Cizreli 45 yaşındaki Doktor Serdar Küni, altı aydır tutuklu.
Hakkında hazırlanan iki ayrı iddianamede kendisine yöneltilen suç: “Cizre’de sokağa çıkma yasağı sırasında düzenlenen operasyonlarda yaralanan ‘örgüt mensuplarını’ tedavi etmek”.
Üstelik hakkındaki ikinci iddianame, Küni hakkında soruşturma başlamadan aylar önce Halk Sağlığı Merkezi’ne yapılan baskında “ele geçirilen” kaşelere dayanarak hazırlandı.
Suçlama: Örgüt mensuplarını tedavi etmek
Cizre Belediyesi Bişeng Halk Sağlığı Merkezi’nde görev yapan Dr. Küni’yle ilgili, Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Patlak imzalı ilk iddianame 18 Ocak 2017 tarihli.
İddianamenin tek sanığı Dr. Küni.
Küni’ye yöneltilen tek suçlama da şu:
“Sokağa çıkma yasağı kapsamında güvenlik güçlerinin genel asayişin ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla yaptığı operasyonlarda çıkan çatışmalarda yaralanan ‘bölücü terör örgütü mensuplarını’, çalışmış olduğu Bişeng Halk Sağlığı Merkezi’nde ve örgüt mensuplarınca kullanılan evlerde bu hususu bilmesine rağmen tedavilerini yapmak.”
Tedavi yöntemiyle “organik bağ” kurulmuş
Bu eylemin nasıl suç kapsamına girdiği de iddianamede şöyle anlatılıyor:
“Şüphelinin yaralı örgüt mensuplarını güvenlik güçlerine bildirmeksizin tedavi etmesi nedeniyle, organik bağın gerçekleşmiş olduğu,
“Şüphelinin eylemlerinde süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk bulunması, (yaralı örgüt mensuplarını tedavi etmesi hususu birlikte değerlendirildiğinde) PKK ile arasında organik bağın kurulduğu anlaşılmıştır.”
Gizli tanık “Vatan”ın ifadesiyle
Kanıt?
Gizli Tanık “Vatan”ın ve o dönem Cizre’de bulunduğu iddia edilen bazı kişilerin verdiği ifadeler. Ancak “Vatan” dışındaki tüm tanıklar, ifadelerinin zorla imzalatıldığını belirterek tüm beyanlarını mahkemede geri çekti ve Dr. Küni’yi tanımadıklarını söyledi.
Dolayısıyla davanın tek tanığı, “gizli tanık Vatan”.
Savcı Patlak, Küni’nin Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) “örgüt üyeliğinin” düzenlendiği 314/2 maddesi ile Terörle Mücadele Kanunu’nun aynı suçlamayı içeren 5/1 maddelerinden cezalandırılmasını istiyor.
“Delil” denilen belgeler reçete mi?
Dr. Küni hakkında, kendisi tutuklandıktan ve hakkında dava açıldıktan sonra, bir yıl önceki yapılan polis baskınına dayanarak ikinci bir iddianame daha hazırlandı.
Savcı Emre Eroğlu imzalı bu iddianame de 13 Şubat 2017 tarihli. İkinci iddianameye konu olan “suçlamalar”, Küni’nin tutuklanmadan önce çalıştığı Halk Sağlığı Merkezi’ne yapılan baskında bulunanlara dayanıyor.
Merkeze 3 Ocak 2016’da polis baskınında, bazı kitapların yanı sıra Küni’nin kaşesinin ve ön yüzünde örgüt mensuplarının fotoğraflarının bulunduğu bazı belgelere el konuldu. İddianamede “belge” veya fotoğraf olarak anılan resmi yazıların reçete olup olmadığı ise belirtilmedi.
Bu ikinci iddianamede de birincisindeki gibi, Küni’nin “örgüt mensuplarını tedavi ettiği” suçlaması yer alıyor ve aynı kanun maddelerinden ikinci kez cezalandırılması talep ediliyor. Bu iddianame, dava dosyasıyla birleştirilmesi için davanın sürdüğü Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Sokağa çıkma yasağıyla başladı
Dr. Küni, Cizre Sulh Ceza Hakimliğince 19 Ekim 2016’da tutuklandı. Ancak yargılanmasına konu olan olaylar, Cizre’de sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiyle başladı. Küni hakkındaki iddianame de Şırnak Valiliğince Cizre ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla başlıyor.
Cizre’de 14 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağı ilan edildi, operasyonlar başladı.
23 Ocak 2016’da aralarında yaralıların da bulunduğu 31 kişi çatışmadan kaçarak Cizre ilçesindeki Cudi Mahallesinde bulunan bir apartmanın bodrum katına sığındı. Binada kalanlar yakıt kazanının içinde suyu içerek hayatta kalmaya çalıştı. 10 gün sonra irtibat kesildi, hayatlarını kaybettikleri günler sonra anlaşıldı.
Bodrumda mahsur kalanlar da dahil ilçede onlarca kişi hayatını kaybetti.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Ofisi raporunda, “2016 yılının başlarında Cizre’de, aralarında çocukların da bulunduğu 189 kişi haftalarca bodrumlarda sıkışıp kalmış, suya, tıbbi bakıma ve elektriğe ulaşamamış, ardından öldürülmüştü” ifadeleri yer aldı.
“Doktor olarak görev yaptığı” saptanmış
Gizli tanık “Vatan” da ifadesinde, o dönemdeki “toplumsal olaylarda yaralanan eylemcilerin Küni’nin çalıştığı sağlık ocağında tedavi gördüğünü” anlattı.
Suçlamalarla ilgili iddianamede yer alan tespit de şöyle:
“Serdar Küni’nin doktor olarak görev yaptığı, şüphelinin Cizre Belediyesi bünyesinde kurulan Bişeng Halk Sağlığı Merkezi’nde çalıştığı saptanmıştır.” Diğer tanıklar da Küni’nin “örgüt mensubu yaralıları tedavi ettiğini” söyledi.
Yani Küni’ye yöneltilen tek suçlama, doktorluk mesleğini icra etmiş olmasıyla ilgili. Ve bahsedilen tarihte Küni’nin çalıştığı halk sağlığı merkezi kapalıydı.
Tanıklar: İşkence yapıp ifade imzalattılar
Küni’ye açılan davanın ilk duruşması, 13 Mart 2017’de görüldü. Duruşmaya hapishaneden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi'yle (SEGBİS) katıldı.
Mahkemedeki ifadesinde şunları söyledi:
“12 yıldır Cizre’de hekimlik yapıyorum, bu 12 yılda nitelikli, parasız sağlık hizmeti sunulması için mücadele yürüttüm. Herkese eşit mesafede oldum. Hekimliğim boyunca meslek etik kurallarını hiç çiğnemedim. Özellikle etnik, cins, politik duruş, toplumsal olaylara bakmadan hastalarımı tedavi etmeye çalıştım. Hastalarımla aramızdaki gizliliği korumaya çalıştım. İşkence ve köttü muameleye maruz kalanlara tıbbi destek sundum.”
Hakimin “Bişeng’de örgüt mensuplarına sağlık hizmeti verip vermediğini” sorması üzerine de, “sağlık merkezinin operasyonlar ve sokağa çıkma yasağı sırasında zaten kapalı olduğunu” söyledi.
Dosyadaki tanıklar da ilk duruşmada ifadelerini baskı altında verdiklerini, bir tanık ağır işkence gördüğünü anlattı ve Dr. Küni’yi tanımadıklarını söylediler.
Küni, işkence gören tanıklar adına şikayetçi oldu
Tanıklardan ikisi dövülerek dişlerinin kırıldığını, biri “polislerin üzerine intihar bombası yeleği bağlayarak tehdit ettiğini” anlattı.
Dr. Küni, hakkında ifade verdiği ileri sürülen tanıkların işkence görmesinden büyük üzüntü duyduğunu söyledi ve mahkemeye, işkence yaptığı iddia edilen kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.
“Tedavi, hastanın kimliğine göre yapılmaz”
Avukatlarından Senem Doğanoğlu da şunları söyledi:
“Türk Tabipleri Birliği Hekimlik ve İnsan Hakları Bildirgesinde açıkça hüküm altına alınmıştır. Madde 38, olağanüstü durumlar ve savaşı düzenler. Hekimler olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarında yansızlık uygular.
“Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle, herkese gerekli tıbbi yardımı edemediği koşullarda, hekim tedavi olasılığı yüksek olan ağır vakalara öncelik verir. Meslek etik sorumluluğu budur.
“Hastanın kim olduğunu, nerden geldiğini tanımlamak hekime düşmez.”
“Etnik ayrımcılık yapan doktor soykırımdan yargılanıyor”
Doğanoğlu, Küni’nün “suç olmayan bir suçlamadan yargılandığını, hangi yaralıyı tedavi ettiğinin mahkeme konusu olmadığını” söyledi ve aksi bir durumla ilgili de örnek verdi:
“Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi bir tıp doktorunu, hasta Tutsiler’i terk edip hastaneyi kapattığı ve sağlık hizmeti vermeyi reddettiği için soykırım suçundan yargılıyor.”
Avukatları mahkemeye, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nün (PHR), sağlık çalışanlarının çatışma durumlarında tüm hasta ve yaralıları tedavi etmekteki etik yükümlülüklerine duyulması gereken mecburi saygının altını çizen Ağustos 2016 tarihli “Türkiye’nin Güneydoğusu: Kuşatma Altında Sağlık Hizmeti” raporunu da sundu.
İfadeye kendi gitti, “kaçma şüphesiyle” tahliye edilmedi
Küni şu sözlerle tahliyesini ve beraatını talep etti:
“Dosyanın içeriğine bakıldığında yargılamanın mesleğime dair, tıbbi etik kurallarına dair yapıldığını düşünüyorum.”
Avukatlarından Nuşirevan Elçi de, Küni'nin hakkındaki soruşturmayı öğrendiğinde savcılığa ifade vermek için kendisinin gittiğini söyledi, "Kaçmak istese kaçardı, kaçmadı" dedi.
Ancak Mahkeme Başkanı Faruk Kil, Küni’nin “kaçma şüphesi bulunduğuna” hükmederek tahliye talebini reddetti.
Bir sonraki duruşma 24 Nisan Pazartesi günü.
Dr. Serdar Küni hakkında
1972 doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Şırnak’ın Cizre ilçesinde okudu.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. 1997’de evlendi, dört çocuğu var. Cizre Devlet Hastanesi Acil Servisinde ve sağlık ocaklarında çalıştı.
7 Şubat 2007’de kurulan Şırnak Tabip Odası kurucularından. Odanın 2010-2012 arasında başkanlığını yaptı. Halen Türk Tabipler Birliği Merkez Kongre delegesi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Cizre Temsilcisi. Cizre Belediyesi’nin halk sağlığını korumak amaçlı kurduğu Bişeng Şağlık Merkezinde hekimlik yapıyordu.
Bişeng’le ilgili sözleri şöyle: “14 Mart 2011’den bu yana Bişeng Sağlık Merkezi olarak Cizre Belediyesi bünyesinde hizmet veriyoruz. Amacımız herkese eşit, parasız ve ulaşılabilir sağlık hizmeti vermek.” Kurum, özellikle kadın ve çocuklara anadilinde önleyici sağlık hizmeti veriyordu. Bişeng, sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar sırasında kapanmak zorunda kaldı.
19 Ekim 2016’da tutuklandı, 24 Aralık 2016’da ailesinin yaşadığı Şırnak’tan Urfa T Tipi Cezaevine sevk edildi.
Vicdani retçi Halil Savda onun için şunları yazdı: “Küni’nin hayatı insan sağlığını ve yaşamını korumakla geçti. Gün geldi göçmen Êzîdîlerin hizmetine koştu gün geldi yaralanan askerlerin imdadına koştu. Van depremi olduğunda günlerce orada hizmeti etti.”
TİHV da Dr. Küni’nin tutuklanmasını kendi çalışmalarına dönük hükümetin bir tutumu olarak görüyor:
“Cizre Temsilcimiz olan Dr. Serdar Küni’nin tutuklanması, aynı zamanda varlık nedeni ülkemizde ve dünyada işkencenin son bulması için çaba göstermek olan TİHV’in, işkence ve diğer ağır insan hakları ihlallerine yönelik çabalarının engellenmesi girişimidir. Temel etik ve bilimsel referansları ile mesleğini herkesin tanıklığında sürdüren Dr. Küni hakkında açılan davanın esas konusu uluslararası insan hakları hukuku ve evrensel etik kurallardır. İyi hekimlik yargılanamaz.” (AS)
Hipokrat Yemini: Türkiye'deki tıp fakültelerinin mezuniyet törenlerinde kullanılan en yaygın metinde şu ifadeler yer alıyor: “…hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime… yemin ederim.”