İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden Arş. Gör. Egemen Kepekçi'nin Barış İçin Akademisyenlerin "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Sayın Heyet,
Burada barış talebimi dile getirdiğim ve tek amacı barış isteyerek şiddet ortamının son bulması için çağrıda bulunan bir metne imza attığım için savunma yapmak üzere bulunuyorum.
Öncelikle iddianamede yer alan hiçbir suçu kabul etmiyorum ve beraatımı talep ediyorum.
Her ne kadar barışı istemek ya da barışı savunmak için herhangi bir sebebe ihtiyaç olmasa da savunmamı barış talebim üzerinden yapmak istiyorum. Neticede burada yargılanan da bu barış talebidir.
Tarafıma tebliğ edilen iddianame ile barış talep eden bu metin üzerinde metin analizi yapılmaya çalışılmış gibidir. Bazı akademik çalışmalarda metinlerin satır aralarındaki saklı anlamları bulmak için detaylı ve yakın okumalar yapılır. Bu saklı anlamları ortaya çıkarmak ve metnin içinde ya da dışında yer alan diğer unsurlarla ilgili çıkarımlarda bulunmak için elbette tutarlı ve somut dayanakları olan bir bağlama oturtulması gerekir. Aksi halde her metinden her türlü anlamın çıkarılması mümkün olur.
Nitekim, iddianame ve suç varsaydığı metni birlikte defalarca okuduğumda iddianamenin en hafif tabirle niyetli bir okuma sonucu hazırlandığını görüyorum. İddianame, barış talep eden metnin bağlamından tamamıyla uzak, seçilmiş bazı kelime ve cümlelere niyetli ve keyfi anlamlar yüklenerek, dahası metnin dışındaki unsurlarla yine son derece keyfi bağlantılar kurularak oluşturulmuştur. Söz konusu metinde herhangi bir şiddet eylemi savunusu ya da teşviki olmadığı gibi, aksine şiddet ortamının son bulması için bir çağrı yapılmaktadır.
Toplumsal duyarlılıklarla çoğunun birbirini tanımadığı bu kadar akademisyenin bu metne imza atmasının çok farklı sebepleri olabilir. Sosyal bilimlerde akademik hayatının başlarında bir insan olarak ben, hem akademik bakış açım sebebiyle hem de etik olarak kendimi barış talebinden uzak tutamazdım. Haksızlığa, şiddete, ölümlere karşı çıkmak için bu kötülüklerin doğrudan kendimize yöneltilmesi veya tanıdığımız kişilerin başına gelmesi gerekmez. Bütün bunlara karşı çıkmak, toplumsal varlıklar olarak sorumluluğumuzdur.
Son olarak belirtmek isterim ki; çocukluğum 1990'larda doğu illerinde geçtiği için, çatışmaların, gözü yaşlı insanların, haksızlıkların ve ölümlerin farkında olarak büyüdüm. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen benzer haberleri ve görüntüleri her gördüğümde o yıllarda bahçede oynarken duyduğum silah seslerini çok canlı bir şekilde hatırlarım. Uzaktan gelen silah seslerinin bile bir çocuğun zihnine böyle yerleştiğini düşündüğümüzde; aylarca çatışma ortamında bulunan, onlarca kayba, acıya ve ölüme tanıklık eden insanların yaşadıkları ve etkisinde kalacakları travmaların hem kişisel hem de toplumsal bellekten silinmesinin güçlüğü ortadadır.
Özetle, etik olarak, yaşanan bu olaylar karşısında yapabildiğim tek şey, çatışma ve şiddet ortamının son bulması talebiyle adalet çağrısı yapan bir metne imza atmak olmuştur.
İsnat edilen hiçbir suçu kabul etmiyor ve beraatımı talep ediyorum. (EK/TP)