* Fotoğraf: ABD / Arşiv / AA
Uluslararası Af Örgütü, Minneapolis sokaklarından Rio de Janeiro favela’larına kadar dünyanın dört bir yanında yaşanan polis şiddetine ilişkin “Dünyada polis şiddeti nasıl yaşanıyor ve acil çözüm önerileri neler” başlıklı bir metin hazırladı.
Polis şiddetinin ölümler, yaralanmalar ve yıkımlarla sonuçlandığını söyleyen Af Örgütü, hukuka aykırı bir şekilde güç kullanmasına rağmen polis memurlarının çoğunlukla adalet önüne çıkarılmadığına da dikkat çekti.
Bu nedenle, hangi haklara sahip olduğumuzu, polisin ise neler yapmaya yetkisi olduğunu ve neler yapmaya olmadığını bilmemizin çok önemli olduğu vurgulanırken “Polisin hukuku çiğneyerek güç kullanmasına son verilmesini, hukuka aykırı bir biçimde güç kullanarak insanları öldüren memurlardan ise hesap sorulmasını sağlamak zorundayız. Daha fazla bahaneye yer yok” denildi.
Af örgütü şu bilgileri paylaştı:
“Polis şiddeti” nedir?
“Polis şiddeti” terimi zaman zaman polisin işlediği çeşitli insan hakları ihlallerini anlatmak için kullanılıyor. Bu terim; darp, ırkçılığa dayalı ihlaller, hukuka aykırı öldürme, işkence veya toplumsal olaylara müdahale amacıyla kullanılan şiddet yöntemlerinin protestolarda gelişigüzel uygulanmasını kapsıyor.
Polis şiddeti neden bir insan hakları meselesidir?
En ağır sonucuyla ele alındığında, polisin hukuka aykırı güç kullanımı, insanların yaşam hakkından yoksun bırakılmasına yol açabilir. Ayrıca polisin gereksiz veya aşırı güç kullanımı, işkence ve diğer türde kötü muamele kapsamına girebilir.
Polisin hukuka aykırı güç kullanımı; ayrımcılığa uğramama hakkını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ve yasa önünde eşitlik ilkesini ihlal edebilir.
Polisin insanları öldürme yetkisi var mıdır?
Polisin başta öldürücü güç olmak üzere, güç kullanımına ne zaman ve nasıl başvurabileceğini kesin bir biçimde düzenleyen uluslararası yasalar ve standartlar vardır.
Birleşmiş Milletler Kolluk Güçleri Görevlileri Tarafından Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkeler (BPUFF), polisin güç kullanımını düzenleyen en önemli uluslararası belgedir.
Akıldan çıkarılmaması gereken bir nokta: Polis de dahil olmak üzere devlet yetkilileri, yaşam hakkına saygı göstermek ve bu hakkı korumakla mutlak surette yükümlüdür.
Uluslararası hukuk gereğince polis memurları öldürücü güç kullanımına ancak son çare olarak başvurmalıdır. Bu da memurların öldürücü güç kullanımına, kendilerini veya diğer insanları olası bir ölüm veya ağır yaralanma tehdidini önleme amacı doğrultusunda mutlaka gerekli olduğu ve diğer gerilimi azaltma seçeneklerinin yetersiz kaldığı durumlarda başvurabileceği anlamına gelmektedir.
Dünyanın dört bir yanında polisin insanları öldürdüğüne tanık olduğumuz birçok vakada bu kriter sağlanmadı.
ABD’de polis tarafından öldürülen George Floyd, Michael Brown, Breonna Taylor, Eric Garner ve diğer birçok siyah silahsızdı.
Kasım 2019’da İran’daki protestolar sırasında polis, hiçbir tehlike oluşturmayan yüzlerce protestocuyu öldürdü. Öldürülenler arasında en az 23 çocuk da vardı.
Filipinler’de görgü tanıkları, polisin, uyuşturucu kullandığından veya sattığından şüphe ettikleri yoksul kişileri yere yatırıp, merhamet diledikleri sırada vurduğunu anlattı.
Ulusal yasaların polis şiddetine ilişkin yaklaşımı nedir?
Tüm hükümetler, uluslararası insan hakları hukukunu ulusal yasalarıyla birleştirmekle yükümlüdür; ancak birçoğu bu yükümlülüğü yeterli ölçüde yerine getirmiyor.
Örneğin, Meksika’da yeni kabul edilen Güç Kullanımı Hakkında Kanun, öldürücü güç kullanımını, başkalarının hayatını koruma amacı doğrultusunda mutlaka gerekli olduğu durumlarla sınırlamıyor. Memurlara bir duruma çözüm bulmak için asgari güç kullanma zorunluluğu getirmiyor.
ABD’de dokuz eyalette, kolluk güçlerinin öldürücü güç kullanımıyla ilgili hiçbir yasal düzenleme yok.
Çoğunlukla ülkeler, polis şiddetine uğrayanlara ülke içinde adalet kapısını kapatıyor ve bu kişiler hakikat, adalet ve onarım için uluslararası mahkemelere başvurmak zorunda kalıyor.
Uluslararası Af Örgütü 2011’de Fransa’da, etnik azınlıklara mensup Ali Ziri, Mohammed Boukrourou, Lamine Dieng, Abou Bakari Tandia ve Abdelhakim Ajimi’nin gözaltında öldürülmesi konusunda adaletin sağlanmamasına ilişkin kaygılarını dile getirmişti. Fransa’da verilen adalet mücadelesinin ardından davaların üçü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. AİHM şimdiye dek açıkladığı kararlarda, Fransa polisinin Ali Ziri’nin yaşam hakkını ihlal ettiğine, Mohammed Boukrourou’ya yönelik muamelesinin ise insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele kapsamına girdiğine hükmetti.
Polis şiddetinin sebepleri nelerdir?
Polisin insanları öldürme oranının yüksek olduğu ülkelerde, çoğunlukla bir dizi etkenin bir araya gelerek polis şiddetine yol açtığı görülür. Yetersiz yasalar, ırkçılığa dayalı ayrımcılık ve diğer ayrımcılık biçimleri, güvensizlik veya çatışmalar ve yerleşik hale gelmiş cezasızlık bu etkenler arasındadır.
İfade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkı gibi diğer insan haklarını devamlı olarak ayaklar altına alan hükümetler çoğunlukla polisin protesto ve gösterilere şiddet kullanarak müdahale etmesine izin vermektedir. Son zamanlarda İran, Irak, Sudan, Hong Kong ve Nikaragua’da bu duruma tanıklık ettik.
Polisin insanları öldürmesine ilişkin cezasızlık sıklıkla ölümcül bir şiddet döngüsüne yol açar. Örneğin Brezilya’da, öldürmelerin nadiren soruşturulduğunu veya yargılandığını bilen polis memurları cezasızlıktan cesaret alarak rutin bir şekilde hiçbir tehlike oluşturmayan kişileri (çoğunlukla genç siyahlar) öldürmektedir.
Kaç kişi polis tarafından öldürüldü?
Polisin kaç kişiyi öldürdüğüne ilişkin güvenilir sayılar elde etmek oldukça zor. Bunun nedeni ise hükümetlerin bu konuda veri toplamaması veya verileri açıklamamasıdır.
Hafif silahlar ve silahlı şiddet üzerine araştırmalar yapan The Small Arms Survey, 2007 ile 2012 arasında her yıl tahmini olarak 19 bin kişinin ‘yasal müdahaleler’ (polisle karşılaşma) esnasında öldürüldüğünü söylüyor.
Mevcut verilerin büyük bir kısmı, belirli ülkeler ve zaman aralıkları hakkında bilgi veriyor ve çoğunlukla sivil toplum örgütlerinin ve diğer insan hakları gruplarının tahminlerine dayanıyor.
Bazı örnekler şöyle:
* 2019’da Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde polis 1.810 kişiyi öldürdü (ortalama günde beş kişi).
* 2019’da Kenya polisi 122 kişiyi öldürdü.
* Ekim 2019 ile Ocak 2020 arasında Irak’ta polis 600 civarında protestocuyu öldürdü.
* 2015 ile 2018 arasında Jamaika’da 500’ün üzerinde kişi polis tarafından vurularak öldürüldü, 300’ün üzerinde kişi ise vurularak yaralandı.
* Her yıl ABD’de 1000 civarında kişi polis tarafından öldürülüyor.
Vaka çalışması: Nakiea Jackson
2014’te Jamaika’nın başkenti Kingston’da Nakiea Jackson, aşçı olarak çalıştığı işyerinde polis tarafından vurularak öldürüldü. Polis, bir şüpheliyi aradıklarını öne sürmüş ve Nakiea’nın, onu suçla ilişkilendirebilecek hiçbir kanıt olmamasına rağmen, aranan şüphelinin özelliklerine uyduğunu düşünmüştü. Nakiea’nın ailesi ve davadaki görgü tanıkları, adalet aradıkları için o tarihten beri polis tarafından korkutulmaya çalışılıyor.
Polis şiddeti ve ırkçılık
Uluslararası insan hakları hukuku tüm ayrımcılık biçimlerini kesin surette yasaklar. Hiç kimse ırksal aidiyeti, toplumsal cinsiyeti, cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği, dini veya inancı, siyasi veya diğer türde düşünceleri, etnik aidiyeti, ulusal veya toplumsal kökeni, engellilik durumu ve diğer türde bir statüsü nedeniyle kolluk güçleri tarafından farklı muameleye uğramamalıdır. Herkes, yasalar karşısında eşit muamele görme hakkına sahiptir.
Buna rağmen, ırkçılık ve diğer ayrımcılık biçimleri dünyanın dört bir yanında kolluk güçleri ve adalet sistemlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Irksal profillemeden ayrımcı polis kontrollerine, uyuşturucuyla mücadele politikalarının seçici bir biçimde uygulanmasından terörle mücadele yasalarının geniş kapsamda uygulanmasına kadar çok çeşitli biçimlerde bu durum ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası Af Örgütü, Birleşik Krallık’ta Londra Polis Teşkilatı tarafından kullanılan, ırkçı önyargılara dayalı Gangs Matrix isimli veri tabanının genç siyah erkekleri nasıl suçlu haline getirdiğini ve yaftaladığını belgeledi. Birçok kişi, dinlediği müziklerden internette izlediği videolara kadar tamamen sudan sebeplerle çete üyesi olarak damgalanmıştı.
İnsanlar bir kez Gangs Matrix veri tabanına işlendiklerinde, polisin durdurma ve üst aramalarına daha sık maruz kalıyor; diğer yandan da bir ‘çete’ ile ilişkilendirildikleri için iş bulma, barınma ve eğitim imkanları kısıtlanıyor.
2018’de İstihbarat Şube Müdürlüğü Gangs Matrix’in potansiyel olarak veri koruma kanunlarını çiğnediğini ve suç mağdurları ile suçlular arasında ayrım yapmakta yetersiz kaldığını tespit etmişti. Bunun üzerine birtakım sınırlı değişiklikler yapılmıştı.
Vaka çalışması: Fransa
Fransa Kamu Denetçisi, Kuzey Afrikalı veya siyah oldukları varsayılan genç erkeklerin polis tarafından kimlik kontrolüne maruz kalma olasılığının 20 kat daha yüksek olduğunu açıkladı.
2015’te Fransa’da olağanüstü hal kanunlarının çıkarılmasının ardından polis, çoğunluğu Müslümanlara yönelik olmak üzere binlerce yere ayrımcı bir şekilde baskın düzenledi ve insanları gözaltına aldı. Polis camilere baskın yaptı, kapıları açmaya zorladı ve zaman zaman insanlara kelepçe taktı veya ateşli silahlar doğrulttu. Bu kişilerin bir kısmı yalnızca dini inançları nedeniyle hedef alındı.
Temmuz 2016’da genç bir siyah olan Adama Traoré, kolluk güçleri tarafından kimlik kontrolü yapılmasının ve yere yatırılmasının ardından götürüldüğü polis merkezinde gözaltında öldü. Adama’nın ailesi halen adaletin sağlanmasını bekliyor.
Ayrımcılık LGBTİ+’ları da hedef alıyor
Dünyanın dört bir yanında LGBTİ+’lar polis tarafından devamlı olarak tacize ve ihlallere uğruyor.
Örneğin 2017’de Çeçenya yetkilileri, gey veya lezbiyen olarak varsaydıkları kişilere yönelik bir dizi saldırı gerçekleştirmişti. Çeçenya’da onlarca eşcinsel erkek kaçırıldı ve işkenceye uğradı. Birçoğu, gizli gözaltı merkezlerinde öldürüldü.
Dominik Cumhuriyeti’nde başta trans seks işçileri olmak üzere seks işçileri, polis tarafından tecavüz, darp ve aşağılanma da dahil, korkunç ihlallere maruz kalıyor.
ABD’de siyahların öldürülmesi
25 Mayıs 2020’de Minnesota Eyaleti’ne bağlı Minneapolis’te 46 yaşındaki George Floyd, bir polis memurunun diziyle dokuz dakika boyunca boynuna bastırmasının ardından hayatını kaybetti.
Bu korkunç cinayet, ABD’nin dört bir yanında ve diğer ülkelerde yaygın protestolara yol açtı. Bu protestolarda George’un öldürülmesinde sorumluluk taşıyan polis memurlarından hesap sorulması ve daha geniş anlamda polis faaliyetlerinde sistematik değişiklikler yapılması çağrısında bulunuldu.
George Floyd, siyahlara yönelik bir dizi ırkçı şiddet eyleminin ardından öldürüldü ve onun ölümü, şiddet ve ayrımcılığın vardığı akıl almaz boyutları gözler önüne serdi. ABD’de polis, başta ırksal ve etnik azınlıklar ve özellikle siyahlara yönelik olmak üzere şok edici bir hızla insan hakları ihlalleri işliyor.
Protestocular, ülkenin dört bir yanında özellikle siyahlar olmak üzere ‘beyaz’ olmadığı varsayılan topluluklara yönelik öldürücü polis şiddetine son verilmesi için ABD’deki adalet sisteminin temelden değiştirilmesini istiyor.
ABD’de polisin güç kullanımına ilişkin beş gerçek
* ABD’nin hiçbir eyaleti, polisin öldürücü güç kullanımına ilişkin uluslararası hukuk ve standartlara uymuyor.
* ABD’de insanların polis tarafından öldürüldüğü vakaların birçoğu, polisin ateşli silah kullanmasından kaynaklanıyor.
* Birçok vakada polis memurları birden fazla kez ateş ediyor ve bu durum, güç kullanımının gereksiz ve orantısız olduğunu gösteriyor. Örneğin Michael Brown silahsızdı ve üzerine altı el ateş edildi.
* ABD’deki polis şiddetini kayıt altına alan Mapping Police Violence kuruluşunun bildirdiğine göre, 2019’da polisin öldürdüğü insanların yüzde 24’ü, nüfusun yalnızca yüzde 13’ünü oluşturan siyahlardı.
* 1996’da çıkarılan bir yasa ile ABD Savunma Bakanlığı’nın kolluk güçlerine ilave ekipman sağlamasına izin verildi. Bunun sonucunda askeri kullanım için tasarlanan ekipmanlar, protestolarda kullanılmak üzere polis güçlerine temin edildi.
ABD’de polisin ihlallerine son verilmesi
Sivil toplum örgütleri uzun yıllardır ABD’deki polis teşkilatında reform çağrısı yapıyor. Aşağıdaki adımların atılması, herkesin daha güvende olmasını sağlayabilir:
* Amerikan Kongresi ve 50 eyalet, polisin öldürücü güç kullanımını sınırlandıran yasalar çıkarmalı.
* Adalet Bakanlığı, polis tarafından öldürülen kişilerin ayrıntılı ve bireysel bilgilerini toplamalı ve yayımlamalı.
* Polisin öldürücü güç kullanımına başvurduğu tüm vakalar kapsamlı, bağımsız, tarafsız ve şeffaf bir biçimde soruşturulmalı ve sorumluluk taşıdığı tespit edilenler adalet önüne çıkarılmalı.
* Adalet Bakanlığı, insan haklarını ihlal eden kolluk güçlerine yönelik denetimler yapmalı.
Hesap verebilirlik
Başta hukukun gereklerini savunmakla yükümlü kişiler olmak üzere, hiç kimse hukukun üstünde değildir.
Polisin öldürücü güç kullanımına başvurduğu tüm vakalar kapsamlı, bağımsız, tarafsız ve şeffaf bir biçimde soruşturulmalı; bir kişinin hukuka aykırı olarak öldürüldüğünü gösteren kanıtların varlığı halinde ise sorumlu polis memurları hakkında ceza yargılamaları yapılmalıdır.
Buna karşılık, Uluslararası Af Örgütü, insanları hukuka aykırı şekilde öldüren veya yaralayan polis memurlarının sıklıkla cezasız kaldığını belgelemiştir.
Cezasızlığın birçok sebebi vardır. Bazı durumlarda polis ve güvenlik güçleri yargı mensuplarını, tanıkları veya şiddete uğrayan kişileri tehdit ederek, suçlamaları düşürmeleri için bu kişilere baskı yapar. Örneğin Brezilya’da olduğu gibi, diğer bazı durumlarda, hukuka aykırı hareket etmeleri halinde bile polisin cezasız kalmasına izin veren ya da adaleti engelleyen yasalar bulunmaktadır.
Filipinler’de Devlet Başkanı Duterte, göreve geldiği Haziran 2016’da, polis güçlerinin uyuşturucu ticaretiyle bağlantılı olduğunu düşündükleri herkesi öldürmesini istemiş ve güvenlik güçlerini yargılanmaktan koruyacağına dair söz vermişti. Devlet Başkanı cinayet emri verdiğinde ve cezasızlık vaat ettiğinde, hesap verebilirlik neredeyse imkansız hale gelir.
Protestolara yönelik polis faaliyetleri nasıl olmalıdır?
Devletler, herkesin, protestolar aracılığıyla da olmak üzere ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkından faydalanabilmesini sağlamakla yükümlüdür.
Protestolara yönelik polis faaliyetlerini düzenleyen son derece açık uluslararası yönergeler vardır:
* Barışçıl protestoları kolaylaştırmak polisin görevidir. Gerilimin yükselmesi halinde polis, gerilimi düşürmekle yükümlüdür.
* Bazı protestocuların şiddet içeren eylemlere başvurması halinde bu durum, o ana kadar barışçıl olan bir protestoyu barışçıl olmayan bir protestoya dönüştürmez. Polis, barışçıl tutumunu sürdüren kişilerin protestolarını sürdürebilmesini sağlamalıdır.
* Sınırlı bir azınlığın şiddet eylemleri, gelişigüzel güç kullanımını haklı kılmaz.
* Güç kullanımı, başkalarının güvenliğini korumak açısından kaçınılmaz ise polis gerekli olan asgari ölçüde güç kullanmalıdır.
* Bir protestoyu dağıtma kararı ancak daha az sınırlandırıcı olan diğer tüm tedbirlerin yetersiz kaldığı durumlarda, son çare olarak başvurulması gereken bir karardır.
* Bir protestoyu dağıtmak için biber gazı veya tazyikli su, yalnızca yaygın şiddeti önlemek amacıyla, daha planlı tedbirlerin şiddeti önlemekte yetersiz kaldığı durumlarda ve yalnızca insanların protesto alanından ayrılmasının mümkün olduğu koşullarda kullanılabilir.
* Bir kalabalığı dağıtmak için HİÇBİR DURUMDA ateşli silahlar kullanılmamalıdır.
Çözümler
Her ülkenin kendi yasaları var ve ülkeleri daha adil ve güvenli hale getirmek için herkese uygun bir reçete mevcut değil.
Uluslararası Af Örgütü’nün, kolluk güçlerinin güç kullanımına ilişkin ayrıntılı yönergeleri, dünyanın dört bir yanındaki polis ve diğer güvenlik güçlerinin yasalarını, politikalarını ve uygulamalarını nasıl iyileştirebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu konudaki en önemli tavsiyelerimizden bazıları şunlardır:
* Polisin güç ve ateşli silah kullanımına başvurma yetkisi, yasalarla ve yeterli ölçüde düzenlenmelidir.
* “Yaşamın korunması” ilkesi, yasalarla güvence altına alınmalıdır. Öldürücü güç yalnızca insanları olası bir ölüm veya ağır yaralanma tehlikesine karşı korumak amacıyla kullanılmalıdır.
* Polisin güç kullanımının yaralanma veya ölümle sonuçlandığı durumlarda zaman kaybetmeksizin kapsamlı, bağımsız ve tarafsız soruşturmalar yürütülmelidir. Sorumlular adalet önüne çıkarılmalı ve adil yargılanmalıdır.
* Protestolar sırasında polis, barışçıl protestoları kolaylaştırma yükümlülüğüne uygun davranmalıdır ve polisin başlangıç noktası güç kullanımı olmamalıdır.
* Öldürücü güç kullanımı söz konusu olduğunda gözaltındaki kişiler, herkesle eşit haklara sahiptir.
(TP)