Sağlar, Susurluk Skandalı'nın 5. yılını değerlendirirken eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, kontrgerilladan bankacılığa kadar her konuda geniş bilgi sahibi olduğunu vurguladı. Banka operasyonları için de "Egebank olayında Süleyman Demirel yargılanmalıydı" dedi.
Susurluk'un nerede duruyor?
Fikri Sağlar, 1983'ten itibaren Halkçı Parti(HP), Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ve Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) parti üst yönetimlerinde bulundu, bakanlık yaptı, milletvekili olarak 1983 - 1999 yılları arasında dört dönem İçel milletvekili olarak görev yaptı.
Sağlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Susurluk Komisyonu üyesiydi. Susurluk Skandalı'nın 5. yıl dönümünde bianet 'in sorularını yanıtladı:
- Ortaya çıkan bunca belge, bilgi ve mahkeme dosyasına karşın, Susurluk Skandalı neden netleşemiyor?
- Bunun yanıtı DGM'nin geçtiğimiz Mayıs ayında verdiği kararda yatıyor.
- Ne diyor o karar?
- Devlet görevlilerinin bir çete kurduğunu, bu çetenin liderlerinin İbrahim Şahin ve Korkut Eken olduğunu, bu suça verilebilecek cezanın en fazlasının verildiğini, hafifletici neden olmadığını anlatıyor. Aynı karar da dokunulmazlıkları kalkmadığı için Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'a ceza verilemediğini belirtiliyor. Sonra şöyle devam ediyor: Hiç kimse siyasi sosyal ekonomik konumuna bakılarak koruma kalkanlarının arkasında korunmamalıdır. Bu koruma kalkanlarını oluşturanlar ya da kaldırmayanlar, bilmelidirler ki, bir gün hukuk onlara da lazım olacaktır.
- Kimleri kastediyor bu karar metni?
- Devletin içinde çeşitli kademelere gelmiş siyasetçi, bürokrat, işadamı, bankacı, mafya üyesi ve bunların oluşturdukları yasa dışı yapılanmaları... Bunlar bir çete... Bbunlar, ülkeyi hukuk devleti olmaktan çıkararak, kendilerini ve icraatlarını güvence altına almak gibi amaçlar çevresinde halkalananlar...
- Sizce bu yasa dışı teşkilatlar ne zaman meydana geldi?
- 3 Kasım 1996 Susurluk Kazası'ndan itibaren Türkiye'nin geçmişine baktığınızda bir çok suikastın, sabotajın ve olayın planlayıcısı ve uygulayıcısının bu çeteler olduğunu görüyoruz. Gladio, Kontrgerilla, Ergenekon, adına ne derseniz deyin, böyle bir yapılanma var. Toplumun üzerinde baskı kurarak, rehin aldılar. Faili meçhul cinayetleri bunlar işledi.
- Halkın tepkisi?
- İşte Susurluk'ta bu tepki ortaya çıktı. Haklı tepki sonunda çetelere mahkeme yolu gözüktü.
- Başa dönüyorum 5 yıl sonra durum nedir?
- Halkın tepkisi sonucu atılan adımlar geriletildi. Hatta şimdi bu güçler, halkın kazanımlarını yok etme yolunda ve çok ciddi plan çerçevesinde faaliyet gösteriyorlar.
- Peki Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk Raporu ne anlama geliyordu?
- Türkiye'de devlet, siyasetçi, mafya arasındaki bağlantı yalanlanamıyor. Bunun en somut örneği de Susurluk Raporu'dur. Bir devlet belgesi olarak böyle bir çetenin varlığını, neler yaptığını, faili meçhul cinayetlerin bir çoğunun bunlar tarafından işlendiğini detaylarıyla anlatıyor. Burada bir başka gariplik ortaya çıkıyor.
-Nedir o?
- Demokratik hukuk devletinde böylesi şeylerin olabileceğini, Türkiye Cumhuriyeti'nin de ihtiyaç oluştuğunda adam öldürebileceğini söylüyor.
- Hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi?
- Bu bence ikinci önemli noktadır. Birincisi halkın çeteleşmeyi tespiti... İkincisi de devletin bunu resmi raporlara geçirmesi, yani özeleştiri yapması... Üçüncüsü Türkbank olayıyla başlayan kara paranın, legal sektöre girişinin yakalanışıdır. Korkmaz Yiğit olayı gibi... Bunlar çok ciddi kazanımdır.
- Peki bu kazanımlara ne oldu?
- 18 Nisan 1999 seçimleriyle birlikte koruma kalkanlarını kaldırmayanlar, kaldırılmasını karşı çıkanlar çok güçlü bir şekilde Meclis'e geldiler. Bizim gibi konunun takipçisi de Meclis'e girememiştir. Ondan sonra hızla geri adımlar atılmıştır. Dış müdahaleler artmıştır.
-Neyi kastediyorsunuz?
- En son geçen hafta verilen Yargıtay'ın bozma kararı... Bozma gerekçesi şu: Sanıklar gizli celse talep etmişlerdir. DGM bu talebi kabul etmemiştir. Yargıtay ilk defa böyle bir karar alıyor. Bugüne kadar hep gizli celseyi kararı bozma gerekçesi olarak gösterirdi. Mahkemeler alenidir derdi. İlk kez tersini bozma gerekçesi yaptı. Bir başka önemli husus da şu... "Ömer Lütfü Topal Davası'nın sonucunu niye beklemediniz" dedi Yargıtay. Bunlar iki ayrı dosya. Birleştirilmesi istendi "gerek yoktur" kararı çıktı. Şimdi niye beklesin ki?
- Deniliyor ki bu çete devlet içine yuvalanmış. Mehmet Ağar da 'biz devletin ta kendisiyiz' diyor. Çeteleşme devletin neresine kadar tırmanmış? En üst basamak Mehmet Ağar mı?
- Mehmet Ağar en üst erki kullanan olmadığına göre ve bu kadar da rahat olduğuna göre, onun üzerinde olan insanların varlığı yadsınamaz. Onlardan aldığı cesaretle konuşuyor. Nereye kadar batmıştır derseniz? Onun üstü, onun da üstü, onun da üstü... Öyle gidiyor derim. Türkiye Cumhuriyeti'nin en üst makamlarının bilgisi dahilinde olmuştur diyorum.
- Burada adlandırma yapabilir miyiz?
- Burada Sayın Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz bildiklerini açıklamak zorundadır... Ve en fazla bilgi sahibi de onlardır.
- Bilgi sahipleridirler tanıklık yapsınlar anlamında mı, yoksa sorumlulukları vardır anlamında mı istiyorsunuz bunu?
- Bilgi sahibi olanların bildiklerini anlatmaları, niçin yapıldığını açıklamaları eğer sorumlulukları varsa da bunun gereğini yerine getirmeleri doğrultusunda söylüyorum. Bu demokrasi kuralıdır.
- Susurluk'ta güvenlik güçlerinin sivil tarafını soruşturma kapsamı içine alıp diğer tarafını kapsam dışı tutarak özeleştiri yapmak sözünü ettiğiniz yapılanmayı tam olarak ortaya çıkartıyor mu?
- Hayır! Bütün bacaklarının üzerinde durulması gerekiyor. Yani Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis suikastına varıncaya kadar, silahlı kuvvetlerde öldürülen paşaların öldürülme nedenleri bulununcaya kadar bu işi irdelemek gerekiyor. Sadece bir tarafın üzerine yıkamazsınız.
Kontrgerillanızı kullanabilir miyim?
Fikri Sağlar, devletin illegal operasyonları konusunda haklı bir şöhrete sahip kontrgerilla'dan hem Bülent Ecevit'in hem de Süleyman Demirel'in bilgisi olduğunu söylüyor. Hatta Süleyman Demirel'in kontrgerillayı kullanmak istediğini "tarihi bir tanıkla" anlatıyor:
- Kenan Evren'in anılarında 5 Mayıs 1980 tarihinde yapılan bir Başbakan - Genelkurmay Başkanı görüşmesi var. Demirel Başbakan'dır... Kenan Evren de Genelkurmay Başkanı. Evren o görüşmeyi şöyle anlatıyor: Başbakan benden Özel Harp Dairesi elemanlarının yaygın anarşi ve teröre karşı kullanılmasını talep etti. Tıpkı 1972'de Kızıldere olaylarında kullanılan personel gibi, bu örgütlerin üzerine gidilerek onların öldürülmesini istedi. Ben şiddetle buna karşı çıktım. Özel Harp Dairesi'nin böylesi bir şeyde kullanılamayacağını söyledim. Zaten Kontrgerilla damgasını üzerimizden zor sildik dedim.
-Bundan ne sonuç çıkartıyorsunuz?
- Kenan Paşa'nın bu satırlarından öğreniyoruz ki, Kontrgerilla ya da Özel Harp Dairesi 1972'de Kızıldere'de ve daha başka yerlerde kullanılmış. Başbakanların böyle bir gücün varlığını bildiği ve zaman zaman da bunlardan istifade ettikleri somutlanıyor. En son da 1980'de Başbakan'ın bu yönde bir talebi olduğunu öğreniyoruz. Bu çok önemli... Bir çok olayı bu açıdan değerlendirmeliyiz. Her kurum araştırma-soruşturma içine alınmalıdır. Yabancı ülkelerde bu yapıldı.
-Hangi ülkeler de?
- Nato'ya üye bütün ülkelerde bir Gladio'nun varlığı ortaya çıkartıldı. Burada kendi Gladio'sunun yaptıklarını ortaya çıkartıp, sergileyemeyen tek ülke Türkiye'dir.
- Bir çok siyasetçi özel konuşmalarda, yazılmamak kaydıyla çok açık ifadeler kullanıyorlar. İsimler veriyorlar. Mesela Saadettin Tantan, Fatih belediye Başkanı iken Susurluk konuşuyorduk, aynen şunu anlatmıştı: "Cumhurbaşkanı 'bu işin ucu nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidin' diyor ama... Bu işin ucu gelip Demirel'e dayanmayacak mı?" Demirel'in aile fotoğrafına girenlerin tümünün DGM'lik olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Egebank olayında Murat Demirel değil de Süleyman Demirel yargılansaydı, farklı netice çıkardı. Onu iyi görmek gerekiyor. O zaman Türkiye, demokratik hukuk devleti haline gelmiş olurdu.
-
-Sizce Süleyman Demirel yargılanmalı mıydı?
- Yüzeysel olmamak kaydıyla bakılırsa, bir çok şey bulunabilirdi. Ama bunlar yapılabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmaktan çıkarılmış. Konuşmamızın başında söylediğim, DGM'nin mayıs ayı kararında açıkça söyleniyor işte... 'Koruma kalkanları oluşturanlar, bu kalkanları kaldırmayanlar bir gün hukuk size de lazım olur.' Bu karar devletin çete kurduğunu ve bunu koruduğunu açık olarak ortaya koyuyor. Bence Süleyman Demirel, bütün bildiklerini anlatmalı...
-Böyle bir şey kendiliğinden olabilir mi?
- Mehmet Ağar, Susurluk Skandalı'nın ilk günlerinde 'Ben ne yaptımsa Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararları doğrultusunda yaptım' dedi. Dönemin Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel de 'MGK böyle kararlar almadı' diye karşı çıktı.
- Neymiş bu kararlar?
-İşte bunlar ortada kaldı. Nasıl kararlar almadı? O ne yaptı? Bunlar açıklanmalı. Biz bilmiyoruz. Ama onlar biliyorlar.
- Susurluk'ta sizce Meclis, görevini tam olarak yaptı mı?
- Hayır! Özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kendisinden bekleneni yapmamıştır. Benim CHP ile yollarımın ayrılmasına neden olan şey budur. CHP'nin bugünkü ve o günkü başkanını mevcut düzenin dışında düşünülmesi mümkün değil. Korkut Eken televizyonlardan beni tehdit ettiği günün ertesi gün Deniz Baykal gazetelere el altından haber gönderip 'Fikri Sağlar'ı partiden atıyoruz' diye kulis haberleri yaptırdı. En acısı budur!.. (NA/NU)