Son üç seçimdir baraja takılan Kürt siyasetçileri bu kez bağımsız aday yöntemini uygulayarak bu engeli aşacaklar. Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) misyonunu anlamak amacıyla Haziran ayı boyunca İstanbul ve Doğu ve Güneydoğu illerinde Bin Umut adaylarıyla, DTP tabanından insanlarla ve seçmenlerle görüşmelerde bulundum.
DTP'nin meclise girmesinin en önemli sonucu Kürt sorunun meşru ve yasal bir zeminde tartışabilecek olmasıdır. Bu ülke kamuoyunda meselenin daha iyi anlaşılabilmesine yol açabilir. Bunun yanında çatışma ortamının devam etmesi DTP'nin etkinliğini ve meclis sürecinin yetkinliğini ortadan kaldıracaktır.
Avrupa Birliği'nden Kuzey Irak'a
İçinde bulunduğumuz on yılın ilk yarısında Türk siyasetine damgasını vuran Avrupa Birliği (AB) rüzgarları Kürt bölgelerinde artık daha yavaş esiyor. İnsanlar uyum yasalarının getirdiği olumlu değişiklikleri yadsımıyorlar; lakin yasa değişikleri uygulamaya tatmin edici bir şekilde yansımamış. Bölgede genel olarak sakinlik egemen olsa da ve insanlar son 10 yılda çok önemli bir rahatlamanın olduğunu kabul etseler de, AB endeksli beklentiler etkisini yitirmiş. İnsanlar AB yasalarının günlük hayatlarına çok da yansımadığından muzdarip.
1992'de temelleri atılan ve 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) işgalinden sonra fiili bir hal alan K.Irak'taki Kürt devletinin bölgedeki insanların siyasi algılayışlarında önemli etkileri olmuş. Kürtlerin Irak'ta elde ettikleri kendi kendilerini yönetme hakkı, bazı Türkiye Kürtlerinin siyasi taleplerini körüklemiş.
Bu insanlar jeopolitik durumun Kürtlerin lehine olduğunu ve Kürtlerin kazanımlarının bu aşamadan sonra azalmayıp artacağına inanıyorlar. K.Irak'ta Kürtlerin göreceli olarak istikrarlı bir yönetim kurması bölge genelinde Kürtlerin kendilerine olan güvenini arttırmış ve kimliklerini özgürce ifade edebilmeleri konusunda onları daha büyük beklentiler içine sokmuş. Ancak bu talepler çok ender olarak bağımsız ve birleşik Kürdistan hayaline yöneliyor.
İnsanlar son 25 yıldır hayatlarına damgasını vuran şiddetin de etkisiyle siyasi olgunluğa ulaşmışlar. Bir oğlunu çatışmada yitirmiş, diğer bir oğlu siyasi mülteci olmuş yaşlı bir adamın ifadesi bir anlamda Kürt sorununun da özünü oluşturuyor: "Biz Batı'daki insanlar gibi askerliğimizi yapıyoruz, vergimizi veriyoruz ama onlarla aynı haklara sahip değiliz. Kendi özümüzü ifade edemiyoruz... Bizi en çok rencide eden düşman olarak nitelendirilmemiz. Biz kardeş kanı artık dursun istiyoruz."
DTP ve muhalifleri
Bir çok Kürt kökenli vatandaş kimlik taleplerini ve çektikleri siyasi sıkıntıları meclis çatısı altında ulusal ve uluslararası kamuoyuna aktaracak vekillerinin olmasını istiyorlar. Bu istek DTP'li adaylara yoğun desteğe yol açıyor. Bunun yanında DTP tabanını acıyla ve şiddetle yoğrulan insanlar oluşturuyor.
Bir çok insanın en yakınları, tanıdıkları çatışmalarda ölmüş veya halen PKK'lı. Bazı aileler çocuklarını hem askerdeyken hem de devlete silah çatarken yitirmişler. Örneğin Hakkari'ye Tunceli'den iki ay arayla iki kuzenin cenazesi geldi. İlki asker, ikincisi ise PKK'lıydı.
Doğu Ergil'in 1995 yılında bölge halkıyla PKK arasındaki organik ilişki üzerine yaptığı tespitleri hala geçerliliğini korumakta. Bu ilişkiden dolayı DTP'nin PKK'dan tam bağımsız hareket etmesini ve örgüte karşı duran kitlesel bir harekete dönüşmesini beklemek gerçekçi olmaz. Bir anlamda PKK Kürtlerin bir kısmı arasında kendi 'şehit kültürünü' yaratmış.
Örneğin, hayatını yitiren PKK'lıların cenaze törenleri Türkiye'nin diğer yörelerinde yapılan asker cenazelerini anımsatıyor. Sloganlar ve öç alma arzuları farklı ama toplumsal acı ve yitiklik duyguları benzer. PKK'ya verilen toplumsal desteği bu duygular besliyor.
Bunun yanında kendini devlete karşı silahlı veya silahsız mücadeleye adamış Kürtler arasında DTP'ye ve aleni şekilde ifade edilmese de Abdullah Öcalan'a karşı bir tepki söz konusu. Tepkinin odak noktası DTP'nin işleyiş yapısı ve aday belirleme süreciyle ilgili. DTP destekli adaylar nispeten genç, eğitimli ve bölgede diğer partilere hakim olan aşiret ve aile bağlarından genelde uzaklar.
Yine de adaylar diğer birçok partide olduğu gibi tepeden inmeci bir anlayışla belirlenmiş. Cezaevi çıkışlı komitelerin belirlediği listelerde Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu "Demokratik Cumhuriyet" söylemine bağlılık belirleyici bir rol oynuyor. Baskın Oran'dan desteğin çekilmesi ve karşısına aday çıkartılmasında görüldüğü üzere bu çizginin dışına çıkan isimlere karşı parti içerisinde bir tahammülsüzlük ve güvensizlik hakim.
Desteklenecek bağımsız adaylar seçilirken genelde devşirme bir yöntem izlenmiş ve kişiler doğdukları ve yaşadıkları illerde değil de başka illerde aday gösterilmişler. Bu tabanda sıkıntı yaratsa da, insanlar DTP "bizim partimizdir" söylemiyle başka bir alternatiflerinin olmadığını dile getiriyorlar. Bazı Kürt aydınları DTP'yi, hararetle eleştirdiği devletin baskıcı yöntemlerini kendi içerisinde uygulamakla suçluyorlar.
Bir Kürt aydını bu rahatsızlığı, "DTP demokratik cumhuriyet söylemini benimsemiş ama demokrasiyi kendi içinde yerleştirememiş" şeklinde belirtti. Abdullah Öcalan'ın söylemini devletçi ve son derece tavizkar bulanlar da var. Bu insanlar Kürtlerin 80 yıldır asimilasyon ve inkar politikalarına tabi olduklarını düşünüyorlar ve artık Kürtlerin Türkiye çatısı içinde kendi kendilerini yönetmelerinin zamanının geldiğini düşünüyorlar.
10 yıldan fazla hapis yatmış ve Uluslararası Af Örgütü'nün insan hakları raporuna konu olmuş bir kişi bu düşünceyi şöyle ifade etti: "Ben kendime soruyorum, biz ne için bedel ödedik, ben gençliğimi ne için heba ettim? Kürtler kendi kaderlerini tayin etsinler diye. Ben bağımsız bir devlet fikrine ve yeni sınırlar çizilmesi gerektiğine inanmıyorum ama Kürtlerin Türkiye içerisinde kendi kendini yönetebileceği fikri artık kabul edilmeli."
DTP kendini Kürt olarak tanımlayan çok sayıda Türkiye vatandaşına ulaşmakta zorluk çekiyor. Partililer bunu devlet baskısıyla, aşiret bağlarının hala etkinliğini sürdürmesiyle ve siyasi bilincin düşük olmasıyla açıklasalar da AKP'nin Doğu ve Güneydoğu'da sağlam bir tabana yayıldığı aşikar.
Bunun çeşitli nedenleri var. İnsanların bir kısmı Tayip Erdoğan'ın kişiliğini ve duruşunu takdir ediyorlar. Bunun yanında Kasım 2002 seçimlerinde AKP'ye çok fazla ilgi göstermeyen dindar Kürt vatandaşları 2007'de partiye yönelmiş durumdalar. Bu kişiler AKP'nin Kürt sorununa diğer partilerden daha ılımlı baktığını ve aynı zamanda devlet tarafından cumhurbaşkanlığı krizinde haksızlığa uğradığını düşünüyorlar.
Ayrıca AKP'nin özellikle yoksul kesimlere yönelik eğitim, sağlık, gıda ve ısınma yardımları da insanlar arasında partiye ilgiyi arttırıyor. Bu faktörlerin yanında AKP'nin Kürt politikasını cesur olmamakla suçlayan insanlar da çok. Erdoğan'ın "Kürt realitesini" tanıdığı Ağustos 2005 konuşması Kürtler arasında heyecan yaratmış ama hükümet uygulamalarının bu söylemi tamamlamaması hayal kırıklığına yol açmış.
Kürt sorunun Meclis'e taşınması
DTP destekli Bin Umut adaylarının meclise girecek olması, Kürt milliyetçiliğinin müzakere ve tartışma ortamında olgunlaşmasına ve Kürtlere Türk kamuoyu tarafından bölücü gözüyle bakılmamasına katkıda bulunabilir. DTP'liler seçim sonrası muhtemel anayasa değişikliklerine destek vererek, hem Türkiye'nin demokratikleşmesine katkıda bulunabilir hem de Kürt siyasi kimliğinin meşrulaşmasına ve kamuoyu tarafından tahammül edilmesine ön ayak olabilirler.
Bu süreç zamanla Türk kamuoyunun Kürt sorununu terör sorunundan bağımsız olarak düşünmesini sağlayabilir. DTP'lilerin Meclis'teki varlıkları Kürtlerin siyasi taleplerini kurumsal yollardan dile getirmelerini ve şiddeti tamamıyla reddetmelerini kolaylaştırabilir. Sonuçta PKK'nın önemli bir kısmı silah bırakabilir.
Bunun yanında şiddet ortamının sürmesi DTP'nin meclisteki işlevselliğini sekteye uğratacak ve partinin toplumun ılımlı kesimleriyle bir uzlaşma zemini bulmasını engelleyecektir. DTP'liler şiddeti dizginleyecek güce sahip olmayabilirler, taleplerini ifade etmekte zorluk çekebilir ve mecliste kendilerine muhatap bulamayabilirler. DTP'nin Meclis tecrübesinin başarısızlığı uzun vadede Kürtlerin bir kısmını daha maceracı ve ulusal ötesi arayışlara mahkum edebilir.(GMT/EÜ)
* Dr. Güneş Murat Tezcür, Loyola Üniversitesi Chicago.