Türkiye kadın hareketinin öncülerinden feminist yazar Duygu Asena anısına verilen PEN Duygu Asena Ödülü bu yıl Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hedef aldığı Emeritus Ayşe Buğra’ya verildi.
Ödül töreni bugün zoom üzerinden yapıldı. Törende konuşan Prof. Dr. Ayşe Buğra, sözlerine “Bu ödüle layık görülmek, özellikle uzun bir süredir içinde bulunduğum zor zamanlarda bu ödülle onurlandırılmak, bana büyük bir mutluluk verdi, karanlık günlerimi aydınlattı diyebilirim” diyerek başladı.
TIKLAYIN-PEN Duygu Asena Ödülü, Ayşe Buğra'nın
Ayşe Buğra'nın konuşmasının tamamı şöyle:
"Ödülü ne ölçüde hak ettiğimi bilmiyorum, ama bunu sabırlı olmak, sabretmekle ilgili bir ödül olarak yorumluyorum. Sabır, tabii, kadınların çok iyi bildiği ve çok başarılı olabildikleri bir alan. Aynı zamanda da, hem yazarlık hem de benim yıllardır sürdürdüğüm ve halen sürdürmeğe çalıştığım akademik çalışmalar, sabırlı olmayı gerektiren uğraşlar.
"Duygu Asena 'kadının adı yok' demişti ve yaptığı gözlemler çok doğruydu. Ama edebiyatı ve akademik hayatı, kadınları hatırlamadan, onların adları aklıma gelmeden düşünmek bana imkânsız geliyor. Edebiyat ve düşünce tarihi dendiğinde, birçok kadının adını, mesela Jane Austin’i ve Margaret Yourcenar’ı, 18. yüzyılın sonunda kadın haklarını savunan son derece önemli bir kitap yazmış olan Mary Wollstonecraft’ı hatırlamamam mümkün değil. Wollstonecraft’ın doğum yaptıktan hemen sonra hayatını kaybettiği için hiç tanıyamadığı kızını, Frankenstein yazarı Mary Shelley’i hatırlamamam mümkün değil.
"Mücadele etmek gerekiyor"
"PEN Türkiye’nin kuruluşu Halide Edip Adıvar’ın inisiyatifiyle gerçekleşmiş ve kendisi ilk başkanı olmuş. 2015 yılında Duygu Asena ödülü Latife Tekin’e verilmiş. Türk edebiyat tarihini Halide Edip’in ve Latife Tekin’in adlarını hatırlamadan düşünebilir miyiz? Bugün akademik hayatta ve bilim dünyasında kadınların çok önemli bir yeri var. Bugünden biraz daha geriye gidersek, Türkiye’de mesela sosyoloji ve sosyal psikoloji alanlarının gelişmesine baktığımız zaman da, Mübeccel Kıray gibi, Çiğdem Kağıtçıbaşı gibi isimleri hatırlamamak imkânsız.
"Kadınlar sabırla düşünmüşler ve yazmışlar. Bunu yaparken de, her seferinde, toplumsal cinsiyet farklarının eşitsizliği haklı gösteren bir şey olmadığını, kadınların akıl, fikir, cesaret ve çalışkanlık konusunda hiçbir eksiklikleri olmadığını tekrar tekrar ispat etmişler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin neden savunulması gerektiğini göstermişler. Bu kadınların kabul edilmezliğini işle ve uğraşla gösterdikleri eşitsizliklerle, toplumun her alanında, bugün hala mücadele etmek gerekiyor. Benim araştırma yaptığım konulardan biri olan çalışma hayatı, bu alanlardan biri.
TIKLAYIN-İnsan hakları, yoksulluk ve Ayşe Buğra
"Kadınlar çalışma hayatının dışında"
"Türkiye kadınların büyük bir kısmının hala çalışma hayatının dışında kaldığı bir ülke; kadınların çalışma hayatına katılma oranının bütün dünyada en düşük olduğu ülkelerden biri. Ayrıca, çalışma hayatına katılan kadınlar arasında işsizlik oranı erkek işsizlik oranının çok üstünde. Ücret eşitsizliği ve işte yükselme şansıyla ilgili sorunlar da ayrı.
"Bunların dışında, bir süredir uluslararası karşılaştırmalı istatistikler arasında yer alan bir veri tabanı, bize Türkiye’deki toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, ürkütücü bir şekilde, eşitsizliğin kalıcı olma tehlikesiyle birlikte gösteriyor. Sözünü ettiğim veri tabanı, ne çalışan, ne eğitim görmekte olan, ne de herhangi bir beceri geliştirme programında yer alan genç nüfusla ilgili. Bunlara NEETs deniyor, İngilizce “neither in employment nor in education nor in training” in kısaltması.
TIKLAYIN-Erdoğan'a: Ayşe Buğra olağanüstü bir bilgindir
"Eşitliğin önünde engel olmadığını biliyoruz"
"Türkiye’de 15-24 yaş arası nüfusun yüzde 26’sı ne çalışıyor, ne okuyor ne de bir beceri geliştirme programında yer alıyor. Bu, Avrupa ve OECD ortalamalarına göre çok yüksek bir oran. Ama Türkiye’de asıl çarpıcı olan, genç kadınlar ve erkekler arasındaki oran farkı. 2019 yılı istatistiklerine göre, toplumdan dışlanmış durumda olduğunu söyleyebileceğimiz genç erkekler aynı yaştaki nüfusun yüzde 20’sinin altındayken, kadınlar arasında bu oran yüzde 30’un üstünde.
"Bunlar, akıllarını, yaratıcı enerjilerini kullanmak, kendilerini gerçekleştirmek şansları epeyce düşük, adsız yaşama ihtimali epeyce yüksek genç kadınlar. Bunun kadın doğasıyla ilgili olmadığını biliyoruz. Kadınların erkeklerden farklı olduğunu, ama bu farklılığın eşitliğin önünde bir engel olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla, kadınların farklılıklarıyla birlikte topluma eşit bireyler olarak katılabilmeleri için mücadele etmek gerektiğini biliyoruz.
TIKLAYIN-Ayşe Buğra'nın hatırlattığı:"En güzel direniş kalbi temiz tutmak"
"Mesleğim nesilden nesile bir gelenek"
"Bazı kadınlar için, bazılarımız için, bu bilgi nispeten daha kolay edinilmiş ve kullanılabilmiş bir bilgi. Ben de bu şanslı kategoriye dahilim. Mesleğim olan hocalık, benim için aile içinde nesilden nesle aktarılan bir zanaatkârlık geleneği gibi bir şey. Anneannem ilkokul öğretmeniydi, ilk nesil Cumhuriyet öğretmenlerinden biri.
"Benim çocukluğumda emekli olmuştu ve öğrencilerini çok özlüyordu. Konu komşu, esnaf, anneanneme 'hocanım' derdi. Annem üniversitede hocaydı, ona da bazen 'hocanım' bazen 'hocam' denirdi. Şimdi bana da öğrencim olan ve olmayan pek çok insan 'hocam' diyor. Ben de bunu aileden gelen bir zanaatkârlık geleneğinin parçası olarak düşünmekten hoşlanıyorum.
"Anneannem de annem de kadın-erkek eşitliğine inanan ve bunun için mücadele etmek gerektiğinin farkında olan insanlardı. Annem Jale Baysal, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nde çalıştı. O vesileyle benim de Türkan Saylan gibi, Nazan İpşiroğlu gibi, Aysel Çelikel gibi kadınlarla tanışma fırsatım oldu.
TIKLAYIN-Ayşe Buğra: Erdoğan'ın sözlerini esefle karşılıyorum
"Kadın kütüphanesinin hayalini kurarlardı"
2016 yılında PEN Duygu Asena ödülü Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi’ne verilmiş. Ben o kütüphanenin kuruluş çalışmalarına yakından şahit oldum. Şirin Tekeli annemle birlikte oturduğum mahallede komşumuzdu. Bizim evde annemle Şirin’in birlikte oturup kadın kütüphanesini hayal ettiklerini ve başka kadınlarla birlikte o hayali gerçekleştirmek için çalıştıklarını gördüm.
"Bu ödül vesilesiyle, bu akıllı ve çalışkan kadınları anmaktan, onların sadece kendileri gibi okuryazar kadınlar için değil, bütün kadınlar için eşitliği savunuşlarını bir kere daha hatırlamaktan çok memnunum.
TIKLAYIN-Sosyal medyadan Erdoğan'a Ayşe Buğra tepkisi
"Ödül, anlatamayacağım kadar kıymetli"
"Ama beni onurlandıran bu ödül, benim için başka bir açıdan da çok anlamlı. PEN Yazarlar Derneği’nin amaçları arasında düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmanın yanı sıra, “edebiyatı yüceltmek” de yer alıyor. Edebiyat, eşimin ve benim, üç buçuk yıldır içinde bulunduğumuz ve benim artık işkence kelimesiyle tarif ettiğim akıl almaz durum karşısında sabırla ayakta kalabilmemizi sağlayan şeylerin başında geliyor.
"Biz, Türkiye’den ve bütün dünyadan gelen desteğin yanı sıra, edebiyat sayesinde, hem çağdaş yazarların kitapları hem de tekrar tekrar okuduğumuz dünya klasikleri sayesinde ayakta kalabildik.
"Edebiyat, tabii babamın da sayesinde, benim için her zaman çok önemliydi. Ama edebiyatın insana neler verebildiğini ve neden yüceltilmeyi hak ettiğini bugün çok daha iyi biliyorum. Bu yüzden de, edebiyatı yüceltmeyi amaçlayan bir derneğin verdiği bu ödül, benim için kolay anlatamayacağım kadar kıymetli."
Zeynep Oral: Ayşe Buğra haksızlığı baş eğmediPEN Türkiye Başkanı Zeynep Oral da yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Bu dönemde, dünya bilim camiasında en saygın yeri olan; eserleri dünyanın bir çok üniversitesinde kaynak olarak kullanılan Ayşe Buğra, yaşadığı tüm güçlüklere, engellere karşın kendini öğrencilerine adamayı, eğitim vermeyi sürdürdü. Adliye koridorlarında uzun sürmüş eziyet sürecinin tanıklığını ve adalet arayışını sürdürürken, haksızlıklara baş eğmemenin de örneğini verdi. "Vicdan ve terbiye dersi verdi""Yine bu dönemde siyasi otoritenin hakaret, iftira ve tehditlerine uğramış; hedef gösterilmiş, aşağılanmaya çalışılmıştır. Kişilik haklarına saldırılmış, hem bir Cumhuriyet Aydını hem de kadın olarak kendisine bedel ödetilmek istenmiştir. Bu saldırılar, bu hoyratlık karşısında her zamanki sağduyulu, alçak gönüllü duruşunu bozmamış; tepkisini 'memleketim için üzüldüm' diyerek göstererek insanlık, vicdan ve terbiye dersi verdi. Biz PEN Yazarlar Derneği olarak Ayşe Buğra'nın üzüntüsüne katılıyor; ancak kadın olmanın, bilim insanı olmanın onurunu, tüm kadınlar için, kadın özgürlüğü için taşıyan ve bunun ülkeyi de, düşünceyi de özgürleştireceğini bilen onun gibi bir Cumhuriyet kadınımız olduğu için sonsuz bir sevinç duyuyoruz. 2021 PEN Duygu Asena Ödülünü kabul ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz." |
(RT)