Görkem Yeltan, 1993'ten beri oyunculuk, 2001'den beri yazarlık yapıyor. Dokuz çocuk kitabı, üç çocuk albümü var. 13 dizide, yedi filmde ve pek çok oyunda rol aldı. 2003'ten beri Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel BAK) sözcüleri arasında. Yeltan'ın "Uzak İhtimal" ve "Eylül"le Altın Koza En İyi Kadın Oyuncu ödülleri ve "Uzak İhtimal"le İstanbul Film Festivali En iyi Senaryo ödülü var.
Oyunculuk yapıyorsunuz, senaryo ve çocuk kitapları yazıyorsunuz. Her biri size ne ifade ediyor?
Oyunculuk eğitimini aldığım ve hep yapmak istediğim işti. Yazarlık da çocukluktan beri içime düşmüş, oyunculuktan bulduğum vakitlerle orantılı olarak hayatıma giren bir iş.
En çok hangisini seviyorsunuz?
Seçim yapamam. Hayalim oyunculuğu ve yazarlığı ölene kadar yapabilmek. Dizi, tiyatro, sinema ayırt etmeden oyunculuk yapmak istiyorum. Ama yazarlığın hangi alanında devam edeceğim belli değil.
"Kaborüko" gazetede yaptığım bir çalışma. Şarkı sözleri yazıyorum, kendi yazdığım kitaplar var. İleride belki çok başka bir şey yazacağım. Onu bilemiyorum şu anda.
Gündeminizdeki projeler neler?
"Buyaka Çocuk Evi" ismindeki serüvenimin ilk üç kitabını tamamladım. En son "Haliç'ten Bulutlar Geçerken" çıkmıştı. "Kaborüko" devam ediyor. Prodüktörüm Yalçın Akyıldız'la çocuklar için akşam sahnelenecek bir müzikal hazırladık. Avrupa'da örneklerini gördüğümüz "Güzel ve Çirkin", "Aslan Kral" gibi, yediden yetmişe herkesin izleyebileceği bir şey.
Ben hikâyeyi yazdım, Yalçın besteleri yaptı. Şu anda TRT'de Küçük Hanımefendi'de oynamaya başladım. Sinema konusunda Burcu Aktaş'la tamamladığımız bir senaryomuz var. Mehmet Güreli'yle ve başka yönetmenlerle senaryo çalışmalarımız sürüyor. Mehmet Güreli'nin yeni albümü çıkacak. Sözlerin bir kısmını ben yazacağım.
"Oyuncu yönetmenin hayalini gerçekleştirmek için araçtır"
Rolleri kabul ederken sinemada ve TV'de sizin için neler önemli?
Türkiye'de yılda çekilen film sayısı ve oyuncu oranına bakarsak, bir oyuncunun senede sekiz filmde çalışması söz konusu değil. Şu anda el yordamıyla bir şeyler bulmaya çalışıyorum, içimin sesini dinliyorum. Yönetmenin samimiyetini çok önemsiyorum.
Çünkü oyuncu yönetmenin hayalini gerçekleştirmek için araçtır. Yönetmenin dünyasını ve hikâyeyi seversem, içinde var olabileceğimi düşünürsem projeye dâhil oluyorum.
Dizilerde öncelikle maddi nedenlerden ötürü, sinemada kazanamadığım parayı kazanmak için oynuyorum. Bir de TV'de çok fazla profesyonel oyuncuyla çalışma imkânınız var. O yüzden dizilerde genellikle kadroya, yönetmene ve dizinin tutup tutmama ihtimaline bakıyorum.
İki tane "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünüz var. Rollerinize nasıl hazırlanıyorsunuz?
Mutlaka karakterin öncesini ve sonrasını yazıyorum. Karakterle ilgili kafamda doldurduğum özellikler oluyor. Örneğin çocukken ne yaptığını veya filmden sonra onu nasıl bir hayat beklediğini düşünüyorum. Beslendiğim her şey, okuduğum kitaplar, izlediğim filmler o role yardımcı oluyor.
Çok fazla büyük laf etmek de istemiyorum. Çünkü bütün oyuncular bunları yapıyor. Herkes karakteri kafasında tamamlarken, elim kalem tuttuğu için, ben karakteri yazıveriyorum. Ama sinema yönetmen işi. Yönetmen bunları yapmayan oyuncuyu da oynatıp, başarılı olabilir. Bunlar benim bildiğim yöntemde işime duyduğum saygıyla ve kendimi dolu tutma isteğimle alakalı.
Rol skalanız geniş. Bundan sonra hangi yönetmenlerle çalışmak, hangi rolü oynamak isterdiniz?
"Şu isimle çalışmak, şu rolü oynamak istiyorum" diyemem. Çünkü doğru hikâyenin, yönetmenin, karakterin, film tarzının buluşması gerekiyor. İleride şanslı olayım ki, onlar bir araya gelsin, ben de oynayabileyim. Türkiye'de çocuk filmleri yapılmasını, o filmlere oyuncu ve yazar olarak katkıda bulunmayı isterim.
Çünkü Ermenistan'da "Çocuk Filmleri Festivali"ne gittiğimde, Türkiye'den örneklerin olmadığını gördüm. Zaten biliyordum ama bana bu konuda sorular sorulduğunda huzursuz oldum. Çocuk edebiyatında geldiğimiz nokta da beni rahatsız etti. Çünkü dokuz kitabım var. Ama çevrilmesi için bir kültür politikamız yok.
Bir ülkenin çocuk edebiyatının/sinemasının olmaması neyi gösterir?
O ülke bitmiş demektir. Çocuk kitabı okunmuyorsa, yetişkinlerin kitap okuma oranının yüksek olmasını düşleyebilir miyiz? İnsanlara sihirli değnek değip de, 19-20 yaşında okumaya başlamıyorlar. İnsanlar çocukken kitapla tanışırsa, okuma oranı yüksek bir ülke ortaya çıkar. Çocuklar müzikal izlemeden büyüyorsa, müzikal sahnelenen salonların dolması da beklenemez. Hepsi birbirine bağlı.
Çocuk kitaplarınızdaki kahramanlar nasıl?
Önce hikâyeyi kuruyorum. O hikâyede ne anlatmak istiyorsam, ona hizmet edecek karakterleri belirliyorum. Son kitabımda göç hikayesi anlatmak istedim, Haliç'te bir kız hayal ettim, o kız Rojin oldu. Karakterlerin tamamı iyi karakterler mi, didaktikler mi? Hayır değiller. Çocuk kitaplarında didaktikliğe, herkesin iyi olmasına karşıyım.
Siz kimleri okur-izlersiniz?
Çocuk kitapları ve Küresel BAK için farklı okumalar yapıyorum yıllardır. Günü takip etmeyi, bizim edebiyatımıza ve dünyada ne olup bittiğine bakmayı seviyorum. Yakın çevremdekilerin önerdiklerini de okuyorum.
Tutkuyla izlediğim biri yok ama herkese bakmaya çalışıyorum. Bugünü de geçmişi de izliyorum. Yanımda Mehmet Güreli gibi biri var. Bana dünya sinemasından pek çok film tavsiye ediyor.
"Şuyum dersem kendimi sınırlamış olurum"
Kendinizi tanımlarken "birşeyist" dememeye gayret ediyorsunuz. Sonu "ist"le bitmeden kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Benim iyi insan olmak gibi bir idealim var hayatta. Bunun için oyunculuk ve yazarlık dâhil birçok şeyi feda edebilirim. Ama iyi insan, bildiğimiz anlamda iyi kalpli değil. Birçok anlamda iyiyi tanımladığım bir şey var. Ben ona yaklaşmak için çalışan bir öğrenciyim hayatta. Kafamda güncellenen parametreler var.
Bu parametreler beni hayatta ve ayakta tutuyor. Çocuk kitapları yazıyorum ama yazmayabilirim. Oyunculuk yapıyorum ama yapmayabilirim. O yüzden "ist"lerden uzak kalmak istiyorum. Irak'taki savaş için meydanlara çıktık. Ama sonrasında Küresel BAK'la yaptığım çalışmayı, edebiyat okuması şeklinde devam ettirdim. Önümüze gelenlere göre hayatımızı şekillendiriyoruz. "Şuyum" dersem kendimi sınırlamış olurum.
Küresel BAK nasıl oluştu?
Irak Savaşı'nın başladığı dönemde, sağcı, solcu, dinci, eşcinsel ayrımı gözetmeden herkes bir araya geldi. "Tüm kimliklerimizi unutuyoruz ve Irak'ta savaş olmasın istiyoruz" dedik.
Daha önceki nesillerin politik birleşmelerde bir araya geldiğini ama sonra kendi içlerinde bölündüklerini dinleyerek büyüdüğüm için, çok umut vericiydi. Ankara'da tezkere için yüz bin kişilik eylem yapıldığında, orada olmak önemliydi.
Edebiyat etkinlikleri nasıl ilerledi?
Savaştan üç dört yıl sonra, etrafımızdaki savaş söyleminin nelerle pekiştiğini görmek için başladık. İlk yıl, Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) önerdiği "100 Temel Eser"den seçimler yaptık. MEB'in o eserleri önermemesi gerektiğini anladık. Çünkü incelediğimiz eserlerde milliyetçi bakışın, askerlik, savaş övgüsünün yer aldığını fark ettik.
Geçen yıl Nobelli eserleri inceledik. Nobelli yazarların, savaş söylemini nasıl desteklediklerini görüp hayrete düştük. Bu sene de 1980 sonrası Türk edebiyatını ele alıyoruz. Daha önce okuduğumuz kitapları, bir de o gözle okumak çok zevkli oluyor.
Atölye çalışmasında kimler var?
Sene başında bir duyuru yayımlanıyor. Gelmek isteyenler, isim yazdırıyor.
Nilüfer Uğur Dalay, Yıldız Önen, Filiz Ülgüt ve ben ilk atölye kitaplarını seçtik, simdi atölye ortak kararı ile yola çıkıyoruz.
Dönemi, kitabı ve yazarı değerlendirip, edebiyat metnindeki söylemleri savaş-barış açısından inceliyoruz. Toplantının özetleri BAK'ın e-posta grubuna gönderiliyor.
Ülke gündemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Baktığım yerden, bu ülkeye haksızlık etmek istemiyorum. Ama sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Geçmişimizde utanç duyacağımız şeyler var. Onları bir kenara bırakırsak da, bugünden baktığımızda gidişat kötü görünüyor. İleride bunları hissedip, niye durdurmadığımızı düşünebiliriz.
Hissediyoruz, biliyoruz ama engelleyemiyoruz. Bunu önceki nesillerle konuştuğumda "Biz onu biliyorduk ama engelleyemedik" diyorlar. Politika da böyle bir şey zaten, bizi yutar.
Sadece ben çocuklar öldüğünde "Hayır ölmeyecek", savaş olduğunda "Hayır olmayacak" diyebilirim. Durmam, susup kabullenmem. Ama yaptığımın çok fazla işe yaramadığını da bilirim. Bu yüzden politika dışında da, kendi sözümü anlatabileceğim yerden bakmak isterim. (EG/IC)