Dün Bahçeşehir Üniversitesi kantininde bir oyun oynandı. Tiyatrocu iki öğrenci doğaçlama bir oyunla kadına şiddet sahnesini canlandırdı üniversite kalabalığının ortasında. Oyun olduğunu bilmedikleri bu oyunu şaşkın bakışlarla izledi üniversite kalabalığı, kızgın bakışlarla, umursamaz bakışlarla ve daha fazlası. Yalnızca izlemekle kaldılar bu tartışma sahnesini. Kadın sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalırken hiç kimse müdahale etmek gereği duymadı tıpkı Ayşe'ye, Arzu'ya, Hatice'ye ve nicesine duyulmadığı gibi.
Kimsenin tartışmaya müdahale etmeyeceğinin anlaşılması üzerine etkinliği düzenleyen Toplum ve Felsefe Kulübü üyeleri bugünün 8 Mart olduğunu haykırdı üniversite kalabalığına. "Az önce tanık olduğunuz sahne sadece Şubat ayı içinde 14 kez ölümle sonuçlandı arkadaşlar !" Az evvel razı geldikleri erkek şiddetine karşı üniversite kalabalığı tepkiliydi bu kez, kadına şiddet sahnesi yalnızca bir oyundu, o zaman alkışlanabilirdi, yaşasın 8 Mart'tı.
Görünür olmasına razı gelinmeyen kadınlar
Daha trajik olansa Türkiye'de 8 Mart'ta bile görünür olmasına razı gelinmeyen kadınların olması. Aynı gün içinde kulübün gerçekleştirdiği, Filiz Koçali ve Hilal Kaplan'ın konuşmacı olarak katıldığı panel etkinliğinin bir parçası olarak üniversite içine asılan fotoğraflardaki kadınların sarı-kırmızı-yeşil renkleri, Galatasaray meydanında oturanlarının ellerindeki "kayıp" yazılı resimleri, üniversite yönetiminin etkinliği "provokatif" olarak nitelemesine yetti.
Sonrasında yaşananlar alışagelmiş. Dünya Kadınlar Günü ile ilgili görsellerin sergilenmesi için okul yönetiminden izin alınmış olunmasına rağmen fotoğraflar toplandı, kimlikler kontrol edildi ve özel güvenlik görevlilerinden, sivil polislerden oluşan bir çember. .
Gençlik ne kadar politikse o kadar inatçıdır da
Devletin resmi ideolojilerinin kürsülerden öğrencilere ulaşan sese dönüştüğü, devletin kolluk güçlerinin yaptığı işi özel güvenlik görevlilerinin devraldığı ama lüks derslikleriyle, zengin mönülü kantinleriyle, süslü, pahalı vakıf bir vakıf üniversitesi.. Sürüden ayrılmayı göze alamayan, uyumcu öğrenci ve akademisyenlerin yaşam alanı haline gelen bu üniversitede ise bir gençlik dinamizmi yükselmeye çalışıyor.
İşlevi bilim üretmek olan üniversitede akademik özgürlük ablukaya alınırken bu dayatmaya biat etmeyen gençlik ise provokatör olmakla suçlanıyor. Üniversite yönetimi ideolojik temelli hiçbir etkinliğin gerçekleşmesine müsaade etmezken, 8 Mart günü etkinlikleri kapsamında asılan fotoğrafları bu gerekçeyle kaldırırken biliyor ki düşünsel altyapısı olmayan mücadeleler tükenecektir. Öğrencilerin ise siyasi görüşleri, paylaşmak istedikleri fikirleri var. Siyasi sorunlara dokunan ve fikirlerini dile getirilen öğrencilerin apolitik bireylere dönüşmesi için her türlü baskı yolu denenirken tüm bu olup bitene göz ucuyla bakmakla yetinen, müdahil olma cesaretini gösteremeyen üniversite hocalarının ise alkışlamak için oyunun bitmesini bekledikleri çok açık.
Ancak unutmamak gereken bir şey varsa o da gençlik ne kadar politikse o kadar inatçıdır da. Siyasi meselelerin çözümüne kampüslerden tartışma ve diyalog yoluyla katkı sağlamayı isteyen öğrenciler akademik özgürlük alanını genişletmek için mücadeleye devam edecekler. (EY/EÜ)