Ziya Gökerküçük'ün "Edirne'nin Suyu" başlıklı bu yazısını iki bölüm halinde yayınlıyoruz. Yazının ilk bölümü için tıklayınız.
Kamuoyunda; gergin ve bol demeçli, Edirne Belediye Başkanı Sedefçi tarafından “bol hakaretli” geçen bu süreç sonunda 5 Mart geldi. Ve başkan Edirne Kent Konseyi ve Su Yaşamdır Platformu’na hakaretlerini yaparak suyun ihalesini onaylamadığını açıkladı.
Kendince gerekçeleri vardı. Özelleştirmeyi halka anlatamamıştı, halk kandırılmıştı, önümüzdeki süreçte kahve toplantıları yaparak özelleştirmenin nimetlerini halka anlatacaktı.
Ve 6 Mart günü başkanın tutuklanması haberi yayıldı. Her şeye rağmen üzgündük. 8 Mart günü üç uzmanın katıldığı panelimizi planımız gereğince gerçekleştirdik. Panel öncesinde de Belediye Başkanının hakaretleri karşısında hukuka başvuracağımızı açıkladık. Ayrıca başkanın ülkeyi saran iddialarla tutuklanmasının gerçekçi olmamasını dileyen mesajımızı bildirdik.
Bizim mücadelemiz anlamlıydı. Çünkü bu şekilde bir ihale Türkiye’de ilkti ve mücadele de ilkti. Kazanılmalıydı. 1980’lerden beri özelleştirme yanlısı siyasal iktidarların hukuksal altyapıyı hazırlaması sonucunda “her şeyi satmaya hazır bekleyen” belediyelerimiz vardı. Edirne Su Yaşamdır Platformu’nun mücadelesi bu anlamda bir ilk oldu. Kazanmış olması bunun için de anlamlıdır.Kazanıp kazanmadığımız henüz belli değil. Çünkü engeller yine çıkacak. Bu nedenle de bizler “Su Yaşamdır Platformu”nun devam etmesini ve “temiz ve sağlıklı suya erişim” mücadelesi vermesini düşünüyoruz.
Birlikte yaşamak gerçeği karşısında hep “ötekileştirici” oluruz günlük yaşamımızda. Oysa amaçları net koyduğumuzda ve “kişisel” çıkarları arkaladığımızda ortak işlerin yapılabildiğine bir örnektir Su Yaşamdır Platformu...
Su kokmadan
Halk arasında özellikle yöneticilerin kirli ilişkilerini anlatmak için “tuz koktu” denir. Yarın “su koktu”dememek için mücadeleyi birleştirmeliyiz.
Çünkü söylenenlere göre yıllık bir trilyon dolarlık bir pazar su pazarı. Bu pazarı kamudan özele geçirmek için değişik fonlarda dolaştırılan iki-üç trilyon dolar paranın elden ele dolaştırıldığı konuşuluyor. Dünyada “suyu kim yönetecek?” sorusunun yanıtı bu para ile aranmakta diyebiliriz.
Küresel sermaye ulusal hükümetleri etkileyebiliyor. Yerel yönetimlere demokratikleşme bahanesiyle yetki verip imtiyaz haklarının özel sektörlere geçişini hızlandırıyorlar. Bu demokratik bir yerelleşme değil sermayenin yerellerde egemenliğini kurmasına neden oluyor.
Önümüzde yasa değişiklikleri gelebilir. DSİ Yasası değiştirilerek 26 su havzasının kullanım hakkı şirketlere devredilebilir. İller Bankası Yasası değiştirilerek İller Bankası A.Ş. şekline dönüşebilir.
Özelleştirme ile de yetinmeyen sermaye yeni bir anlayış geliştiriyor: Yatırımı kamu yapsın, satışları yani tahsilâtı özel yapsın. Bunun yasal kılıfı da “Kamu Özel Yatırım Ortaklığı Yasa Tasarısı”dır ve taslak halindedir. Bu yasa ile tüm altyapı yatırımları (sağlık, eğitim, su, ulaşım, vb.) kamu tarafından yapılacak ve para toplama işini de özel yapacak. Çünkü özel sektör yatırım işlerini sevmiyor, sadece para tahsilâtını seviyor.
Edirne su ihalesi ile ilgili kamuoyuna dökülen ilişkiler ve Su Yaşamdır Platformu’nun mücadelesinden mutlaka dersler çıkarılacaktır. Su ihalelerinde artık belediyeler “Suyu üfleyerek mi içecek, daha gizli mi iş bitirecek, yoksa bizim de dediğimiz gibi su kamusal alanda; sağlıklı, ucuz, kaliteli ve kolay ulaşılabilir bir kamu hizmeti olarak mı kalacak? Kısacası
Edirne suyu kentimizi ve ülkeyi temizleyecek mi?
Edirne Su Yaşamdır Platformu “Su insan hakkıdır” demeye devam edecektir. Suyun önemini anlayan kentli yurttaşlar gelecekte suyun kamudan ayrılmaması ve daha sağlıklı, ucuz, kaliteli ve kolay ulaşılabilen şekilde musluğumuzdan akmasının sağlanması mücadelesi vermeli.
Öte yandan kentlerdeki su mücadeleleri birleştirilmeli. Dağınık akan suların birleştiğinde ne kadar büyük deniz olduğunu unutmayalım.
Yerel seçimlere yansıması
Bu yaşananlar siyasilerin dediği gibi yerel seçimler öncesi “parti savaşları” mı?
Edirne’deki Su Yaşamdır Platformu ve diğer kentlerimizdeki benzeri örgütler yaşamın örgütlenmesi ve yaşamın kirliliklerden temizlenmesi anlamında işlevsel olmamalılar. Özellikle yerel seçimlerin yaklaştığı ülkede aday olacakları yönlendirebilir, ortak adayları işaret edebilir.
Çünkü özelleştirme sonuçları tüm yurttaşlarımızı etkileyecek. Aslında su; temiz geleceğin ortaklığının ilk adımı olabilir. Egemen olan “ikili dayatmadan” kurtulmanın da bir seçeneği olabilir.
AKP ve CHP dayatmasına karşı ülkede ve Edirne’de bir ortak payda yaratılabilir. AKP’ye oy verip bu gün pişman olanlar ve CHP’yi de umut görmeyen seçmenler ne yapacaklarına bu tür ortaklıklarla karar verebilirler. Bu ortak payda yerelde; “belediyenin kamu hizmetlerini kentlileri ile paylaşarak kamu eliyle yapması” ilkesi olabilir.
Kısacası sistemin kirliliğine bulaşmamış sade yurttaşlar olarak bizler ve demokratik örgütlerimiz, bu tür birlikteliklerle yeni umutlar, açılımlar sunabilmelidir kentlere ve ülkeye… (ZG/EZÖ)
* Ziya Gökerküçük, Edirne Su Yaşamdır Platformu Gözüllüsü