İntihar temasını işlemeyen şair var mı? Sanmam. Hemen her şair, yaşamının bir noktasında intiharı düşünmüş, sorgulamış ve yazmıştır. Kimi zaman açıktan, kimi zaman mısra aralarına gizleyerek.
Ya intihardan söz edip, sonra sözümü tutuyorum der gibi ölümü kucaklayan şairlerin sayısını biliyor musunuz? Ben bilmiyorum ama bildiğim tek gerçek, şairler arasında intihar eğiliminin, diğer sanatçılara göre daha fazla olduğudur.
Ve intihar eden şairlerden ilk aklıma gelenler: Sergey Yesenin, Mayakovski, Sylvia Plath, Nilgün Marmara, Özge Dirik, Sosyal Ekinci, İmam Aygün, Kenan Özcan, Kaan İnce ve diğerleri.
Bir söyleşide, (ne yazık ki bu güne kadar adını bile duymadığım) Zafer Ekin Karabay adlı bir şairin, 2002 yılında 29 yaşında intihar ettiğini öğrendim.
Yani bundan dört yıl önce. Merak edip araştırdım. Şimdi elimde Kül dergisinin Ekim 2002 tarihli 29. sayısı var. Kapakta Karabay'ın fotoğrafı ve ona ait dört mısra:
Oysa biz hep bir düş kazasındaYitirdik arkadaşlarımızı
...
Karşıdan karşıya geçerken
Eli bırakılan çocuklardık (2)
Sadece bu dört mısra bile benim Karabay'ın imge derinliğine hayran olmama yetti.
Öyle ya, ben de bir düş kazasında, sınıfsız, sınırsız bir dünya kurma özlemiyle çıkılan ütopik yolculukta arkadaşlarımı yitirmiştim. Öyle ya, bizim kuşak daha gençliğini yaşayamadan kahraman olmaya ve ölüme mahkum olmuştu. "Karşıdan karşıya geçememiş", tankların altında kalmıştık. Sağ kalanlarımızın da "düşleri yasaklanmıştı".
Hep söylemişimdir, usta işi şiirler genel bir beğeni toplar. Ama insanlar bu şiirler içinde, kendi ruh halleriyle ya da yaşantılarıyla örtüşenleri daha çok benimserler; okurken heyecanlanırlar. Benim içinde öyle oldu. Karabay'ın yukarıdaki imgeleri benim için bir hayatın özeti gibiydi. Dört mısra bir hayattı, birçok hayattı. Bizim hayatımızdı...
Rivayete göre Yunus Emre, Mevlana'nın yüzlerce sayfa tutan Varidat 'ını okumuş ve "bir insanın oluşumunu anlatmak için bu kadar söze gerek var mı" demiştir.
Bu yorum üzerine müritleri "Peki sen olsan ne derdin ya Yunus" diye sormuştur. Yunus yanıtlamıştır: "Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm".
İşte şiirin gücü. Karabay'ın şiirinin zenginliği de böyle açıklanabilir. Dört mısrada anlatılan hayatlar ve benim bunları okurken duyduğum heyecan, coşku, hüzün...
Nilgün Marmara'nın beni, en az benim kadar Karabay'ı da etkileyen (ve intihar mektubunda alıntı yaptığı) şiir dizeleri düşüyor usuma: "Hayatın neresinden dönülse kârdır". "Ey iki adımlık yer küre/ senin bütün arka bahçelerini gördüm ben...".
Ve benim dost meclislerinde çok kullandığım iki dize: "Şimdi ölsem kârdayım, bir ömre bin ömür sığdırdım".
Kârdayım (şanslıyım) çünkü bizim kuşaktan çocuklar, benim bu gün itibariyle geldiğim yaşın yarısı kadar yaşayamadan "Düş kazasında", "Karşıdan karşıya geçerken yalnız bırakılıp" katledildiler. Ve sağ kalanlar da, ya cezaevlerinde ya da sürgünde yaşlandılar. İntiharın eşiğinde dolaşıp durdular.
Hasat mevsiminde/ gözü kara çocuklar/ ölümü neden seçtiler.(3)
Karabay intihar etmeden yazdığı son mektubunda şöyle diyor: "Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama".
Yıllar önce üzerinde düşündüğüm ve bir şiirle dillendirdiğim bu saptamayı onun intihar mektubunda okumak sarsıyor beni.
Mutluluk nedir ki/ İki sevgilinin mutluluğu/ Üçüncü şahısların omzuna/ basılarak kurulan...(4)
Yine mektubunda "Yerleşik yabancıydım her yere" diyor Karabay, ben de on yıl kadar önce yazdığım, sonunda kahramanını intihara götürdüğüm "Mülteci" adlı öykümde bu imgeleri kullanmıştım. Yanlış anlaşılmasın, ne Karabay beni tanımış ve okumuştu ne de ben onu. Üstelik o öykü, Türkiye'ye giriş yasağım olduğu sürgün yıllarımda yazılmış ve yayınlanmamıştı. İki yıl önce yayınlanan "yolcu" adlı öykü kitabımda yer aldı. Beni heyecanlandıran, Karabay'la farklı coğrafyalarda bulunmuş ve birbirimizi tanımamış olsak da, aynı havayı solumuş, aynı duyguları paylaşmış olmamızdır.
Son köprüdeyim şimdi/ Dönüşü olmayan bir subaşı/ Dolu dolu yaşadım/ Tüm köprülerin altını (5)
Karabay'la aramızdaki en önemli fark, onun düşündüğünü gerçekleştirmiş olması sanıyorum. Yani atlamak için çıktığı binanın tepesinden, dağların doruğundan geri inmemesi, oradan ufka açılması.
Giderken arkasında bıraktığı mektupta, sevdiklerinden, sevgilisinden af dilemeyi düşünecek kadar kendinde ve ne yaptığının bilincinde olması. Yani onun ve diğer şairlerin intiharı bir cinnet hali veya bir teslimiyet değil, bir tavır, bir eylem, bir duruştur. Evet, birçoğumuz gidip dönmüşüzdür intiharın eşiğinden. Cinnet halinde o dağın doruğuna çıkmışızdır. Ama bir adım daha atmamış, atamamış, uçurumun kenarında kalakalmışızdır...
Hiç yaşadınız mı/ ölümü eşikleyip eşikleyip/ geri dönmenin sevincini (6)
Bir çoğumuzun hayatı hâlâ uçurumun kenarında, karabasanlarla geçiyor. İki ucu keskin bir bıçak üzerinde, hayat ve çılgınlık arasında. Bir kez "ölmeye yatmaya" karar verip, son anda yüreğiniz titremişse, artık intihar sizin için uzak bir düştür. "O adımı" atamazsınız. Atanların arkasından hüzün ve gıpta ile bakarsınız...
Karabay "o adımı" atmış, düşler ülkesine kanat açmış ve bir daha dönmemiş. Arkasında "Şubatta saklambaç" adlı bir şiir dosyası bırakarak.
Son mektubunda neden Şubatın 29'unu seçtiğini şöyle açıklıyor:
"Nilgün Marmara'nın 29 yaşında, S. Plath'ın şubat ayında intihar etmesi benim de 29. yaşımın şubat ayında intihar etmemi elbette gerektirmezdi. Ama mademki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 Şubatını seçtim. Bu yüzden 'şubatta saklambaç'a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim..."
Yazdığım şiirleri bir gece/ ateşe verdim sessizce/ ne gelen vardı ne soran/ sonra sessizce köşeme çekildim (7)
Keşke diyorum, son söz olarak, Zafer Ekin Karabay'ı daha önce tanımış olsaydım. O, arkada kalanlara nanik yapıp ufka açılmadan önce...
Edemediğimiz ve edebileceğimiz(AO/EÜ)Tüm intiharlar
Ateşten gözleriyle bakıyorlar
Yolun üstündeki
Bir semender gibi... (8)
(1,4,5) Adil Okay. (2) Z. E. Karabay. (3) Kenan Özcan. (6) Sosyal Ekinci. (7) İmam Aygün. (8) Kaan İnce
* Bu yazı Güney dergisinin 38. sayısında yayınlanmıştır.
Meraklısı için notlar:
Zafer Ekin Karabay
1975 yılında Kayseri'de doğan Zafer Ekin Karabay, 13.09.2002 tarihinde kendi isteğiyle hayatına son verdi. 1999 varlık şiir ödülü ve 2000 Arkadaş Zekai Özger şiir ödülü sahibi, Anadolu Üniversitesi hukuk fakültesi araştırma görevlisi
şair, 'Şubatta Saklambaç' adlı bir şiir kitabı bıraktı ardında. Kitap Mayıs Yayınları'ndan çıktı.
Nilgün Marmara
Yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı. 29 yaşında, İstanbul'da yeryüzünü bıraktı, "yaşama karşı ölüm" dedi. intihar etti. Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. Plath üzerine inceleme yaptı. Bu şairin, bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı, genç şairi etkiledi. Şiirlerinde çoğunlukla 1. tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen kırılgan izleklerini kullandı. Şiir Kitapları: Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1980), Metinler (1990), Kırmızı Kahverengi Defter 1993. (Günlük).
Kenan Özcan
Kenan Özcan 1959 yılında Fatsa'da doğdu. İlk, orta ve Lise öğrenimini burada tamamladı. 1979 yılı Aralığı'nda tutuklandı. Fatsa Davasında yargılanmakta iken, 20 Ekim 1985 tarihinde Amasya Askeri Cezaevi'nde hücresinde ölü olarak bulundu.
İmam Aygün
45 yıllık yaşamının 16 yıl 2 gününü cezaevlerinde geciren şair Ímam Aygün, cezaevinden çıktıktan sonra bu büyük hapishanedeki hayata ancak 4 yıl tahammül edebildi. Edebiyat dünyasında adı hiç bilinmeyen ve Adana'da hayata rest çeken şair, bir sabah evinden çıktı ve geri dönmedi. Uzun aramalardan sonra Seyhan Irmağı kıyısına vuran cesedi bulunan şair, "Moral Değerler Denizi" adını taşıyan tek şiir kitabında özgeçmişi hakkında şu bilgilere yer veriyor: "1950 yılında Malatya ilinin Akçadağ Ílçesi'nin Kürecik nahiyesinin Semşik köyünde doğdum. 1969 yılında Í.T.Ü. Müh. Mimarlik Fakültesi Elektrik Bölümü'ne girdim. 1973 yılında siyasi nedenlerden dolayı okulu bırakmak zorunda kaldım. 1974 yılında eylemlerden dolayı cezaevine girdim. Müebbet hapis cezası aldım.
Şairin, 1970 ve 1980 yıllarındaki iki askeri darbenin ölüm evlerine dönüştürdüğü cezaevlerinde 16 yıl 2 gün direnmesi bu problematiği kendince kurgulanmasıdır. Şair, "İnsanoğlu Yalnızlık Limanında" adlı şiirinde "İnsan yalnızlığı ile mutlu olabilir mi?" diye soruyor. Yine kendisi yanıtlıyor sorusunu: "Yalnızlik denizi seni yutarken / Yaşamaya çabalamalısın dostum / Bir yıkılmaz duvar olmalısın..." Kendi yıkılmaz duvarını yıktı Ímam Aygün. 1994 yılında yaşamına son noktayı koyduğunda "kalan sağları" üzdüğünü düşünürek, ölümünden hemen önce yazdığı iki dizelik son şiirinde "Bir insanın özgürlüğü için / bin insanı üzdüm beni affedin" diye seslendi
Sosyal Ekinci
Kars'ta doğdu. Ardahan yatılı bölge ilkokulu, Kars kazım Karabekir
Öğretmen okulu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü. Siyasi kimliğinden ötürü gözaltı, (1979-1981), tekrar gözaltı (1983). 6 yıl İstanbul cezaevlerinde tutukluluk, 1989'da şiir kitabı Çağrı'nın toplatılması. 4 Eylül 1994'te İstanbul'da hayatına son verişi. intihar.. Şiir kitapları: Biri Yitik İki Ülke (Ekim 1991, Belge Yayınları), Çağrı (Kasım 1990, Alan Yayıncılık), Yıkıntılar Altında (Ekim 1991, Alan Yayıncılık).
Kaan İnce
2 Şubat 1970 tarihinde Ankara'da doğdu. Ankara üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde okudu. Şiirleri Çağdaş Türk Dili, İzlek, Promete, Yazılı Günler gibi dergilerde yayımlandı. Ölümünden sonra İzlek dergisinin girişimiyle Kaan İnce Vakfı kuruldu. 1992 yılında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödüllerinde "Dikkate Değer Şairler" arasında yer aldı.Şiirleri: Yazılı Günler, Çağdaş Türk Dili, Promete, Karşı dergilerinde yayımlandı. İstanbul'da Kadıköy'de Ozan Eczanesi'nin üstünde, Ümit Oteli'nin balkonundan atlayarak "misafir olduğu doğa"dan ayrıldı. Şiirlerini arkadaşları bir araya getirdi. Zaman, yalnızlık, ölüm ve hüzün şiirlerinin baskın temaları oldu. Şiir Kitapları: Gizdüşüm (1992), Ka n (1997)