Habertürk’ten ayrılan eski sunucu Nur Köşker, kanalın tutuklu eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un kendisini sistematik olarak taciz ettiğini açıkladı. Ersoy’un kendisini “işten çıkarma” tehdidiyle baskı altına aldığını söyledi.
Türkiye’de sıkça sorulan “Neden medyada güçlü bir #MeToo dalgası yaşanmıyor?” sorusunun arka planında, sektördeki tekelleşme, kurum sayılarının azalması ve çalışanların hareket alanının daralması olduğuna dikkat çekiliyor. Güvencesizlik ve patronaj ilişkileri, kadın gazetecilerin ses çıkarma ihtimalini daha da zorlaştırıyor.
Bu tabloyu yıllardır araştırmalarıyla takip eden Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Şehlem Kaçar medyada yaşanan taciz vakalarının bireysel olaylar olarak değerlendirilmesinin gerçeği yansıtmadığını belirtiyor.
Kaçar’a göre Köşker’in açıklaması, tek bir kişi ya da kurumla sınırlı görülemeyecek kadar yapısal bir soruna işaret ediyor:
“Medyada açığa çıkan taciz vakaları münferit değil; sürekli yeniden üretilen, sistematik bir tecavüz kültürünün sonucu. Bu kültür erkek dayanışmasıyla güçleniyor ve cezasızlıkla besleniyor.”
Kaçar, ektörün erkek egemen yapısının yalnızca çalışan kadınların değil, LGBTİ+ gazetecilerin de üzerinde baskı yarattığını söylüyor:
“Prekarite, ekran gücü ve patronaj ilişkileri; kadın ve LGBTİ+ gazetecilerin bedenleri ve kariyerleri üzerinde baskı kuran araçlara dönüşüyor. Sessizlik bu düzenin en etkili üretim tekniği haline geliyor.”
“Bu bir sapma değil, sektörün kabul ettiği norm”
Aynı zamanda Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nde kıdemli uzman olarak çalışan Kaçar, tacizin sektörde “olağan” bir pratik gibi kabul edildiğini ifade ediyor:
“Erkekler birbirini korudukça, kurumsal koruma–önleme–destek mekanizmaları olmadıkça ya da kurumlar şikayetleri görmezden geldikçe taciz bir sapma olmaktan çıkıyor. Sektörün sessizce kabul ettiği bir norm haline geliyor.”
Bu nedenle Kaçar’a göre yalnızca bireysel cezalar yeterli değil; yapısal değişim gerekiyor.
“Kurumlar bağımsız taciz birimleri kurmak zorunda”
Kaçra, çözüm için atılması gereken adımları şöyle sıralıyor:
- Bağımsız ve hesap verebilir taciz birimleri kurulması,
- Anonim bildirim mekanizmalarının oluşturulması,
- Soruşturmaların dış müdahaleden tamamen bağımsız yürütülmesi,
- Failleri koruyan tüm kurumsal yapıların ortadan kaldırılması,
- Yöneticiler ve çalışanlar için zorunlu toplumsal cinsiyet, cinsel şiddet ve etik habercilik eğitimleri,
- Kurumların taciz politika belgeleri hazırlayıp uygulaması,
- Terfi, ekran dağılımı, kadro planlamalarının şeffaflaştırılması,
- Hayatta kalan odaklı, feminist etik ilkelere dayanan bir çalışma kültürünün benimsenmesi.
Kaçar, özellikle şeffaflık vurgusunun kritik olduğunu belirtiyor:
“Kadın gazetecilerin maruz kaldığı yapısal riskler görünür hale gelmedikçe sorun çözülemez.”
“Dayanışma büyüdükçe tecavüz kültürü silikleşecek”
Şehlem Kaçar’a göre dönüşümün anahtarı dayanışmada:
“Kadın gazetecilerin dayanışma ağları güçlendiğinde ve hayatta kalan odaklı bir çalışma kültürü benimsendiğinde tecavüz kültürü silikleşmeye başlar. Bu düzen kadınları sessizleştirmek üzerine kurulu; fakat kadınlar birbirinin sesine yaslandığında sessizlik kırılıyor.”
Kaçar, medyada değişimin ancak kolektif bir mücadeleyle mümkün olacağını vurguluyor:
“Medya ancak kadınların dayanışması büyüdükçe, birbirimizi korudukça ve sözümüzü birlikte yükselttikçe değişecek. Bu mücadele devam ettikçe değişim kaçınılmaz.”
Erkek Şiddeti Veritabanı, Avrupa Birliği tarafından eş finanse edilen ve Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) tarafından yürütülen ‘Türkiye’de Katılımcı Demokrasinin Güçlendirilmesi: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin İzlenmesi Projesi Faz III LOT I’ kapsamında hayata geçirildi.
Veritabanına https://erkeksiddeti.org/adresinden ulaşabilirsiniz.

Nur Köşker, Mehmet Akif Ersoy’un kendisini taciz ettiğini açıkladı
(EMK)








