Fotoğraf: TED Ankara Koleji Vakfı Özel Lisesi Felsefe Zümresi, 19 Kasım Dünya Felsefe Günü etkinliklerinden.
Yaşama Felsefeyle Bakmak dizisinin Dünya Felsefe Günü özel sayısına felsefeyi, felsefi bakış açısını toplumsallaştırmak, güncel sorunlarla bağ kurmak, felsefe gözünden çağımıza, yaşama bakmaya devam ediyoruz.
Bugün hoca-öğrenci çifti olarak Doç. Dr. İsmail Serin ile felsefe lisansüstü öğrencisi İsmail Önder’in zihinlerine konuk oluyoruz.
“Türkiye’de Gelecekte Ortaya Çıkacak Bir Etkinlik Olarak Felsefe”ye katkı yapmaya çalışıyoruz
İlk olarak Doç. Dr. İsmail Serin anlatıyor.
"Dünyayı tanıma merakım benim felsefeye götürdü"
Felsefeyle nasıl tanıştınız hikayeniz ne?
Çocukken kitaplara merak duymaya başladım. Elimde olmayan ama okumak istediğim çok kitap olmuştur. Bu nedenle yakınlarımızdaki kitapçıların vitrinlerini seyreder dururdum.
Elbette bu düşkünlüğümü çoğu kez tatmin edemez, duyduğum yoksunluğun da etkisiyle elime ne geçerse onları okumaya başladım. Böylece Aristoteles’in Politika’sı ile Schopenhauer’in Aşkın Metafiziği’ni okumuş oldum.
Kuşkusuz 14-15 yaşlarındaki bir çocuğun bu metinlerden birşeyler öğrenmesi ya da anlaması pek zordur; kendi başına ve el yordamıyla başlayan bir macera benimkisi...
Okudukça genişleyen dünyanız, kimselerin sormadığını düşündüğünüz sorulara aradığınız cevapları bulduğunuz filozoflarla kalabalıklaşıyor.
Şimdi geriye dönüp baktığımda benim felsefeyle tanışmam büyük ölçüde dünyayı tanıma merakımı tatmin etme çabasıyla ilgiliymiş, onu anlıyorum.
Sizce felsefe ne?
Cevaplaması hem çok kolay hem de çok zor bir soru. Cevabın bir tanım gerektiriyor olması güçlüğün ana kaynağı. Tanım, tanımı gereği bağlayıcı olmak durumunda.
Ama “bence” deme lüksüm olduğuna göre kendimce birşeyler söyleme hakkım doğmuş demektir: “Bence” felsefe insanın yaşadığını unutmaması becerisi, ustalığıdır.
Siz felsefe yapıyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Yani ne ile ilgileniyorsunuz? Neden bununla ilgileniyorsunuz? İlgilendiğiniz şeyin anlamı hem sizin hem de yaşam için nedir?
Üniversitede çalışan bir öğretim üyesi olarak bizlerden öncelikle felsefeyi öğretmemiz istenir. İyi öğrenciler yetiştirdiyseniz onları felsefe “yaparken” görüp gururlanacaksınız demektir.
Okullarda anlattığımız felsefeyi bizlerin de toplum içinde ya da dostlarımız arasında bir etkinlik olarak kurgulamasının önünde bir engel yoktur; ama Türkiye’ye özgü koşullar nedeniyle bu yol genellikle -birkaç istisna dışında- çoğu felsefeci için kapalıdır. Yani felsefeye duyduğum ilgi ile öğrettiğim felsefeyi ayrı tutmak zorunda kalıyorum.
Tek beklentim, benim çocukken deneyimlediğim felsefe metinleri arasındaki kaybolmuşluğumu öğrencilerimin başına gelmemesi. Kant’ın bir kitabının adını biraz bozarak söylersek “Türkiye’de Gelecekte Ortaya Çıkacak Bir Etkinlik Olarak Felsefe”ye katkı yapmaya çalışıyoruz diyebilirim.
Dizimizin adı yaşama felsefeyle bakmak! Sizin gördüğünüz üç problem nedir? Neden bunları problem olarak görüyorsunuz?
İçinde yaşadığımız çağ, ilginç bir biçimde Kant’ın daha onsekizinci yüzyılda andığı üç temel soruyla uğraşıyor hala... Kendimizin de bir parçası olduğu doğaya ilişkin bilgimizin; en çok taraftarını dinlerde gözlemlediğimiz inanma eğilimimizin ve bizi bekleyen sonunu sindirebilebilmek adına gelecekten ne beklediğimiz, bizleri büyük ölçüde meşgul eden üç temel problem.
Bilgiye duyduğumuz açlığın, kurmak istediğimiz dünyayla yakından bir ilişkisi var. Son birkaç yüzyıldır gezegenimizi nasıl köklü bir biçimde değiştirmiş olduğumuzu artık herkes biliyor. İnanç probleminin ise belli bir bağlamda hem teorik düzeyde hem de uygulamada nasıl yıkıcı etkilerinin olduğunu hoşumuza gitse de gitmese de kabul etmek zorunda kalıyoruz.
Keynes’e atfedilen bir söz, gelecekle, umutlarımızla ilgili çarpıcı bir tespitte bulunur: Hepimiz uzun vadede ölüyüz! Yani şimdi burada yaşarken neyin kavgasını veriyoruz?
İçinde bulunduğumuz çağ için felsefeci olarak ne söylersiniz?
İnsanların kötülük yapmada pek usta oluşları, şimdiye ve geleceğe dair iyimser olmamı engelliyor. Açıksa hem yasal hem de pedagojik nedenlerle daha fazla bir şey söylemek istemiyorum...
Dünya Felsefe Gününde paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?
İnanılması zor olsa da çoğumuz yaşadığımızı unutarak yaşıyoruz. Umarım bu özel gün, bu unutkanlığı bir günlüğüne de olsa panzehiri olur. İçine düştüğümüz çukurdan ancak felsefeyle çıkabiliriz; elbette çıkmak istiyorsak!
Varsa eklemek istedikleriniz?
Felsefenin doğumuna önemli katkıları olmuş bu topraklarda, felsefenin topluma “yabancı” ve/ya “düşman” görülmemesini, felsefeye ve felsefecilere duyulan hıncın artık bitmesini diliyorum.
"Felsefecilerin çoğu akademisyen"
Felsefe öğrencisi İsmail Önder de şunları anlattı:
Felsefeyle nasıl tanıştınız hikayeniz ne?
Felsefeyle tanışmam üniversitede oldu. Edebiyat öğrencisiyken edebiyatın teorik boyutunun daha çok ilgimi çektiğini farkettim. Berna Moran’ın Edebiyat Kuramları ve Eleştiri kitabını okuyorduk. O kitapla birlikte kimi filozoflar ile düşünce okullarını tanımaya başladım. Filozofların edebiyatla ilgili yazdıkları da bu dönemde ilgimi çekmeye başladı.
Deleuze ve Derrida gibi filozofların edebiyata dair yazdıkları ilgimi çekiyordu. Bundan sonra felsefeyle daha çok ilgilenmeye başladım. Heidegger okuma grubuna katıldım.
Felsefeyle ilgili çeşitli sempozyumları, dersleri takip ederek bu alanda kendimi geliştirmeye çalıştım. Felsefeyle ilgili okumalarımı sürdürerek ilgimi canlı bir şekilde sürdürüyorum.
Sizce felsefe ne?
Bence felsefe, temelde doğru düşünme eylemidir. Ele aldığı konunun arkasında yatan varsayımları inceler. Bir konuyu nasıl daha iyi düşüneceğimizi felsefeden öğreniriz.
İncelenen konunun saklı ya da açık önermelerini, akıl yürütme şeklini inceler. Geçerli olmayan öncülleri elemeye daha iyi öncüllerle daha iyi sonuçlara varmaya çalışır. Felsefenin ele aldığı konular da çoğu kez insana ait temel soru ve/ya sorunlardır.
Siz felsefe yapıyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Yani ne ile ilgileniyorsunuz? Neden bununla ilgileniyorsunuz? İlgilendiğiniz şeyin anlamı hem sizin hem de yaşam için nedir?
Malum gündelik dilde “Felsefe yapma!” uyarısı vardır, çok kez kafa ütüleme anlamında kullanılır. Felsefe iki şekilde “yapılır”. Felsefeyle uğraşırken ya bir felsefe tarihi çalışması yapılır ya da özgün bir felsefi yapıt ortaya konur. İlkini felsefe tarihçileri yapar, ikincisini de filozoflar. Şu an her iki sahada da üniversite içinde akademik felsefi gelenek hakim.
Kant’tan bu yana artık filozofların çoğu aynı zamanda akademisyen. Felsefe artık çoğu kez üniversite yeterlilikleri çerçevesinde yapılıyor. Wittgenstein gibi üniversite dışında kalıp özgün felsefi yapıtlar da üretebilirsiniz. Ama bu durum gittikçe marjinal kalıyor.
Ben felsefeyle yukarıda bahsettiğim gibi doğru düşünmeyi öğrenmek için ve insana dair temel sorunları daha iyi düşünmek için ilgileniyorum. Felsefe hem düşünce hayatındaki hem de yaşamdaki sorgulanmamış kabulleri sorgulayarak hayata katkı sağlar.
Dizimizin adı yaşama felsefeyle bakmak! Sizin gördüğünüz üç problem nedir? Neden bunları problem olarak görüyorsunuz?
Günümüzün en acil sorunlardan biri iklim değişikliği. Dünya bu haliyle çok da uzun süre yaşamayacak gibi. Artık dünyanın sonuna dair zaman tahminleri konuşuluyor. İklim aktivistlerinin sesine kulak verme zamanı geldi. Uluslararası alanda çeşitli görüşmeler yapılsa da henüz somut adımlar atılmış değil, atılan adımlar da göstermelik kalıyor.
Bir diğer sorun ise yoksulluk. Ören yerlerini gezerken insanlık tarihinde insanların refah seviyesinin ne kadar arttığına şaşırıyoruz ama yoksulluğu henüz bitirmiş değiliz.
Bu, iklim sorunuyla da ilgili dünya üzerinde var olan kaynakları daha adil, çevreci şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz. Sonuncu sorun ise teknoloji. Teknoloji, Yunanca zanaat anlamına “tekhne”den geliyor. Teknolojik aletlerin kendileri alet olmaktan çok bir amaç olmaya başladı. Akıllı teknolojik ürünler hayatımızın her alanına girdi. Teknolojiyi geliştiren, elinde bulunduran insanların, yapıalrın, kurumların vb. bizi manipüle etmesine karşı uyanık hatta kuşkucu olmalıyız.
Dizimizin adı yaşama felsefeyle bakmak! Sizin gördüğünüz üç problem nedir? Neden bunları problem olarak görüyorsunuz?
İçinde yaşadığımız çağa çok farklı isimler yakıştırılıyor ama en moda sözcükle bu çağ hakikat sonrası -post-truth, Hakikatimsilik, MVB- çağ olarak adlandırılıyor.
Doğru bilgiye erişim, elimizdeki araçlar artmasına rağmen güçleşiyor. Felsefeye bu anlamda ihtiyacımız var. Sosyal medya akışı içinde sorgulamadan kabul edebileceğimiz içeriklerle karşılaşabiliriz. Felsefenin kazandırdığı eleştirel düşünmeyle bu çağa karşı daha donanımlı olabiliriz. Kant’ın çağrısını hatırlatma yarar var: Sapere aude! Artık kendi aklımızı kullanmaya cesaret etmeliyiz.
Dünya Felsefe Gününde paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?
Özel günler, kişisel hayatımda da çok da önemsediğim bir şey değil. Konu, takvimde yer alan özel günlere gelince bunlar bir gün kutlanıp ertesi gün unutulabiliyor.
Bir farkındalık yaratmak için Dünya Felsefe Günü önemli olabilir ama asıl önemli olan bir felsefe yılı, felsefe yılları veya felsefe yaşamı sürmek. Tüm okurlara böyle felsefece yıllar diliyor, okurların Dünya Felsefe Gününü kutluyorum.
(MVB/EMK)