8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Diyarbakır Sanat Merkezi'nde açılacak sergi ve 28 Mart'a kadar sürecek sergi, Lemberg'in "hepimizin annelerine bir sevgi ilanı".
Fotoğraf Vakfı Girişimi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) ve İsveç Enstitüsü'nün desteğiyle Diyarbakır'a giden sergiyi oluşturan fotoğraflar 10 yıl süren bir çabanın ürünü.
Kurban kadınlar ya da kadınların gücü
1970'de İsveç'in en büyük gazetesine giren ilk kadın fotoğrafçı olan Lemberg "Ben feminist doğmadım, yaşam beni öyle yaptı" diyor.
1984'te başladığı 1994'teki Birleşmiş Milletler (BM) 4. Kadın Konferansı öncesi çalışmasını tamamlamaya karar veren Lemberg, 1970'lerin sonunda İngiltere'de ev içi şiddete maruz kalmış kadınları, son olarak da Moldavya'da insan pazarında satılan annelerinin yapayalnız bıraktığı sahipsiz çocukları görüntüledi. 30 yıllık meslek yaşamında 58 ülkeyi ziyaret etti. Yolculuklarının maliyetini ise borsada kayıtlı şirketlerde yetki sahibi erkeklerin fotoğrafını çekerek karşıladı.
"Bir kadın olmak ve yaşlı olmak seni iki kere görünmez yapar. Fotoğraflarımda neden hep yaşlı kadınları gördüğümü şimdi daha iyi anlıyorum" diyen Lemberg'e göre, "Dünya basınında kadınlar her zaman kurban olarak gösterilirler. Bu kadınların sahip oldukları güç görmezden gelinir. Bizim anlayamadığımız, bu kadınların fark edilmeden yaptıkları işler olmasa bu dünya da olmazdı".
Yaşlı kadınlar çoğunlukta olmak üzere "Dünya Kadınları" portrelerinde fotoğrafçıya, aradaki kamerayı yok sayarcasına, kurulan bağın çevresinde "dolaysız" bakan farklı yaş ve kültürlerden kadınlar var.
Ulla'nın fotoğraflarındaki bu kadınlar, onların bize baktığı gibi kendimize bakmamızı ve düşünmemizi istiyor: "Kız kardeşlerimiz ve biz kadın olarak neler yaşıyoruz ve birbirimiz için ne yapabiliriz?" Ulla'ya göre de acımak, baskı yapmanın bir şekli..
Fotoğrafın soluğu
Gazeteci Erika Bjerström, Ulla'nın fotoğraflarını şöyle anlatıyor:
* 30 yaşlarında bir kadın, yıpranmış bir koltukta omuzları çökmüş olarak oturuyor. Özensiz giyinmiş, yüzünde çaresizlik ifadesi var, resim sessiz bir umutsuzluk dolu ve her şey için çok geç diye soluk alıyor. Fotoğrafın altındaki kısa metinde, kocasının, çiftin dört çocuğunu döverek öldürdüğü belirtiliyor.
* Bütün bu kadınlar kameranın kara gözüne sakin bir şekilde bakıyorlar, fotoğrafçı Ulla Lemberg'le karşılaşıyorlar, o da bizleri izleyici olarak davet ediyor. Bu da insana çok yakın, aşina ve kaygı verici geliyor. Bu yaşlı kadınlar, gerçek otoriteler. Aynen babaannemin bakışlarının beni delip geçtiğini hissetmiş olmam gibi. Ne görüyor? Bakışları ne demek istiyor?
Kadın dünyasında Andersson teyzeler
Son sözü yine Erika Bjerström'ün kısa Ulla Lemberg "biyografisi"ne bırakalım:
Ulla Lemberg , Malmö'de doğdu. Çocukluğunun geçtiği semtte, süt ve et dükkânlarındaki dişli kadınlar vardı. Ulla kız onlardan etkileniyordu. Kendi geçimlerini kendileri kazanıyorlar ve bağımsızlardı.
"Bu kadınlar, bizim semtin temelini oluşturuyorlardı. Avlular da birer kadın dünyasıydı. Yerleri siliyorlar, halıları dövüyorlar ve ıtır çiçeklerini suluyorlardı. Onlar sayesinde merdivenler mis gibi kokuyordu. Onları öylesine seviyordum ki, arkadaşımla teyzeler gibi giyinip, mahzende manavcılık oyunu oynuyorduk. Fotoğrafçılığımın çoğu, çocukluğumdaki bu 'Andersson teyzeleri' aramaktan ibaret. Onları ender olarak buluyorum. İsveç'te pek değil ama, yurt dışında. Onları bulunca mutlu oluyorum."
Ulla Lemberg, bağımsızlığın anahtarının, kişinin kendi parası olmasını gerektirdiği görüşünü benimsemiş. O inançlı bir feminist.
Henüz on iki yaşındayken fotoğrafçı olmaya karar verdi. Akrabaların bir araya geldiği akşam yemeklerinde kamerasını çıkardı, herkes keyif içindeyken, fotoğraf çekmek çok ciddi bir şeydi. 15 yaşındayken bir fotoğrafçıda çıraklık yaptı ve 17 yaşında fotoğrafçılık öğrenimine başladı. Ulla Lemberg, Stockholm'de Prof. Christer Strömholm'un yanına alındı. Strömholm, İsveç'in en ilgi çekici resim yaratıcısıydı ve birçok genç sanatçı için birer ilham kaynağıydı.
Fotoğrafçıya düşen kişisel sorumluluk
Ulla, birçok erkek öğrenci arasındaki az sayıda kızdan biriydi.
"O sıralar fotoğrafçılığın cinsiyet perspektifi konusunda bilgisizdim. Her şeyi merak ediyordum ve fotoğrafın bir erkek dünyası olduğunun bilincinde değildim."
Kadın fotoğraflarını uzun süre fotoğraf sanatında bir kadın yaklaşımına gerek olduğu şeklinde savundu. Erkek fotoğrafçılar çalışmalarını iş, beden ve olay şeklinde kendi cinsiyet perspektiflerine göre belgeliyorlar. Kadınlar da kendilerininkine.
"Eğer ben kadınların fotoğrafını çekmeseydi, kim bunu yapacaktı?" sorusu, Ulla Lemberg'in sık olarak yönelttiği retorik bir soru. Şimdi artık görüş şeklini geliştirmiş ve obje seçme özgürlüğünü savunma gereğini duymuyor.
"Artık kadınlara özgü bir bakış şekli olduğu inancında değilim. Benim ve diğer kadın fotoğrafçıların gördüğü gerçeği gören genç ve erkek fotoğrafçılar var. Fotoğrafı cinsiyet açısından analiz etme yerine, fotoğrafçıya düşen kişisel sorumluluğun önemini vurguluyor. Kişisel sorumluluk giderek daha fazla önem kazanıyor."
"Benim için duyguları göstermeyen fotoğraf anlamsızdır." (ÖG/BB)
* Bilgi için: 0 412 228 94 00
* Derleyen: Özge GÖZKE