Kendisini "politik psikolog" olarak tanımlayan Güleç, Ecevit'leri, DSP'yi ve siyasi partileri değerlendirdi, kişilik analizleri yaptı.
Başbakan Ecevit, bugün partisinin içinde bulunduğu durumdan psikolojik olarak hiç etkilenmiyor mu acaba?
Başka bir siyasi lider, bu kadar büyük boyutlu bir karşı çıkıştan dolayı -kendi deyimleriyle ihanete uğramak, hançerlenmek- öfke, kin ya da büyük bir kızgınlık duyabilir. Tanıdığım kadarıyla Bülent Bey duygularını çok kontrol ediyor ama uzun vadede unutmuyor. İç dünyasında mutlaka iz bırakıyor. Zamanı gelince de ortaya koyuyor. Kindarlık diyemem ama unutmaz.
Oysa Bülent Ecevit, "Bunun üstesinden nasıl geliriz, uzun vadede bunu nasıl lehimize çeviririz" diye bakıyor. Onun yerine, duygusal tepkilerini sıcak yaşayan bir lider olsa çuvallar. Buna en iyi örnek, Hüsamettin Özkan. "Öğrendim ki siyasette duygusallığın yeri yok" dedi. Gerçi Hüsamettin Bey'in, bunu nasıl bu kadar geç anladığını da anlayamıyorum.
Rahşan Ecevit de bu anlamda eşine benziyor değil mi?
Benzemenin ötesinde birçok özelliği daha öne çıkıyor, göze batıyor. 1989-90'larda, ileri yaşına rağmen her sabah 8.00'de evden çıkar, gece 10.00'da Genel Merkez'den gelirdi. Böyle enerji ve güçle çalışması, maddi bir beklentisi olmaması çabasını daha da değerli kılardı. Yine de Rahşan hanımla aynı ortamda mesai yapmak istemezdim.
Sizce DSP'deki tüm olumsuzlukların sorumlusu Rahşan hanım mı yoksa bazılarının "günah keçisi" mi?
DSP'deki sorunları ona bağlamak haksızlık. Bülent beyle pozitif-negatifi paylaştırmak lazım. Kamuoyuna Rahşan hanım "kötü polis", Bülent bey "iyi polis" olarak sunuluyor.
Herkes Rahşan hanıma "milletvekillerini, yöneticileri özgeçmişlerine bakıp partiye aldı, hata yaptı" diye kızıyor. Ama kişilik yapısını değerlendirmek kolay bir şey değil ki. O seçimi kim yapsa fire verirdi. DSP Genel Merkezi'ne bir psikologlar ordusu koysanız da seçimi onlar yapsa bile yine fire verilirdi.
Ecevitler, bilinen Türk ailelerine benzemiyor galiba, dışarıdan bakınca...
Lider konumdaki, öncü konumdaki , marjinal pozisyonda duran insanların davranışlarını, ortalama insanla ölçmek doğru değil. Belki de Ecevitlerin herkesin eleştirdiği o kapalı, kendi içlerinde olmaları hali, siyasette uzun kalmalarının anahtarıdır. Halk adamı, Karaoğlan olursanız, halka uzak gelmeyen bir üslup ve tarz içindeyseniz benimsenirsiniz. Onlar sosyal açıdan mahcup insanlardır. Çok da eleştirildiler, kınandılar, hatta küçümsendiler. O kadar uzun yıllar tanıştıktan sonra söyleyebilirim ki, bunu imaj için yapmıyorlar. Tarzları ve inançları bu. Sayın Ecevit için inatçı deniyor. Eğer Ecevit'i seviyorsanız pekala "sebat" da denebilir.
DSP'liler de diğer siyasi partilerin üyelerine benzemiyor ama. Onlar da mı marjinal?
Ortalama DSP'li efendi ve mülayim. Bağlı ve az konuşan insanlar. Siyasetten çok açık bir rant beklemeyen, siyaseti bir tutkudan çok gönüllülük esasında yapan insanlar. Onlarla parti arasında yumuşak bir bağ var. Bir yandan da, büyük ölçüde çağdaş, modern kavramlara açık Anadolu demokratik solcuları. Taşralı kimliğini koruyor. DSP'de siyasete girdiklerinde hayat standardım değişsin gibi güçlü bir duygu beslemiyorlar. Parlamenteri de, yöneticisi de böyle inanın. Sayın Ecevit'in ürettiği proje dışında yeni projeler üretmeye hevesli ve yatkın değiller.
Bu söylediklerinize bakınca, DSP'ye gönül verenlerle, dini söylemleri benimseyen partilere gönül verenler arasında fazla bir fark yok gibi...
İslami partilerdeki gibi katı olmasa da özünde bir benzerlik var. Tarz ve üslup benziyor ama söylem farklı. 3.5 yıllık deneyimimde, DSP'de küsmüş, incitilmiş, hatta onuru zedelenmiş ama kopmayan, öfkeyle başka oluşumlara katılmayan halk insanlarına rastladım. Sayın Ecevitlerin de istedikleri bu tip insan. Bağlı ama siyaset üretemeyecek insanlar.
İyi, hoş da bir fan kulüpte bunlar işe yarayabilir...
DSP'de Ecevit, tüzüğü vesaireyi yazan tek otorite oldu daima. Batıdaki birçok siyaset liderine bakarsanız; entelektüel dostları vardır, o dostlara siyasi görev verilmez ama birlikte geçirdikleri uzun saatleri vardır. Liderler, entelektüel beslenme kanallarını açık tutarlar. Sayın Ecevitlerin son yirmi yılında ben bunu görmedim. Eğer insani ilişkilere girmezseniz, entelektüel beslenme kanalları kapanır. Kuşatılmaya da yol açarsınız. Herkes kızıyor, "Sayın Ecevitler kuşatma altında" diye ama bu duruma kendileri neden oluyor.
Sizi kişisel olarak çok etkileyen bir şey yaşadınız mı ?
İlk kırılma noktalarımdan biri, Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) Araştırma Komisyonu kurulduğunda oldu. Her partiden üç kişi görevlendirilmesi istenmiş. DSP'den maliyeci Masum Türker, ilkokul öğretmeni Ayşe Gürocak, bir de adını hatırlayamıyorum, bir yardımcı doçent görevlendirilmiş. Düşünün, bu partinin içinde 3 bakan, 6 milletvekili toplam 9 profesör var. Yaş ortalamamız 50'nin üstünde. Yani 25-30 yıllık akademisyeniz. Bakanlar hariç hiçbirimizin Meclis'te çok ciddi görevlerimiz yok ve bizlerin komisyondan haberi bile olmadan görevlendirme yapılmış.
9'lara bu olaylar nedeniyle mi katıldınız?
Bir süre sonra bunu fark edince, fevkalade iyi yetişmiş, ciddi kariyerleri olan, kişiliklerindeki tutarlılık kanıtlanmış ama bunu ortaya koyamayan arkadaşlarımla bir araya geldik. Partide çok sıkıntı duyduğum gerçek ama değerli insanların varlığı da tuttu beni. Ama bize sitem ettiler, selam vermediler. Lordlar Kamarası diye isim taktılar bize. Bizim dışımızda kimlikli, kişilikli, kendisine saygısı olan 20-30 kişilik bir grup daha var. Onları da tanımaktan kıvanç duydum.
Sanki yollar ayrılıyormuş gibi konuşuyorsunuz. Başka bir siyasi partiye mi gidiyorsunuz?
Hiçbir öneriye kapalı değiliz ama kişilikli 9 kişi de her yerde kabul edilmez. Potansiyel tehdit olarak algılanabiliriz. Onun da farkındayız. Her birimizin kişisel gücü gruba güç katıyor, her birimiz de gruptan güç alıyoruz.(NK/BB)