*Bahçeli, Kürt meselesinin çözümünü milli çıkar olarak tanımladı ve haklı bir şekilde bu sorunun çözüme kavuşmasının önemine dikkat çekti.
* Kürt meselesinin çözümü, Türklerin barış istemesiyle mümkün.
* Erdoğan ve Bahçeli’nin, tarihe 100 yıllık sorunları çözen liderler olarak geçme fırsatı var.
Tespitler, Akdeniz Kadın Arabulucular Türkiye Anteni Üyesi Dr. Esra Elmas’tan. Elmas'la Devlet Bahçeli'nin "Öcalan gelsin Meclis'te konuşsun" çıkışı sonrasındaki gelişmelere dair konuştuk.
Milliyetçi bir lider olarak Bahçeli’nin bu kadar radikal sayılabilecek bir çıkış yapması sizce tabanında nasıl bir karşılık buluyor? Milliyetçi kitleler böyle bir değişime hazır mı?
Ekim’den bu yana yapılan kamuoyu yoklamaları Milliyetçi tabanının bu çıkışa sanıldığı gibi büyük bir olumsuz tepki göstermediği yönünde. Bahçeli mealen bu sorununun çözülmesi milli çıkardır dedi ve aslında haklı da.
Bugün kendine milliyetçi diyen birinin ülkenin 40 yıldır her türlü kaynağını yiyip bitiren bu soruna bir çözüm istemesi gerekir. Zaten MHP geleneğinde de bu konuda barış hizmet edecek miras yok değil.
Şu anda da MHP çalıştaylarla tabanını bu sürece hazırlıyor… Bence zaten Kürt meselesinin çözümü Türklerin barış istemesiyle mümkün.
“Bahçeli ben ‘engel değilim’ demiş oldu”
Milliyetçi bir partinin liderinin bu tür bir barış sürecine öncülük etmesi, siyasi tarihte nadir rastlanan bir durum. Sizce bu tür bir liderlik barış süreçlerine avantaj mı sağlar, yoksa risk mi taşır?
Çok nadir bir durum değil aslında. Savaşanlar barışıyor sonuçta. Bunu geçtiğimiz ay yazdım Perspektif için. Güney Afrika’da Mandela ile barışı getiren liderden biri De Klerk ve De Klerk ırkçı rejimin son devlet başkanı.
Görev süresinde beyaz azınlığın yönetimini sonlandırmak ve Nelson Mandela'nın serbest bırakılması için mücadele eden siyah Güney Afrikalılara karşı yoğun bir şiddet uygulayan da O; ülkenin bir iç savaşın eşiğinde olduğunu ve geri dönülmez bir yıkıma doğru sürüklendiğini fark ettiğinde, meseleyi yalnızca güvenlik odaklı bir yaklaşımla çözemeyeceğini, bu durumun Beyaz Güney Afrikalılar için daha yüksek bir maliyet doğuracağını görerek, ülkedeki ırkçı rejimin sona ermesine yol açacak süreci başlatan kişi de O.
Bir diğeri Kolombiya… Kolombiya ve Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasındaki 52 yıllık çatışmayı sonlandıran barış anlaşmasını imzalayan ve 2016’da Nobel Barış Ödülünü alan Juan Manuel Santos, 2006-2009 yıllarında Milli Savunma Bakanı olduğu dönemde FARC’a karşı düzenlenen en sert askerî harekâtların talimatını bizzat veren kişiydi ve lakabı bu yüzden “şahin” idi.
Yani en milliyetçi liderlerin Bahçeli gibi bir çıkış yapması aslında tarihte örnekleri olan bir durum. Burada mesele şu: Bu çıkışı Bahçeli’nin yapması bence çok değerli ve zaten bu süreci sırtlanıp götürecek olan Bahçeli değil. O ben engel değilim demiş oldu. Az önce söylediğim gibi bundan sonra sürece kim sahip çıkarsa süreç onun olacak. Hep bir sahip çıkılırsa herkesin olacak.
“Kimse barışı tek başına yapamaz”
Erdoğan’ın geçmişteki çözüm süreci çabalarını överken son yıllarda değişen politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu iktidarın barışa yönelik yeni bir süreç başlatma şansı var mı?
Erdoğan’ın Kürt meselesi konusundaki çabaları da dahil genel olarak ilk 10 yılında AB uyum süreci rüzgarının da etkisiyle yaptıklarını (azınlıklar, Ermeni meselesi, Alevi meselesi vb) çok ezber bozucu buluyorum ve o dönemdeki performansıyla Türkiye’nin en birleştirici liderlerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Kürt meselesine gelince, uzun yıllar güvenlikçi bir paradigma eşliğinde bir “terör sorunu” olarak muamele gören konu, 2000’li yılların başında yeni iktidara gelen AK Parti yönetimi tarafından, o güne kadar alışılmadık bir biçimde ele alındı. Türkiye’nin 1999’da aday ülke olarak kabul edilmesiyle ivme kazanan AB sürecine bağlılık göstererek ve “muhafazakâr demokrat” bir siyasi çizgi benimseyerek AK Parti, İslami hareketin içinden gelen ve o dönem “demokrasi” idealini en yüksek sesle dile getiren parti olarak, 2000’li yılların ilk yarısında, o güne kadar ülkede tabu sayılan pek çok konuda demokratikleşme yönünde bir değişim vaat eden çok önemli siyasi kararlar aldı ve özellikle Kürt meselesi konusunda hatırı sayılır bir mesafenin kaydedilmesini de sağladı.
2000’lerin başında, bugünkünden farklı olarak medya, yargı, bürokrasi ve ordu desteğinden yoksun olan AK Parti’nin lideri ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmada “Kürt sorunu benim de sorunumdur” diyerek Türkiye tarihinde, ülkede yıllardır yaşanmakta olan problemin adını koyan ilk siyasetçi oldu.
Erdoğan’ın “Kürt sorunu” tanımını kullanması ve “Benim de sorunumdur” demesi, konuşmasına bölge halkı ve Türkiye açısından tarihi bir nitelik kazandırdı. Gelen tepkilere rağmen Erdoğan Kürt meselesine dair yaklaşımını farklı yollarla da olsa ortaya koyan adımlar atmaya devam etti ve ülkede Kürt meselesi bağlamında çeşitli dönüm noktaları yaşandı.
Erdoğan’ın ikinci 10 yılı, ilk 10 yılın bu demokratik mirasının adeta altının oyulduğu yıllar oldu. Bu konuda eleştirel olmak bir maharet değil, çünkü Türkiye’nin son 10 yılının biriken sorunları bir ilkokul öğrencisinin bile kolayca tespit edebileceği bir yığın haline geldi artık.
Erdoğan’ın biriken bunca soruna rağmen halen iktidarda olmasınınsa bence iki temel nedeni var: 1. Daha ikna edici bir siyaset alternatifi yok, ülkenin sorunlarını çözerim konusunda halkı ikna edebilen ne bir lider ne de bir siyasi hareket hala çıkmadı 2. Yeni, kurucu bir siyaset ve ikna edici bir lider yahut hareket çıkmadıkça yakın tarihte bunu yapabilen ve bunca olaydan kazanarak çıkan bir lider olarak Erdoğan hala birinci tercih. Çok da güçlü bir lider. 23 yıldan bahsediyoruz. Bu 23 yılda tek bir Erdoğan’dan bahsedebilir miyiz? Erdoğan’ın 23 yıllık iktidarında farklı koşullara göre şekillenen ve bunlara uyumlanan farklı yüzlerini gördük. Hangi Erdoğan ile barış yapabiliriz diye sormak daha doğru bir soru olabilir. Erdoğan’ın son derece pragmatik bir lider oluşu ve birbirine 180 derece zıt siyasetleri yürütebilmek ve insanları ikna edebilme kabiliyeti onun en önemli avantajı.
Ama bir kez daha söyleyeyim. Kimse barışı tek başına yapamaz. En güçlü liderin dahi gücü bir yere kadar. Barışı kim sahiplenirse barış onun(da) işi olur. Mesela barış yapma işini Erdoğan’a ya da bu iktidara teslim etmekte çekincesi olanların en önde bu süreci sahiplenmesi ve takip etmesi gerekir.
“Barış fikrine en dirençli olan kesimleri barışa ikan etme kapasiteleri var”
Erdoğan ve Bahçeli’nin ittifakı, Kürt meselesinin çözümüne nasıl bir fırsat ya da engel oluşturabilir? İttifakın bu konuda avantajları ve dezavantajları nelerdir?
İktidarlar. Güçlüler. Milliyetçi muhafazakar kesimin güçlü temsiline sahipler. Bu muhtemel bir çözüm siyaseti için çok güçlü bir avantaj. Ve AK Parti iktidarının ve çözüm sürecinin yaşandığı ilk yıllardan farklı olarak bugün devletin içinde iktidardan farklı hareket etme kapasitesine ve iradesine sahip farklı aktörler yok.
Erdoğan iktidarı ve Cumhur İttifakı toplumu mobilize ete kapasitesine sahip güçlü bir iktidar. Bu, bu denli hassa ve zor bir meselesi çözme sürecinde büyük bir avantaj.
Barış fikrine en dirençli olan kesimleri barışa ikan etme kapasiteleri var. Bunu gündelik kısa çıkarları için heba ederlerse, memleketin zamanına, insanına yazık ederler… Ve hem Erdoğan hem de Bahçeli artık yaşları itibariyle de bundan 10 ya da 20 yıl sonra nasıl oldukları anılmak istiyorlar? Nasıl bir miras bırakacaklar geriye? Türkiye’nin 100 yıllık sorunlarını çözen liderler olarak mı tarihe geçecekler yoksa dar çıkarlar uğruna ülkeyi feda mı edecekler? Verecekleri karar, geriye nasıl bir miras bırakacaklarını doğrudan etkileyecek.
En önemli dezavantaj iktidarın son 10 yıldır ürettiği siyasal eksen ve bunun yarattığı alışkanlıklar. Güvenlik eksenli paradigma demokrasi ve siyaset talebini de arzını da azaltmış durumda. Bu da ciddi bir dezavantaj.
“Medyanın tarafsız haber yapması da önemli”
Sizce Kürt meselesinde barış ve çözüm için en ideal strateji nasıl oluşturulabilir? Toplumun, medyanın ve sivil toplumun bu süreçteki rolü ne olmalı?
En ideal strateji diye bir şey yok aslında. Neye göre, kime göre ya da ne zaman için ideal bir strateji tanımlayacağız. Dün ideal olan bugün değil çünkü hem çatışmalar hem toplumlar koşullara göre sürekli değişiyor. Bu ortak akılla, müzakere ile sürekli üstüne yeniden düşüneceğimiz bir yol.
Barış bir barış anlaşması imzalandığında tesis edilen bir şey değil örneğin. Bir barış anlaşması barış inşasının sadece ilk aşamasının önemli bir durağı. Kuzey İrlanda bunun en iyi örneği. 1994’te imzalanan bir barış anlaşması ve 31 senedir insanlar hala barışın tesisi için çalışıyorlar.
Medyanın tarafsız haber yapması dahi ayrıca bir misyon gerektirmeksizin barış kültürüne büyük hizmet olur ama bu durumdan çok uzağız. Sivil toplumun ise siyasi kamplaşmaların parçası olmadan ve sadece sorunlara dikkat çeken bir yerden – bu çok önemli elbette- kendini aktif çözüm üreten konumlandırmaya ve aktörlüğe taşıması çok şeyi değiştirebilir.
Öcalan’ın dediği
Ne olmuştu?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin 26 Kasım'daki grup toplantısında, "İmralı ile DEM grubu arasında yüz yüze temasın yapılmasını bekliyoruz" dedi.
Bahçeli'nin bu çağrısına DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da grup toplantısında, "Tülay başkanla birlikte hem Sayın Öcalan gerçekten bu süreçle ilgili ne düşünüyor görmek duymak istiyoruz hem de barış sürecine eş başkanları olarak katkıda bulunmak istiyoruz. Gidip Sayın Öcalan’la görüşerek bu ülkenin barışına katkı sağlamak istiyoruz. Hodri meydan" sözleri ile yanıt verdi.
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit de partinin 26 Kasım'da Adalet Bakanlığına yaptığı resmi başvuruyu duyurarak "Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan'ın, Sayın Abdullah Öcalan ile görüşme yapmak için resmi başvurusu Adalet Bakanlığı’na iletildi. Kürt sorununda demokratik çözüm ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için DEM Parti olarak her türlü katkıyı sunmaya hazırız" dedi.
AKADEMİSYEN ESRA ELMAS YANITLADI
Kürt meselesi çözülmeden yeni bir siyaset mümkün mü?
(EMK)