İsrail'in Gazze'den çekilmesi, İsrail Filistin sorununda tarihi bir dönüm noktası. Aslında çekilme, çatışmalı bölgede ileriye doğru atılmış bir adım gibi gözükse de, bazı uzmanlar bunun barış sürecine ani bir çıkış getirecek bir zeytin dalından daha öte bir şey olmadığı görüşünde.
Beyrut merkezli Filistin Çalışmaları Enstitüsü'nden Nadia Hijab IPS'e yaptığı açıklamada "İsrail'in Gazze'den çekilme nedenlerini çok uzaklarda aramaya gerek yok, İsrailliler bu çekilmeyi zaten dikkatle hazırlamış durumdalar" dedi ve Şaron'un baş danışmanı Dov Weisglass'in sözlerini aktardı:
"Çekilmenin önemi barış sürecinin dondurulmasına yatıyor... Neticede, Filistin devleti, içerdiği her şeyle beraber, süresiz olarak gündemimizden çıkarılmıştır."
Weisglass geçen sene Haaretz 'te yayınlanan röportajında şöyle demişti:
"Süreci dondurduğunuzda, Filistin devletinin kuruluşunu da engellemiş olursunuz, mültecileri, sınırları ve Kudüs'ü konu alan bir tartışmayı da... Çekilme Filistinlilerle politik bir sürece girilmesini önlemeye yetecek kadar formaldehit (bir durumun değişmezliğini sağlayan bir bileşim) sağlayacak."
17 Ağustos'ta, İsrail askerleri kalan İsrailli yerleşimcileri güç kullanarak çıkarmaya başlayacak. İşgalin sona ermesi için ABD'de kampanya düzenleyenlerden Josh Ruebner, "Gazze Şeridi'nde yasaya aykırı olarak yapılan yerleşim yerlerini ve askeri yapıları boşaltmak kesinlikle olumlu bir adım ve Filistinli insanlar için şüphesiz büyük bir zafer; ancak bu eylemin kendi başına barışa - hele ki adil ve kalıcı bir barışa- yeteceğini düşünmek, zor" dedi.
Ruebner, "Gazze'den çekilme beraberinde pek çok zorlu soruyu gündeme getiriyor, ki en önemlisi çekilme sonrasında Gazze Şeridi'nin kuşatılıp kuşatılmayacağı sorunudur" dedi ve ekledi, "Çünkü gerçekte İsrail tam kapsamlı hava, kara ve deniz kuşatmasını sürdürecektir, ki bu tam da ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın İsraillilerin yapamayacağını söylediği şey. Nitekim çekilme Gazze'yi dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürebilir."
Uluslararası toplum çekilmenin dramatik yanına takılıp, ellerine tahliye ihtarları tutuşturulan perişan yerleşimcileri izleyip, kasvetli İsrail Başbakanı'nın geri çekilme kararının kendinde yarattığı hüznü dile getirişini dinlerken; çok azı İsrail'in Batı Şeria'daki genişleme politikalarına veya Filistinlileri birbirinden koparıp izole alanlara sıkıştıran duvara dikkat ediyor.
Hijab bu konuda, "Şaron duvar ve yeni yerleşim birimleri için Batı Şeria'da daha çok Filistinli toprağı yutar ve bu arada Filistinlileri yaşam alanlarından/tarlalarından ve birbirlerinden ayırarak, geçilemez sınırlarla çevrilmiş küçük alanlara tıkarken, İsrail'in 'ne savaş ne barış' durumunu kaldırıp kaldıramayacağına dair kumar oynuyor sanki" diyor.
"Güvenlik" duvarının inşası 2002'de başladı. Duvar, Batı Şeria'da kuzeyden güneye, Küdus'te ise daha zikzaklı bir yol çiziyor. İsrail hükümeti, duvarın yapımının yanı sıra, Batı Şeria'daki yerleşimlerin alanını artırmayı ve Kudüslü Filistinli aileleri sıkıştırarak, Kudüs'teki orijinal belediye sınırlarını genişletmeyi amaçlıyor.
Batı Şeria, Şeria Nehri'nin batısında kalan İsrail kontrolündeki Filistin bölgesi. Şeria Nehri ise Ürdün'le, Batı Şeria'yı kapsayan İsrail arasındaki sınırı çiziyor. Bir başka ihtilaf, Batı Şeria ve Batı Şeria'nın batısında kalan asıl İsrail toprakları arasındaki Kudüs'te çıkıyor. Gazze Şeridi İsrail'in diğer ucunda, Akdeniz'in kıyısında kalmış bir Filistin bölgesi.
Ruebner'in IPS'e verdiği bilgiye göre, bütün gözler Gazze'ye çevrilmişken, İsrail Kabinesi doğu Kudüs'teki duvarı bitirme kararını onayladı.
Dünya'daki krizler üzerine raporlar hazırlayan bağımsız kuruluş, The International Crisis Group (Uluslararası Kriz Grubu), Kudüs'teki sınırları yeniden belirlemek için kullanılan duvar hakkında hazırladığı yani raporunda, duvarın yapımında gözetilen ilkenin, "bir yandan duvarın işgal altındaki Filistin topraklarında olabilecek en çok Kudüslü Filistinliyi bırakmak, 'İsrail' tarafındaysa mümkün olduğunca çok Filistinli toprağı bırakmak" olduğunu belirtiliyor.
Kuruluş aynı zamanda İsrail'in tanımladığı Kudüs beldesinde yaşayan 55 bin Filistinliyle, belediye sınırlarının dışında kalan 60 bin Kudüslü Filistinlinin şehirden fiilen kopacağını, dolayısıyla okullara, hastanelere, dini mekanlara ve hatta ailelerine ulaşımının İsrail'in askeri "kapılarından" gerçekleşeceğini öne sürüyor. Ayrıca, Doğu Kudüs'teki işlere muhtaç pek çok işçinin de dahil olduğu Batı Şeria sakinlerinin Doğu Kudüs'e olan erişimlerinin kesileceğini de ekliyor.
Filistin Otoritesi'nin Kudüs İşleri Bakanı Hind Khoury, International Herald Tribune gazetesine, "İsraillilerin Doğu Kudüs'teki Filistinlilerin evlerini yıkmaları gittikçe sıradanlaşıyor; bu yıl, şu ana kadar 50'den fazla ev yok edildi" diye yazdı. Khoury "İsrail açgözlülükle bütün Kudüs'ün kontrolünü elinde tutmakta ısrar ediyor. Nitekim İsrail, bir Yahudi devleti olarak, çoğulcu bir Kudüs'e dair her türlü düşünceyi reddediyor" diye ekledi.
Ancak Hijab'a göre, "Bu karanlık senaryodaki tek ilginç -ve umut verici- şey Filistinlilerin karşılık verme şekli ve bunun dünyada yarattığı tepki." Hijab, yaklaşık 170 Filistinli koalisyon, dernek ve organizasyonun 9 Temmuz'da, İsrail uluslararası hukuka uyuncaya kadar şiddet içermeyen cezai önlemler olarak boykot, yoksun bırakma ve ambargo uygulanması çağrısı yaptığını söyledi. (UA/CŞ/TK)
* Agalawatta'nın 16 Ağustos'ta IPS'te yayınlanan yazısını Cem Şimşek Türkçeleştirdi.