Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Emine Ayna, bugün bir açıklamayla, Barış Grupları'nın Kandil ve Mahmur'dan gelişinden sonraki açıklamaların partilerini ve Kürtleri hedef gösterdiğini söyledi.
Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne "Kürtleri linç mi ettirmek istiyorsunuz" diye soran Türk'ün okuduğu açıklamada, DTP hükümete de "ğer diyalog ortamı ve mekanizmasını geliştirmez ve süreci kesintiye uğratırsanız, açılımı sabote etmek isteyen güçler, yani Ergenekon zihniyeti daha etkin hale gelir ve bu da ülkemizde hiç kimseye kazandırmaz, aksine büyük kaybettirir" diye seslendi.
Açıklamadan bazı bölümler şöyle.
Gösteriler barış talebi: PKK lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine PKK, barış ve çözüme şans tanıma, demokratik siyasetin önünü açma amacıyla Türkiye'ye barış grubu gönderdi. Tıkanmış siyasetin önünü açmaya dönük atılan bu tarihi nitelikteki adımı, barışa ve demokrasiye olan inancın, arayışın ve samimiyetin göstergesi olarak tanımlıyor ve oldukça önemli buluyoruz.
Yüz binlerce insan kendiliğinden harekete geçerek, gelen barış grubunu büyük bir coşku ve sevinçle karşılamıştır. Bu coşku ve sevinç gösterileri, "bir an önce barış istemini, talebini" yansıtıyor. Bu tablo, aynı zamanda yıllardır çatışmalarda ağır bedeller ödeyen halkımızın, barışın bu topraklarda yeşerecek olmasına duyduğu inanç ve özlemin bir ifadesidir.
Bu sevinç, savaşın bir diğer mağduru olan, çatışmalarda evlatlarını kaybeden yurttaşlarımızın barışla buluşacak olması adına da duyulan bir coşkudur. Bu tabloyu özünden saptırmaya çalışan ve bir şov olarak gören yaklaşımları, büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.
Kürtler barış kenetlendi: Halkın atılan bu adımı büyük bir coşkuyla sahiplenmesi, Kürtlerin barışa kenetlendiğini apaçık göstermiştir. Kürtlerin bu barışçıl tavrının, demokratik siyasete olan inancının başta hükümet olmak üzere herkes tarafından doğru değerlendirilmesini umuyor ve bekliyoruz. Bu süreçten çıkartılması gereken sonuç şudur: Samimi olunması ve cesur adımlar atılması halinde demokratik açılım sürecini milyonlarca yurttaşımız sahiplenecektir.
Gençlerin ölmeyecek olmasına sevinmekten daha doğal ne olabilir: Türk ve Kürt gençlerinin ölmeyecek olmasına, Türk ve Kürt annelerin artık ağlamayacak olmasına duyulan sevinç ve coşkudan daha doğal, daha barışçıl ve daha güzel ne olabilir? Eğer bölgedeki gelişmelere objektif bir gözle bakılır ve gerçekten bir empati kurulursa, halkın bu coşkusunun, yıllardır çektiği acılarla ve ıstıraplarla doğru orantılı olduğu görülecek ve kimse buna öfkeyle yaklaşamayacaktır. Yaklaşmamalıdır.
CHP ve MHP savaş ittifakında: CHP ve MHP, barış grubunun gelişiyle oluşan olumlu iklimi tersine çevirebilmek ve ortamı kışkırtabilmek için büyük bir çaba sarf etmişlerdir. Baykal, "hukuk katledilmiştir", "Hükümet teslim olmuştur", "bu işin özü yanlıştır" gibi ifade ve açıklamalarla milliyetçiliği, ırkçılığı ve şovenizmi tetiklemiştir. Bu çıkışıyla barıştan değil, savaştan yana olduğunu, ölüm ve göz yaşından beslendiğini bir kez daha ortaya koymuştur. CHP'nin, MHP ile kol kola girerek geliştirdiği bu savaş ittifakının, kamuoyu ve halkımız tarafından net bir şekilde görülmesi gerekmek.
Kürtleri linç mi ettirmek istiyorsunuz: Hem Baykal, hem de Bahçeli geliştirdikleri ırkçı söylemlerle Türkiye'yi tehlikeli bir noktaya doğru sürüklemektedir. Bahçeli "İstanbul, Silopi değildir" diyerek kime hangi mesajı göndermektedir? Sormak istiyoruz, Kürtleri linç mi ettirmek istiyorsunuz? Kürtleri kıyımdan mı geçireceksiniz? İşte Türkiye açısından gerçek bölücülük budur. Halkları birbirine karşı kışkırtan yaklaşım budur.
Olumsuzlukların vebali CHP'yle MHP'ye ait olur: Ankara'da, Trabzon'da, Konya'da, Edirne'de, Elazığ'da, İstanbul'da Kürtlere ve DTP teşkilatlarına yapılan saldırılar, bu tür barışçıl dönemlerde sürekli olarak kimler tarafından yapıldığını çok iyi bildiğimiz, planlı, organize saldırılardır.
Baykal, "Sokaktaki tepkiler üzerine hükümet açılımda frene basmıştır" demektedir. Baykal'ın, sokak tepkisi dediği, Kürtlere karşı linç girişimleridir. Böylece Baykal ve partisi, Kürtlere karşı ırkçı saldırıları açıkça sahiplendiğini göstermiştir. Yaşanabilecek olumsuzlukların vebali bu iki partiye ait olacaktır. Güvenlik güçlerinin, bu linç gösterilerine seyirci kalmasını, engellememesini, sorumsuzca görevini keyfi kullanarak partimizi sindirmeye yönelik bir tutum olarak değerlendiriyoruz.
Başbakan bizi hedef gösterdi: Barış grubunun gelişini açılım sürecine destek olarak görmesi gereken siyasi iktidarın işi siyasi şov olarak nitelendirmesi, hazin bir tabloyu yansıtmaktadır. Milliyetçi tehditlerden korkan hükümet, partimizi hedef alarak CHP ve MHP'nin geliştirmeye çalıştığı gerilimli ortamdan etkilenerek geri adım atmıştır. Türk halkını asıl geren DTP ve Kürtler değil, tam tersine CHP ve MHP iken, Sayın Başbakan'ın hedef şaşırtıp, partimizi adres göstermesi doğru bir yaklaşım değil. DTP olmasaydı dahi, halk yine barış grubunu yüz binler olarak karşılayacaktı. Biz bu karşılamanın barışçıl bir şekilde noktalanması için azami gayret içerisinde olduk. Ve tek bir insanımızın dahi burnu kanamadan bu süreç başarıyla noktalanmıştır.
Cesur adımlar atın: Hükümetin, İçişleri Bakanlığı'nın karşılama sırasında göstermiş olduğu hassasiyeti de önemsiyor ve değerli buluyoruz. Ancak Başbakan, daha sonra partimizi gerilim kaynağı olarak göstermeye çalışarak, başlangıçtaki bu olumlu yaklaşımını terk etme eğilimine girmiştir. "Eğer böyle giderseler sil baştan yaparız" denilmesi, açılım sürecinde kararlı olunmadığını gösterir. Avrupa grubunun gelişinin engellenmesini bu çerçevede yorumluyor ve değerlendiriyoruz. Biz böyle olmadığını görmek ve duymak istiyoruz. Eğer hükümet samimiyse o halde kararlı ve cesur olmalı, milliyetçi odakların tehditlerine boyun eğmemelidir. Başbakan'ı ve hükümeti biran önce bu tutumunu terk etmeye çağırıyoruz. "DTP'yi ve Kürtleri suçlayan dilden vazgeçin, bu dil barış sürecine hizmet etmez" diyoruz. Hükümete şu çağrıda bulunuyoruz: Barış grubunun gelişiyle oluşan olumlu süreci demokratik açılıma dönüştürerek sürdürün ve cesur adımlar atın. Ya hep birlikte kazanacağız, ya hep birlikte kaybedeceğiz. Üçüncü bir seçenek yoktur, olmayacaktır.
Amaç demokratik cumhuriyet: Kürt sorunun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözümünün gündemde olduğu bu süreci, hiçbir gücün akamete uğratmasına izin vermeyelim. Üç gün sonra cumhuriyetin 86. yıldönümünü kutlayacağız. Amacımız, demokratik bir cumhuriyet oluşturmaktır. Sorunun çözümü, cumhuriyeti güçlendirecek, sağlamlaştıracak, halklarımızın farklılıkları ile bir arada özgür ve eşit bir şekilde yaşamalarını sağlayacaktır. (TK)