Fotoğraflar: Ekin Eylem Yıldız
İstanbul Beyoğlu’na bağlı Tarlabaşı semti, bugünlerde dikkat çekici bir sanat etkinliğine ev sahipliği yapıyor. Dramaqueer Sanat Kolektifi, Onur Haftası’na özel atölyeler ve sanatsal performanslar düzenliyor. Etkinliklere ilgi oldukça fazla.
TIKLAYIN - #dramaqueerpride Tarlabaşı'nda Başlıyor
Peki, Dramaqueer Sanat Kolektifi kimlerden oluşuyor? Ne zamandır sanatsal üretim yapıyorlar?
Kolektif: Sahnemiz, kendine mekan bulamayan herkese açık
Dramaqueer Sanat Kolektifi’nin kurucularını tek bir cümle ile özetlemek onlara haksızlık etmek olur. Çünkü, farklı düşünen hemen her kesimden sanatçıya sahneleri açık. Bu da şu anlama geliyor, queer feministlerden punk anarşistlere kadar sanata ilgi duyan herkes o sahnede yer alabilir. Mayıs 2018’de kurulan kolektifin emekçileri kendilerini şöyle anlatıyor:
“İçimizde sinema, resim, heykel ve başka sanat alanlarında çalışan ama hiçbir mekânda kendine yer bulamayanlar vardı. Mekân kuralım ve birleşelim hepimiz dedik, çok ayrı şehirlerdeydik.
“Kolektifimizin çekirdek bir kadrosu da yok, sabit bir kitlesi de yok, herkese açığız. Kolektif olmak ve amaç sahibi olmak süreç içerisinde oluşan bir şey.”
“Asıl amaç queer feminist sanatçılara çatı olmak”
Farkındalık konusunda, LGBTİ+ hak savunuculuğu üzerine çalışan sivil toplum örgütlerine destek verdiklerinin altını çizen kolektif, asıl istediklerinin queer feminist sanatçılara çatı olacak alan yaratmak olduğunu belirtiyorlar:
“İnsanlar, çok fazla yetenekli sanatçı olduğunun farkına vardılar, genelde bu sanatçılar dağınıktı, birbirini bilmezdi. Burada birbirlerini tanıdılar, birleştiler. Biz queer feminist sanat alanına bir ses olduğumuz için onun farkındalığının arttığını düşünüyoruz.
“Sanırım ilk kurumuz biz Türkiye’de. Fark ettik ki bu çatı altında pek çok queer feminist sanatçı varmış. Biz ilk olduk ama iki üç olacak gibi hissediyoruz. Biz Türkiye’de var olan sanat formunu ters düz ettiğimiz için yeni olduğumuzu düşünüyoruz. Aktivist, sanatçı, queer, feminist, dernek, kolektif, bağımsız, inisiyatif.”
Sansür nedeniyle eserlerini sergilemiyorlar
Kolektifti en çok zorlayan şeyler ise sansür, formlarının anlaşılamaması, kaynak ve güvenlik sorunları. Türkiye’de yeni bir sanat alanına öncülük yapan kolektif, sansürden kaynaklı eserlerini sergileyemediklerinden şikayetçi. Atölyeler, sergiler, toplulukların kolektiften sergi ya da eser istediklerini ekleyen kolektif üyeleri, sonrasında bu eserlerin genelde fazla müstehcen bulunduğu için sergilenmediğini sıklıkla karşılaştıkları bir durum olduğunu şu sözlerle belirtiyorlar:
“İçinde lubunyalar ve feministler olunca tu kaka ediliyoruz, kötü laflar duyuyoruz. Türkiye’de kocaman bir sansür alanı var, biz de bundan en çok etkilenenlerdeniz.”
Türkiye’de yeni bir sanat alanı yarattıklarını belirten kolektifin üyeleri maddi kaynaklarının sınır olduğunu söylüyor. Kolektif, uluslararası fonlar ve büyükelçilikler finanse ediyor.
“Türkiye’de queer feminist yaklaşımımıza karşı olmayan, anti-ahlakçı sponsorlar bulmak zor.”
“Tarlabaşı çok güvenli bir alan ama her yer kadar da güvensiz bir alan”
Güvenlik meselesinin en çok zorlandıkları konulardan biri olduğunu söyleyen kolektif, bunun genellikle Tarlabaşı’ndan kaynaklanmadığını, sadece queer feminist kolektif ya da derneklerin değil, bütün derneklerin ortak problemi olduğunu belirtiyor. Tarlabaşı’ndaki insanlarla aralarının iyi olduğunu ekleyen kolektif üyeleri, konum olarak Tarlabaşı’nı isteyerek seçtiklerini şu sözlerle anlatıyorlar:
“Burası terk edilmiş, yıldırılmış, İstanbul’un soğutulduğu, zorla göç ettirildiği bir yer. Biz burada olmayı istedik. Tarlabaşı çok güvenli bir alan, ama her yer kadar da güvensiz bir alan. Sarıyer kadar da Zekeriyaköy kadar da. Buraya da zilimizi çalıp açılışımıza gelip birilerine bakarak onlara tacizde bulunabiliyor.
“Tarlabaşı sürekli bir yangın içinde ve biz Tarlabşı ile beraber yanıyoruz aslında. Her hareket dolar gibi Tarlabaşı’nda. Her hareketten etkileniyor yani. Buradan çıkıyor herkes. Mesela 8 Mart’ta faşistler Dolapdere’nin aşağısından çıkıyor, solcusu gene buradan çıkıyor, yani çok karma bir kitle ve 24 saat böyle.”
"Kendimize bir tanım arıyoruz"
Anlaşabilmenin ve anlatabilmenin birbiri ile ilişkili olduğunu, en büyük zorlukların bunu sağlayamadıklarında ortaya çıktığını şu sözlerle açıklıyor kolektif üyeleri:
“Ben hep ‘umarım anlatabilmişimdir’ derim, ‘anlayabilmişsindir’ biraz tatsız geliyor, çünkü o zaten anlamak için yanında. Biz zaten böyle bir karmaşanın içerisindeyiz. İnsanlar bizim ne olduğumuzu anlamıyorlar.”
“Biz de ne olduğumuzu bilmiyoruz ama böylesi güzel zaten. Arıyoruz her seferinde. Bir vizyonumuz var, tüzüğümüz belli, tabelamız, vergi numarası, bu tür her şey. Ama değişen bir tanım içinde dönüyoruz, hala arıyoruz.”
"Bu alanda ses veren sanatçılarla bir araya gelelim"
Kolektif, ilerleyen zamanlarda geniş bir sanatçı ağı oluşturmak istediklerini ekliyorlar. Böylelikle, var olan sanat tarihi içinde queer feminist sanat alanın yer bulabileceğine inandıklarını şu sözlere dile getiriyorlar:
“Biz aslında queer feminist ağdaki sanatçıların birbirini tanımasını, bir araya gelmesini istiyoruz.”
“Sanat tarihi 'history' hani 'herstory' değildir ya o, o bir erkek tarihi, bu erkek tarihinin içinde queer feminsit alan hep göz ardı edilen bir alan. O alanın içinde kendi sanat tarihimizi mi yazacağız, o 'history' içine mi gireceğimizi beraber konuşalım istiyoruz. Türkiye’de bu alandan ses veren sanatçılarla konuşmak benim hedefim.” (EEY/EMK)