Ders programları bu hedefe yönelik oluşturuluyor, ders kitapları bu doğrultuda yazılıyor. Tarih eğitimi, barışı, dayanışmayı değil, düşmanlığı ve ayrımcılığı körüklüyor.
Değerli tarihçiler, eğitimciler, yıllardır tarih eğitimindeki sorunları ve çözüm önerilerini dile getiredursunlar, 2002 yılında başlatılan bir uygulama bütün bu sorunların üstüne adeta tüy dikti. Milli Eğitim bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca yürütülen bu uygulama ile, "Asılsız Soykırım İddiaları İle mücadele" kapsamında,ilköğretim beşinci sınıftan başlayarak ders programlarına ve ders kitaplarına yeni bölümler eklendi.
Şimdi ben iddia ve ilan ediyorum ki, çocuklarımızın düşünsel, ruhsal, bedensel gelişimi, akıl ve ruh sağlığı ciddi tehdit altındadır.
Aşağıda, bu yıl ilk ve orta öğretimde okutulan ders kitaplarından sadece bir iki örnek vermekle yetineceğim ve sizlerden bu alıntıları, bir an için okula giden çocuğunuzu Ermeni, Süryani, Rum çocuklarının ve onların velilerinin yerine koyarak , eğitim sistemimizde geçerli olan 'ezberleme -aynen aktarma' yöntemini de gözeterek okumanızı rica edeceğim.
"Ermeniler, memleketin birçok yerinde karışıklık ve isyan çıkardılar. Düşman hesabına casusluk yaptılar. Sabotajlar yapıp Türk ordusunu arkadan vurmak veya düşman tarafına geçip Türk ordusuna karşı savaşmak gibi hareketlere giriştiler." (MEB s.8) (1)
"Van Valisi Cevdet Bey, Ermeni vahşetinden korumak için Türkleri göç ettirmiştir. Göç eden Türklerin çoğu yollarda Ermeniler tarafından katledilmiştir." (Kemal Kara, s.134) (2)
"Günümüzde de Ermeniler Türkiye üzerindeki isteklerini gerçekleştirmek için zaman zaman gerçek dışı iddialarla Türkiye'ye yönelik düşmanca tutumlarını sürdürmektedirler." (K. Kara s.135)
"Rumlar ve Ermenilerden sonra ayaklanmalarla Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti'ni uğraştıran ve ciddi kayıplarına neden olan diğer topluluklar da Süryaniler, Nasturiler ve Keldanilerdi. Bugün yurt dışındaki bazı Süryaniler Türkiye'ye karşı son derece kötü propaganda yapmaktadırlar (Kara, s.242-243).
"Pontus iddiaları için uluslar arası faktörler devreye girdi Olayların başlamasında ve büyümesinde İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi ve ona bağlı kiliselerin de rolü oldu. Zaten, Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimlerin başlattığı bütün ayaklanmalarda kiliseler, yabancı okulları ve azınlık okulları baş rolü oynuyordu."(MEB s.63)
Bu kitaplar azınlık okulları dahil bütün okullarda okutuluyor. Ezberci eğitimin uygulandığı okullarımızda, örneğin bir Ermeni çocuk, geçer not alabilmek için, "Ermeniler casustur, arkadan vururlar, günümüzde de düşmanca tutumlarını sürdürmektedirler vs." diyecek. Zorbalığın ve vahşetin bu kadarına pes doğrusu.
Ermeni, Süryani, Rum öğrencilerden yukarıdaki cümleleri ezberleyip söylemeleri istemek, çocuklarımıza şiddet uygulamaktır. Bunun hukuktaki adı "işkence ve onur kırıcı muamele"dir. İşkenceye ve onur kırıcı muameleye tabi tutulmama hakkı, uluslar arası sözleşmelerle gerçek anlamda ve etkili biçimde güvence altına alınan, hiçbir ortamda ve koşulda dokunulamayan bir haktır. İşte, bu hak, eğitim sistemimizde, eğitimciler eliyle ve eğitim mekanlarında ihlal edilmektedir. Mağdurların yaşı, ihlali ağırlaştırmaktadır.
Öte yandan, "olumlu biz" ve "düşman, casus, arkadan vuran, katleden onlar" ekseninde anlatılan olaylar, bu anlatımda kullanılan dil ve imgeler, çoğunluk mensubu çocukların, farklı kimlikleri düşman olarak algılamalarına yol açacak, ayrımcılığı ve önyargıları pekiştirecektir.
Bu yaklaşım, ulusal, ırksal, etnik düşmanlık yaratan söylemlerin yasaklandığı başta İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) olmak üzere Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne, eğitimin, bütün uluslar ve bütün ırk,soy ya da din kümeleri arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu geliştirmesi, barışı özendirmesi gerektiğini öngören, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 26/2, Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Sözleşmesi 13/1 ve daha pekçok yasa ve uluslararası sözleşmeye aykırıdır. Bu uygulama, en başta Milli Eğitim Temel Kanununun. Milli Eğitimin Amaçları başlıklı 2/2 maddesine aykırı.
"Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı... yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek," Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün, bu araç, bu metot kanunda öngörülen amaca hizmet ediyor mu?
Bu uygulama, İHAS, ek prot.2'ye de aykırı."Devlet, eğitim alanında üstlendiği görevi yerine getirirken, programlarda yer alan bilgilerin dağıtımının objektif, eleştirel ve çoğulcu olmasına özen göstermelidir. Devletin ana-babanın dini ve felsefi inançlarına aykırı nitelikte bir fikri aşılama ve böyle bir amaç gütmesi yasaklanmıştır. Devlet, ana-babanın dini ve felsefi inançlarını incitecek telkinlerde bulunup, fikirler aşılamaktan kaçınacaktır."
Bu uygulamayı pedagojik cinayet olarak niteleyen eğitimciler, eğitimin, demokrasi, barış ve farklı kimliklere saygı anlayışını yerleştirmeye ve güçlendirmeye hizmet etmesi gerektiğini vurguluyorlar.
Psikolojik ve pedagojik zararlarına dikkat çektikleri bu uygulamanın Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu'nun 14.06.2002 tarihli kararı ile okullara taşındığını söylüyorlar.
İşi, eğitim olan ve eğitimcilerden oluşan bu kurul, nasıl oluyor da "pedagojik cinayet" olarak nitelenen bu kararı alabiliyor? Çünkü, emir büyük yerden, MGK'dan geliyor ve ne de olsa, emir demiri keser. Emir komuta zinciri altında gerçekleştirilen tarih eğitiminde ek programın hikayesi şöyle,
MGK'nın direktifi ile 2002 yılında, dönemin başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli'nin başkanlığında ve koordinatörlüğünü MGK Genel Sekreter Başyardımcısının yaptığı, "Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu" oluşturuldu. Bu kurulun aldığı kararı Devlet Bahçeli şöyle açıklıyordu: "Asılsız soykırım iddialarının dünü, bugünü ve yarını hakkında gençlerimizin bilgilendirilebilmesi için 2002-2003 öğrenim yılından itibaren bu konuların ders kitaplarında yer almasına karar verilmiştir."
Ders kitaplarına hangi konuların gireceğine ve bu konuların çocuklara nasıl anlatılması gerektiğine karar verme yetkisini nereden aldığı meçhul bu kurulda, MGK Genel Sekreterliği Milli Güvenlik Siyaseti ve Toplumla İlişkiler Başkanlarından tutun da Devlet Arşivleri Genel Müdürüne kadar işi eğitim olmayan hemen herkes var ama göstermelik de olsa bir tek eğitimci yok.
MGK eğitim müfredatı hazırlıyor, devletin eğitimle ilgili bakanlığı itiraz etmeksizin bu ek müfredatı geçen yıldan başlayarak okullarda uyguluyor, ders kitapları bu doğrultuda yeniden yazılıyor. Doğrusu benim kafam da iyice karışıyor, kafamdaki sorular artıyor. MGK Genel sekreterliğinin eğitim müfredatını düzenleme yetkisi var mı? Varsa, bu yetki hangi kanunla verilmiş?
İşte yukarıda çizdiğim bu son derece olumsuz ve tehlikeli tablodan rahatsızlık duyan bir grup hukukçu, eğitimci, tarihçi ve insan hakları savunucusu biraraya gelerek "Barış İçin Tarih" İzleme Grubu'nu oluşturdu. Gruba, www.barisicintarih.org adresinden ulaşabilirsiniz.
Bu grup, sadece protestoyla yetinmeyecek, izleyecek, araştıracak, tartışacak ve değiştirecek. Herkesin katkısına ihtiyaç var. Çocuklarımızı, beyni yıkanacak savaş esirleri, okulları da savaş alanı olarak gören zihniyete karşı, barışı, kardeşliği, dostluğu savunalım. (FÇ/NM)
* Avukat Fethiye Çetin "Barış İçin Tarih" İzleme Grubu Üyesi
1. Tarih, Lise 2, MEB, İst.2003, 4. Baskı
2. Tarih, Lise 2. Kemal Kara, Ferhat Yayınları, İst. 2003