Varlık Vergisi 80 yıl önce bugün 12 Kasım 1942’de Resmi gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girdi.
Kanunun yürürlüğe girmesiyle binlerce azınlık mensubu (Yahudi, Ermeni ve Rum) mal varlığının tamamını kaybetti. Kanunun yarattığı korku iklimi ve tedirginlik ise hala devam ediyor.
TIKLAYIN - Dimitros Kalumenos'un Objektifinden 6-7 Eylül
TIKLAYIN - 6-7 Eylül 1955'i basın nasıl gördü?
"Büyük bir servet transferi"
Azınlık toplumunun güvercin tedirginliğini, ertelenen yüzleşmeleri ve kâğıt üzerinde vatandaş olarak görülmeyi azınlık politikaları üzerine saha çalışmaları yürüten siyaset bilimci Dr. Süheyla Yıldız bianet’e anlattı.
Yıldız, şöyle dedi:
“En büyük problemlerimizden biri toplumun varlık vergisinden haberdar olmaması. Diğer bir sorun ise varlık vergisiyle devletimizin yüzleşiyormuş gibi yapıp aslında yüzleşmemesi. Devletin yapması gereken geçmişte uygulanan bu politikaların ayrımcı olduğunu bu uygulamalarla suç işlendiğini kabul etmesi gerekiyor. Ne yazık ki bugüne kadar bu yapılmadı.
“Üniversitede verdiğimiz derslerde Varlık Vergisi’nden bahsettiğimizde öğrencilerimize bunun ne olduğunu ayrıntılı şekilde açıklamak zorunda kalıyoruz. Bilmiyorlar. Okullarda, derslerde bunlar aktarılmıyor. Oysa bu çok büyük bir insan hakları ihlali, büyük bir servet transferi.”
"Yaşadıkları haksızlıkları kendileri anlatmak istediler"
Doktora tezi ve araştırmaları için devamlı olarak azınlık görüşmeleri yapan Yıldız, azınlıkların Varlık Vergisi konusunda çekimserliğini ve korkularını şöyle anlattı:
“Konuşmuyorlar sessizler. Sessiz olmalarının nedeni artık devlete ve topluma güven kaybı yaşamaları gayrimüslimlerin. Korkuyorlar. Ama 2010’ların başlarından itibaren ise azınlık gençleri arasında gençlik örgütlenmeleri başladı.
"2007 yılında Hrant Dink’in öldürülmesi azınlıkları etkileyen ve bir şeyler yapmaya iten bir olaydı. O sürecin ardından dernekler kuruldu, yayınlar başladı. Konuşmalıyız dediler kendilerince. Sosyal medyanın vb. araçların da yaygınlaşmasıyla seslerini duyurmaya başladılar. Yaşadıkları haksızlıkları kendileri anlatmak istediler.”
“Azınlıklar kâğıt üzerinde vatandaş”
"Kendini Türk hisseden herkes Türk’tür söylemi ise Türkiye’nin kuruluş döneminden bu yana en çok öne çıkan vurgularından biri. Ama Türk üst kimliği altında Çerkez, Arnavut vb. kimliklerin sorun teşkil etmediği görülürken Yahudiliğin Rumluğun veya Ermenilerin Türk olarak görülmedikleri devlet politikalarının uygulamalarından anlaşılıyor. Yıldız, burada bir birleştirici unsur olarak dini kimliğinin öne çıktığını belirtiyor.
“Bir ulus devlet kuruluyor. Yapılan mübadelelerle birçok insan geliyor Türkiye’ye. Müslüman olan bu kişiler Türk olabilir ve Türk olarak kabul ediliyor. Ama Müslüman olmayan olamaz. Pratikte böyle. Anayasada herkese Türk dense bile Müslüman olan Türklüğe girebilir. Müslüman olmayan Türklüğe giremez. Ulus devlet bu şekilde kuruluyor. Bu sebeplerle azınlıklar kağıt üzerinde vatandaş olarak görülüyor. Hatta öyle ki o dönemde yürürlükte olan Memurin Kanuna göre azınlıklar memur olamıyorlar.”
“Türkiye’nin bir çokkültürlülük alerjisi var”
Yıldız azınlıkların bugün bile Varlık Vergisi başta olmak üzere çoğu meseleyi konuşmadığını belirtti:
“Hala sessizlik var mı? Var. Özellikle orta yaşlarda ve altmış yaş üstü kişiler ‘Aman aman bana soru sormayın’ diyor. Şimdi ben konuşursam torunlarımın başına bir şey gelir korkusu hepsinde var.
“Vapurda bana mama deme. Oğlum vapurda ben sana Hüseyin diye sesleneceğim’ gibi demeçler aldım görüşmecilerimden. Bu travmalar bu şekilde aktarılıyor. Gayrimüslimler çocuklarına kimliklerini saklamayı öğretiyorlar.
“Bugün hala öyle ki azınlıklar mülk edinmekten çekiniyorlar. Ve o yıllarda da bugün de Yahudiler hiç ev satın almazlar. Neden? Çünkü ya gene elimden alırlarsa diye kaygılanıyorlar. Zamanında her şeyleri ellerinden alınmıştı. Bunun korkusu devam ediyor.
“Bir görüşmecim şunu ifade etmişti: ‘Varlık Vergisi’nin üzerinden iki üç jenerasyon geçti. Elimize biraz daha para geçti, biriktirdik. Ama dedemlere böyle bir şey yapıldı. Biz en iyisi girişimimizi başka yere kuralım, bu elimizdeki paramızı başka bir ülkede bankaya yatıralım.’ Güvensizlik bu şekilde devam ediyor.
“Susmak da bir inkardır. Bu inkar politikası hala devam ediyor. Türkiye’nin bir çokkültürlülük alerjisi var geçmişten bugüne getirdiği. Ve bununla yüzleşmek için bir şey yapmıyor”
"Bugün Ermeni ve Yahudi Cemaatlerinin ciddi bir göç sorunu var"
"Yıldız 2010’lu yıllarda giderek yükselişe geçen gençlik örgütlenmeleri, toplumsal yüzleşme çabalarının bugün 2022’de azalmasını ise şöyle yorumladı:
“Bugün gündelik hayatta sürekli karşılaştığımız antidemokratik uygulamalar, önü alınamayan ekonomik kriz öncesinde pandemi kimlikler ve azınlık politikaları üzerine yapılan bütün araştırma, farkındalık ve örgütlenme çalışmalarını büyük ölçüde yavaşlattı. Ekonomik olarak bir mücadele veriyor insanlar. Hayatta kalmaya çalışırken kimlik problemleri ikinci planda kaldı.
“Ama bugün bütün bunların yanı sıra Ermeni ve Yahudi Cemaatlerinin ciddi bir göç sorunu var. Tüm bu saydığımız ekonomik, sosyal ve siyasal koşullara bağlı olarak gelişen bir göç sorunu.
"Tabii tüm bunların öncesinde de cumhuriyetin ayrımcı ideolojisinin hala devam ediyor olmasının da bu göçte payı büyük. Yahudi gençleri yapılan saldırılar sonrası Sinagoga gitmekten çekiniyor.
"Bir düğün için bu gençler kendi ibadethanelerine gitmekten korkuyor. Sonra bu insanlar ülkemde kimliğimle yaşayamıyorsam bari gideyim diyor.”
“Tek isteğimiz eşit yurttaş olarak gömülmek"
Yıldız, Türkiye’de azınlıkların en büyük sorununun bugün hala eşit yurttaş olarak görülmemesi olduğunu belirtiyor. Eşit yurttaş olarak görülmeyen azınlıkların bu ülkeye kırgın olduğunu ve travmalarını atlamadığını söyledi.
Bu sürecin Varlık Vergisi’nden önce başladığını ve sonrasında da devam ettiğini açıklıyor. Görüştüğü bir azınlık mensubunun kendisine şu cümleyi söylediğini aktarıdı:
“Benim adımın Moiz olmasının ne önemi var, benim dinimin ne önemi var? Ülkeme hayırlı bir vatandaşsam benim kim olduğumun ne önemi var. Tek isteğimiz eşit yurttaş olarak görülmek.”
İzleme Önerisi Rüzgârın Hatıraları (2015, Özcan Alper) Özcan Alper’in yönettiği 2015 yapımı filmin başrollerini Onur Saylak ve Sofya Khandemirova paylaşıyor. Filmde 1943'te Doğu Karadeniz üzerinden Sovyetler Birliği’ne gitmeye çalışan siyasi sürgün, Ermeni gazeteci Aram'ın öyküsü anlatılıyor. Okuma Önerisi Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları/ Ayhan Aktar Varlık Vergisi: Hatıralar-Tanıklıklar/ Rıfat Bali Babam Aşkale’ye Gitmedi/ Zaven Biberyan |
(ED/EMK)