Saha çalışmalarıyla tanınan, George Washington Üniversitesi Güvenlik ve Çatışma Çalışmaları Enstitüsü'nde misafir araştırmacı olarak görev yapan Dr. Amy Austin Holmes ile Türkiye’nin Rojava politikası ve Türkiye destekli silahlı grupların bölgedeki varlığı üzerine konuştuk.
bianet'in sorularını yanıtlayan Dr. Holmes daha önce ABD’li düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) Uluslararası İlişkiler üyesiydi ve Woodrow Wilson Uluslararası Araştırma Merkezi’nde araştırmacı olarak görev yaptı.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim hakkında bir kitap kaleme alan Dr. Holmes, “Türkiye ile Özerk Yönetim arasında barışçıl bir arada yaşamı işaret eden oldukça güçlü ekonomik, siyasi ve güvenlik gerekçeleri mevcut ve bunlar müzakereleri de içerebilir” diyor.
Dr. Holmes ayrıca, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’na (SMO-eski adıyla Özgür Suriye Ordusu/ÖSO) bağlı grupların bölgede “kaos ve istikrarsızlığa” neden olduğunu belirtiyor.
İlham Ahmed: Türkiye'nin saldırıları IŞİD'le mücadelemize zarar veriyor
“Türkiye’nin Rojava’yı hedef alması mantıklı değil”
Rojava’da dört yıl boyunca çalıştınız ve kitaplar yazdınız. Bölge hakkındaki gözlemleriniz nelerdir?
Aslında Rojava/Kuzey ve Doğu Suriye’ye 2015 yılında yani tam 8 yıl önce ilk ziyaretimi yaptım ve o zamandan beri neredeyse her yıl tekrar gittim. Haziran 2015’te Tel Abyad ve çevresinin IŞİD’den kurtarılmasına şahit oldum. Bu, Kobanî ve Cizîrê’nin coğrafi olarak ilk kez birbirine bağlanmasını sağladı. Sonra 2019’da bu alanın bir kısmı eski ABD Başkanı Donald Trump ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinin ardından Türkiye tarafından işgal edildi. Büyük zorluklara ve aksaklıklara rağmen, hem yerinden yönetimin önemli bir biçimini hem de kadınların güçlendirilmesini temsil eden yerel yönetim yapılarını nasıl geliştirdiklerini gördüm. Yeni kitabımda bu konu hakkında yazdım.
Afrin'in nüfus yapısı 2018'den bu yana nasıl değişti(rildi)?
2019’da gazeteci Wladimir van Wilgenburg ile Washington Post’ta birlikte yazdığınız bir makalede, “Erdoğan’ın gerçek planının Kürtleri sınırdan uzaklaştırmak, terörle mücadele ve sınırı ‘güvence altına alma’ kisvesi altında demografiyi kökten değiştirmek olduğunu” ifade ediyorsunuz. Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) neden bir tehdit olarak görüyor? Örneğin, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile diyalog kuruyor, neden Rojava ile bu tür bir diyalog kurmuyor?
SDG, aslında Suriye’de, yani Türkiye sınırında IŞİD’i yenerek Türkiye’yi korudu ve sınırın IŞİD tehdidinden korunmasına katkıda bulundu. Başka bir deyişle, Ankara’nın sonunda SDG’nin yalnızca bir tehdit olmadığını değil, aslında aynı zamanda Türkiye’nin güvenliğine de katkıda bulunduğunu kabul ettiği bir senaryonun ya da en azından Suriye’nin kuzeyindeki SDG varlığını Rusya ve İran destekli Esad rejimine tercih edilebilir görerek tolere ettiği bir senaryonun olabileceğini düşünüyorum.
Ankara, ülkesinde yaşayan milyonlarca Suriyeli mültecinin gönüllü olarak geri dönebilmesini ve Esad rejimi korkusu olmadan Suriye’de güvenli bir şekilde yaşayabilmesini istiyorsa, o zaman mültecilerin potansiyel olarak dönebileceği ve rejim korkusu olmadan yaşayabileceği nadir yerlerden biri olan Rojava/Kuzey ve Doğu Suriye’yi hedef alması mantıklı değil.
Son olarak, Türk yatırımcıların, Kuzeydoğu ve Kuzeybatı Suriye’nin rejim tarafından kontrol edilmeyen bölgelerine yatırım yapılmasına izin veren “Suriye Genel Lisansı 22” [ABD Hazine Bakanlığı tarafından verilen bir lisans türü] yoluyla Suriye’nin kuzeyinde yatırım yapması için çok büyük bir potansiyel var.
Türkiye ile Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi arasında barışçıl bir arada yaşamı işaret eden oldukça güçlü ekonomik, siyasi ve güvenlik teşvikleri var ki bunlar potansiyel olarak müzakereleri de içerebilir. Ancak, 1 Ekim’de [Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yönelik] Ankara’da gerçekleştirilen PKK saldırısı bunu çok daha zorlaştırdı. Derhal ateşkese dönülmesi gerekiyor.
Saldırıyı HPG üstlendi
“Irak ve Suriye’deki Kürtler bir arada çalışmalı”
Batılı ülkelerin, Rojava’nın siyasi statüsünü tanıma konusundaki yaklaşımını nasıl görüyorsunuz? Özellikle IŞİD’e karşı mücadele hakkında konuştuklarını görüyoruz ancak Rojava’nın statüsü ile ilgili net açıklamaları yok.
Batı ülkelerinin yaklaşımını anlamaya yönelik soruyu ve bu konuya gösterilen ilgiyi anlayabiliyorum. Ancak, asıl olarak Kürtlerin iç dinamiklerine daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, Irak ve Suriye’deki Kürtler bir arada çalışma yolları bulsalar, örneğin Fişhabur/Semelka sınır geçişinin sorunsuz işlemesini sağlasalar; bu, sınırı geçmek zorunda olan sıradan insanlar için durumu iyileştirmekle kalmaz aynı zamanda Batı ülkelerinden daha fazla destek elde etmek için de önemli bir adım olabilir.
Türkiye, 5 Ekim 2023’te Rojava’ya hava saldırıları başlattı; en az 45 kişi öldü, çok sayıda altyapı tesisi hasar gördü. Sizin, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik Ocak 2017- Ağustos 2020 yıllarını kapsayan bir raporunuz var. Bu araştırmayı nasıl yaptınız, nasıl bir yöntem kullandınız?
Suriye-Türkiye sınırındaki çatışmaya ilişkin analizim hem nicel hem de nitel araştırma yöntemlerine dayanıyor. Tarafsız kaynaklara dayalı olarak çatışmanın nicel bir değerlendirmesini yapmak için iki araştırma asistanının yardımıyla “Silahlı Çatışma Yeri ve Olay Veri Tabanı”nı (Armed Conflict Location & Event Data - ACLED) kullanarak yeni bir veri seti oluşturdum. Bu bilgiler, bir tarafta Türkiye ve Türkiye destekli güçlerin, diğer tarafta ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) tuttuğu ön cephelerin yer aldığı bölge de dahil Suriye’de sahada gerçekleştirdiğim nitel görüşmelerle desteklendi.
ACLED; çatışma verilerinin toplanması, analizi ve kriz haritalaması konusunda uzmanlaşmış ABD merkezli bir sivil toplum kuruluşudur.
“SMO üyeleri sivillerden çalınan mülkler için çatışıyor”
Çatışmanın hassas ve siyasallaşmış niteliğinden dolayı, doğası gereği tarafsız olan kaynakları kullanmak için her türlü çaba gösterildi. Yani veri tabanı çatışmanın tarafı olan kaynaklardan değil ACLED’i kullanarak oluşturuldu. Çatışmanın her iki tarafından, yani Türk hükümeti ve askeri yetkililerinden veya Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve SDG yetkililerinden gelen resmi açıklamaları kullanmaktan da aynı şekilde kaçındım. Analiz ettiğim ACLED verisi, en yaygın kullanılan mevcut veri setlerinden biridir ve her bir olayın, aktörleri, konumu, zamanı, ölü ve yaralı sayısı ile uygulanan şiddet türü de dahil detaylı açıklamalarını içerir.
Suriye-Türkiye sınır çatışmasıyla ilgili yeni veri kümesini oluştururken ACLED tarafından kaydedilen tüm olayları, her ülke için mevcut en erken tarih olan 1 Ocak 2017’den itibaren indirdik.
Ardından çatışmadaki ilgili aktörleri belirledik. Bunlar arasında TSK olduğu gibi ACLED tarafından ya fraksiyonların isimleriyle (örneğin Hamza Tümeni, Sultan Murat Tümeni, İslam Ordusu, Ahrar’uş Şarkiyye, Ahrar’uş Şam vb.) ya da “Barış Pınarı Operasyonu Kuvvetleri” veya “Türk destekli kuvvetler” olarak tanımlanan SMO ve de SDG ve YPG bulunuyor.
1 Ocak 2017 ile 1 Ağustos 2020 tarihleri arasında ACLED, Türkiye’den Suriye’ye yönelik, Suriye’nin Türkiye tarafından işgal edilen bölgeleri içindekiler de dahil olmak üzere 3,900 saldırı olayını kaydetti. 3 bin 900 olayın hepsini inceledik ve sadece SDG/YPG veya sivilleri hedefleyen saldırılarla ilgilendiğimiz için sivil kayıplar yaşanmamışsa, Türkiye destekli güçler arasındaki iç çatışmaya denk düşen olayları veri setimizden çıkardık.
Ancak, bu tür olaylar sırasında siviller ya da SDG öldürülmemiş olsa da başka şekillerde ciddi zarar görmüş olabileceklerini vurgulamak gerekiyor. Örneğin, Türkiye destekli güçler sık sık sivillerden çalınmış mülkler için çatışıyorlar.
İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ
"Türkiye 60’tan fazla kişiyi Suriye'den zorla alıp tutukladı"
TSK-SMO bölgelerinde kaos ve istikrarsızlık
SMO fraksiyonları arasındaki iç çatışmalar Türkiye’nin işgalinden kaçmış olan sivillerin evlerine dönememelerinin veya dönmeye isteksiz olmalarının ana nedenlerinden biri olan kaos ve istikrarsızlığa katkıda bulunmaktadır. Az sonra aktaracağımız iki olay, toplam olay sayısına dâhil etmediğimiz Türkiye destekli fraksiyonlar arasındaki iç çatışmaların iki örneğini teşkil etmektedir. Her iki olayda da çalınmış mülk için yaşanan çatışmadan siviller açıkça etkilenmiş olsalar da bu tür olayları veri tabanımız içerisinde saymadık. Çünkü bunlarda siviller doğrudan hedef alınmış veya öldürülmüş değillerdi. İlk örnek, Türkiye destekli SMO içerisinde yer alan farklı milisler arasındaki bir iç çatışmadır.
ACLED tarafından kaydedilen olayların hacminin büyüklüğünden dolayı ve metodolojik titizliği sağlamak için her birini ayrı ayrı analiz etme gerekliliği nedeniyle, 1 Ağustos 2020 tarihinden sonra meydana gelen olayları veri setimizden çıkardık. Aşağıdaki olay, her ikisi de Türkiye destekli SMO’nun parçası olan Sultan Murad ve Hamza Tugayı arasında 1 Ağustos tarihinden sonra yaşanmış ciddi çatışmaların örnekleridir.
“6 Eylül 2020’de Sultan Murat Tümeni ile Hamza Tümeni, Haseke ilinin Tel Tamer kırsalında yerinden edilmiş sivillerin mülklerini ele geçirme konusu üzerinden yaşanan anlaşmazlık nedeniyle Kabbur Karacna’da çatıştı. Çatışmalara karşılıklı top atışları da eşlik etti. Çatışmalar sırasında birçok ev yakıldı. Um Şuayfe, Mahmudiye, Anik el-Hava, Kabbur Karacna ve Manah’ta yaşanan çatışmalar, her iki taraftan da bilinmeyen sayıda savaşçının ölümüne neden oldu.”
Türkiye’nin desteklediği grupların kendi içerisinde yaşanan iç çatışmaların olduğu durumlar da yaşanmaktadır. Buna ilişkin şu örneği verebiliriz:
“6 Nisan 2020 tarihinde Türkiye destekli Sultan Murat Tümeni arasında Resulayn (Serêkanîye) şehrinde Barış Pınarı Harekâtı altında faaliyet gösteren iki grup arasında bir çamaşır makinesinin çalınması konusundaki anlaşmazlık sonucu bir çatışma patlak verdi ve dört kişinin ciddi şekilde yaralanmasına neden oldu.”
Sivil ölümlere yol açmayan Türkiye destekli farklı gruplar arasındaki çatışmaları ve aynı grup içindeki iç çatışmaları dışarıda bıraktıktan sonra elimizde toplam 3 bin 572 olay kaldı. Bunların arasında Suriye topraklarındaki Türk işgalini güvence altına almaya yönelik şu eylemler de vardı: Türkiye tarafından gerçekleştirilen devriyeler, Suriye içinde Türk askeri üs veya karakollarının inşası, Türkiye’nin elindeki bölgelerde sokağa çıkma yasağının uygulanması, Türkiye’nin elindeki alanlarda yaşayan sivillerin gözaltına alınması veya tutuklanması ve toprakların şiddet kullanılmadan el değiştirmesi. Bu tür olaylar da uluslararası hukuku ya da insan hakları hukukunu ihlal edebiliyor olsa da veya sivillerin keyfi gözaltı durumlarında olduğu gibi insan hakları ihlallerini içeriyor olsa da karşılaştırmanın mümkün olduğunca doğru kalmasını sağlamak için bunları da son toplamımızdan çıkardık.
2017-2020’de Rojava’ya 3 bin 319 saldırı
SDG/YPG Türkiye içinde toprak kontrolüne sahip değil; bu nedenle de sınırın Türk tarafında karşılaştırma yapılabilecek böyle olaylar yok. Bu nedenle Türkiye’nin Suriye topraklarını işgalini güvenceye almaya yönelik bu tür olayları da eledik. Böylece karşılaştırmamız sistematik bir şekilde sadece sivilleri veya karşı tarafın güvenlik güçlerini etkileyen saldırılarla tanımlanır hale geldi. Bu tür olayları da dışarı çıkardığımızda Türkiye veya Türkiye destekli güçlerin SDG’yi veya sivilleri hedef alan toplam saldırı sayısı 3 bin 319’a düştü.
Hakan Fidan: PKK ve YPG'nin kontrolündeki tüm tesisler artık meşru hedef
YPG/SDG’den Türkiye’ye 22 saldırı
Daha sonra, sınırın Suriye tarafından Türkiye’ye yapılan saldırıların analizine geçtik. Aynı dönem boyunca (1 Ocak 2017’den 1 Ağustos 2020’ye kadar) ACLED, SDG/YPG tarafından Türkiye’ye yönelik sınır ötesi saldırılara ait sadece 22 olay kaydetti. Bunların 10’unu bağımsız kaynaklarla doğrulayamadık. Yani sadece 12 olayı güvenilir-inandırıcı kabul edebildik.
Ayrıca bu 12 olayın hepsi Türkiye, Ekim 2019’da “Barış Pınarı Harekatı”nı başlattıktan sonra meydana geldi. Ekim 2019’dan önce Suriye’den Türkiye’ye yönelen sınır ötesi olaylar sadece Mart 2019’da kaydedilen dört dron olayıyla sınırlıydı.
ACLED bu olaylarda her biri de AKP iktidarına yakın olan Anadolu Ajansı, Daily Sabah ve SETA’yı kaynak olarak belirtmektedir. Atıf yapılan haberleri kontrol ettiğimizde, haber dilinin çok benzer olduğunu ve hepsinin tek bir kaynağı referans gösterdiğini gördük. Bu olayları bağımsız kaynaklarla doğrulayamadık. Elbette bu olaylar gerçekleşmiş ancak önemsiz görüldükleri için geniş çapta haberleştirilmemiş de olabilirler. Örneğin, Anadolu Ajansı tarafından rapor edilen dört dron olayı hiçbir can kaybına yol açmamış. Bu olayların hiç yaşanmamış ve Türk müdahalesini haklı çıkarmak için Erdoğan yanlısı medya tarafından uydurulmuş veya abartılmış olma olasılığı da var.
Kısacası, veriler Türkiye’nin 2018 ve 2019’daki Suriye müdahalelerinin yanıltıcı bilgilere (dezenformasyon) dayandığını gösteriyor. Suriye içindeki SDG veya YPG tarafından Türkiye’ye yönelen gerçek bir tehdit yoktu. ACLED verilerine dayalı analizim, o dönemde sahadaki en yüksek rütbeli ABD’li diplomat olan Büyükelçi William Roebuck tarafından da doğrulanıyor.
Ocak 2020 sonrası döneme dair verileriniz var mı? Son üç yıldaki durum nedir?
Evet, bu konuda çalışıyorum ancak henüz yayımlanmaya hazır değil.
BM raporunda Türkiye'nin sivillere SİHA saldırıları yer aldı
(RT/VC)