı biriktirdiklerim ve anlattıkça da 'yalnız değilim' dedim. Çok yakınında biri anlattığında daha fazla duygudaşlık kuruyorsun.
Dilara: Oyunu hiçbir zaman Türk filmi havasında yapmak istemedik. Yani sürekli bir mesafe, sürekli soğukkanlılığı korumak vardı. Arabeksvari değil, Brecht tarzı bir duruş yani. En acılı sahnelerde bile seyircinin ağlamasını vah vah demesini istemiyoruz.
Dramatik sahneler yaşanabilirdi, ya da daha fazla alkış alabilirdik, ama o yola başvurmadık. Hiç abartmadan, yaşananı yansıtmaya çalıştık , bir taraftan da bir dakika dur aynı zamanda düşün demek istedik.
"Seyirci de şaşırıyordu. Nasıl bir tepki vermesi konusunda bir bocalamayı yaşadı. Alkışlasam mı alkışlamasam mı? Farklı bir noktadan bir şok?"
Suna: Ben de daha önce fark etmediğim bir sürü şeyin farkına vardım. Çok yeniyim ama, duyarlılığım arttı ve bunu yaşamın diğer alanlarına yansıtmaya başladım. Tepki geliştirmeme yardımcı oldu.
Kadının bakış açısıyla bakmayı, tek tek kendi hayatlarımızda bunu kurcalamayı öğrendim. Erkek kardeşimle olan ilişkimi yaşamsal kıldım, ya da evliliğinde problem yaşayan bir arkadaşım vardı ve onunla daha fazla ilgilenmeye başladım.
Arusyak: Oyunun Kürtçe olması ve bizim oraların yaşamını ifade etmesi(kuma vb) açısından benim için bir ilkti. İlk başlarda zorlandım ama, daha sonra kolay empati kurdum. Bunun kadının kaderi olmadığını,böyle gelip böyle gitmeyeceğini daha derin hissettim. Bulunduğum noktadan değiştirmek için bir şeyler yapmaya çalıştım, çalışıyorum.
Gül: Dışarıda yaşadığımız bir sürü olayı önemseyip de tepki veremediğimiz olaylara karşı tepki verme yanım gelişti.Kendime güvenim geldi. Kızgınlıklarımı, öfkelerimi belli etmeye başladım.Eskiden erkekler böyledir der, geçerdim. Rahatsız olduğum şeylere daha net tepki veriyorum.Çözüm bulma yönüm güçlendi.
Sebir: Ben geçen sene talihsiz bir olay yaşadım. Bunu nasıl ifade edebiliriz, nasıl tavır geliştirebiliriz diye çok konuştuk. Çünkü Ankara'ya giderken yaşadığım olayda, kadınları da karşımda buldum. Çözümü sadece kadınlardan oluşan bir sahne oluşturmada bulduk. Kadın komisyonundaki toplantıdan sonra(orada da bayağı bir mücadele verdik) konumuzu taciz olarak belirledik ve çalışmaya başladık.
Ben de şunu öğrendim. Eskiden bağırarak, sloganvari derdimi anlatırdım. Derdimi nasıl anlatabileceğimi daha iyi öğrendim.
Oyun yasaklanabilir...!
Ekin: İnanılmaz derecede sınav olduğunu düşünüyorum.8 Mart ta kadınlar günü dolayısıyla sadece kadınlara yönelik bir gösteri düzenlemek istemiştik. Kıyamet koptu. Erkekler, biz de geleceğiz dediler.
Özellikle bazı grupların erkekleri kendilerinde bu hakkı görüyorlardı. Bu yaklaşıma karşı çok ciddi bir mücadele yürüttük.Mesela o zaman yönetim 'oyun yasaklanabilir', diye ifade kullandı.Bu tavırlara maruz kalman için sadece kadın sorunlarını dile getirmiş olman yetiyor.
Dilara: tek tek kadınlar bağırsın, oynasın çok önemli değil ama, ne zaman kadınlar örgütlü ve güçlü durmaya, bu şekilde sanat yapmaya başladıklarında rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlıyor.
Grup olarak ortaya çıkıyorsun ve feminist bir söylem tutturuyorsun.Bu korktukları bir sonuç oldu. Bu tavrı takınanların arasında feminist bilinci aldığını ifade eden gruplar ve kadınlar da var üstelik.
Ayşe: İşte onların feministliğini de sorgulamak lazım. Bir sürü şeyi sorgulamak lazım. Grup sendikanın her çalışmasında olunca daha fazla göze battı. Hani sadece tiyatro ile sınırlı kalsaydı belki işte kendi başlarına sanat yapıyorlar diyeceklerdi.
Sorunlarınızı nasıl çözüyorsunuz?
Sebir, Dilara: Her şeyi açık açık tartışıyoruz çatışıyoruz. Bazen de üstten hallettiğimiz durumlar oluyor ama, tartışarak çözmeye devam edeceğiz.Geri çekilme gibi bir durumumuz olmadı her şeyi açıktan konuştuk ve konuşuyoruz. Herkesi haberdar ediyoruz.
Ayşe: Bu güne kadar mücadeleyle geldik. Önemli olan feminist mücadeleyi geliştirmek gerekiyor. Çünkü kadın sorunu köklü bir sorundur.(MY/AD)