Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS), Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) işbirliğiyle 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla düzenlenen gerçekleştirdiği konferansın ikinci oturumu da, "Basın ve İfade Özgürlüğünün Hukuki Dayanakları ve Engelleri" ile ilgiliydi.
Oturumda Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. Köksal Bayraktar ve iletişim hukukçusu Fikret İlkiz, yasal düzenlemelerin sorun oluşturmadığı durumlarda dahi hukuk pratiğinin sorunlarla dolu olduğuna işaret edildi.
Sözüer: Hukuksuzlukların bir işareti de tutukluluklar
Sözüer ve Bayraktar, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlallere, Türkiye'de hapiste bulunan yaklaşık 120 bin kişiden 70 bin kadarının "tutuklu" sıfatıyla hapiste bulunmasını örnek olarak verdiler. Sözüer, "Kanımca, 50 bini gereksizdir" derken tutuklamanın bir cezalandırma yöntemi olarak kullanıldığını savunan Bayraktar, Tutuklama Ceza Usul Yasası'nda kanayan bir yaradır" şeklinde konuştu.
Ocak-Şubat-Mart dönemiyle ilgili son Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Medya Gözlem Raporu'ndaki verilere atıf yapan Sözüer, raporda Adalet Bakanlığı'nın Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesinden soruşturma veya kovuşturma izni veren bir makam olarak yer almasının eleştirilmesinin de ortaya çıkan olumsuz sonuçlar dikkate alındığında doğal olduğunu ifade etti.
Savcıya yönelik suçlamadan tutuklanan gazeteci Hacı Boğatekin'in durumuna işaret eden Sözüer, "Buna sadece Güneydoğu'da değil, Trakya'da da rastlayabilirsiniz. Bir kamu görevlisinin eşinin üzerine araçla çamur sıçrattığınızda kendinizi hapiste bulabilirsiniz" diye konuştu.
Bayraktar: Yargıçlar TCK'yı pek seviyor
Uzun yargılamalara dikkat çeken Bayraktar ise, Sulhi Dönmezer'in Türk Ceza Yasası'na dahil ettirdiği ve "Hakkını kullanan kişiye ceza verilemez" güvencesinin yer aldığı TCK'nın 26. maddesinin hakim, savcı ve bilim insanlarınca kamuoyunun dikkatine sunulamadığını, bu düzenlemenin pratikte, görevini yapan habercilerin cezalandırılamayacağı yönünde bir güvence getirmesi gerektiğini açıkladı.
TCK'nın 369. maddesinden 26'sının (12'de biri) basını sınırlandıran hükümler içerdiğine vurgu yapan Bayraktar, "Bu TCK demokratik bir yasa değildir. Cezalandırmakla kalmıyor, hapisle mağdur ediyor. TCK ve TMY'nin yeniden ele alınmalı" dedi.
Bayraktar, TCK'nın 285. maddesinde "gizliliğin ihlali"ne dair düzenlemenin Basın Kanunu'nun 19/1 maddesinde; TCK'da "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs"e dair 288. maddenin de Basın Kanunu'nun 19/2 maddesinde de yer aldığını anımsatarak, bu durumun karışıklığa neden olduğunu söyledi; yargının hapis öngören TCK'daki hükümleri uygulamaya daha hevesli olmasını eleştirdi.
İlkiz: İki yasa çıkıyor, gazeteciler nerede?
Bu düşüncelere katılan avukat Fikret İlkiz de, Güneydoğu'da gazetecilik yapmanın farklı kuralları olduğuna kani olunuz. Bu bölgede 12 gazeteci öldürüldü, failleriyse hala meçhul" dedi.
İlkiz, Avrupa'da terörle mücadele ortamında araştırma gazeteciliğinin nasıl korunacağı tartışılırken, Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğüne dair onca ihlal yaşanmasının yanı sıra, "devlet sırrı" ve "kişisel verilerin korunması"na ilişkin düzenlemelerin bulunmadığını söyledi.
İlkiz, Devlet Sırrı Yasa Tasarısı ve 7 Nisan'da Bakanlar Kurulu'nda kabul edilerek 22 Nisan 2008'de TBMM Başkanlığı'na gönderilen "Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı” ile ilgili tartışmalarda gazetecilerin etkin şekilde yer almasının "kötü sürprizlerin" önüne geçmek için yararlı olacağına açıkladı. (EÖ)