Siyaset bilimi uzmanı, Dr. Dinçer Demirkent ile yeni Anayasa tartışmalarını konuştuk.
Demirkent’e, iktidar blokunun bugüne kadarki icraatları gözönüne alındığında, bizi nelerin beklediğine dair öngörülerini ve neden tam da bugün Anayasa tartışmasının açıldığını sorduk.
Dinçer Demirkent, hem Anayasa hem de diğer kanunlar ve bunlara dair açıklamalar ışığında, iktidarın ve ortaklarının izlediği siyaseti ve bu tartışmaların arka planındaki amaçlarını değerlendirdi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu konuşmasıyla tartışmayı başlatmıştı: “Her kim 'bu ülkede yeni reforma ihtiyaç yoktur' derse o kişi Türkiye'den de dünyadan da toplumdan da bihaberdir. Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir.”
Ancak yetkililer veya siyasetçiler, yeni Anayasa çalışması olup olmadığına dair başka bir bilgi paylaşmadı.
“Oyunun kuralları rejimin bekasına ayarlandı”
Kriz ve salgın gündeminde bu yeni Anayasa tartışması nereden çıktı? Ufukta seçim mi var?
Ufukta seçim mi var, sorusunu bir genel parantez olarak düşünelim. Çünkü, seçim meselesi, dünya ölçeğinde yaşadığımız demokratik gerilemenin sınır çizgisi. Türkiye’nin de dahil olduğu otoriter rejimler bakımından seçimler, uzun bir süredir plebisitler olarak gerçekleşti, bir kişi oylandı. Politikalar, vaatler seçimin konusu olmaktan çıkarılarak devletin, iktidarın bekası, “yedirmeyiz” gibi söylemler seçimlerin merkezine oturtuldu. Oylanan da bunlar oldu.
Tabii rejimin niteliği dönüştükçe, otoriterleştikçe ve şahsileştikçe buna paralel olarak seçimi düzenleyen kurum ve mekanizmalar da dahil olmak üzere oyunun kuralları sürekli otoriter rejimin bekası adına değiştirildi, ayarlandı. Çeşitli yollarla: İstanbul seçiminde denemesi yapılan iptal; yerel seçim sonrası kayyumlardan, Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim öncesi yayımladığı kuralları seçim sonrası uygulamamasına; seçimlerden hemen önce iktidarın yararına bir ittifak yasasının çıkarılmasına kadar.
“Seçim kurumu bizzat savaş alanının kendisi”
Yani hem kurallar, kurumlar hem de kişiler seçimlerin de demokratik niteliğini ortadan kaldırmak için kullanıldı. Seçim iktidarın demokratik ve barışçıl biçimde değiştirilmesinin demokratik aracı olmaktan çok zaten anti demokratik yöntemlerle idare edilen bir rejime demokratik meşruiyet sağlayan çelişkili bir sınır haline geldi. Seçim kurumu bizzat savaş alanının kendisi. Çünkü bu sınır aşıldıktan sonra artık siyasal partilerin de içinde olduğu demokratik kurumların da bir anlamı kalmayacak, demokratik toplumun diğer araçlarına yapıldığı gibi.
Böyle düşündüğümüzde yeni Anayasa iddiasını da seçim kurumu üzerine yapılacak savaştan bağımsız ele alamayız.
“Seçimin yaklaştığını söyleyebiliriz”
Fakat dikkatinizi çekmek istediğim şu, seçimle oy devşirmek, örneğin Kürt seçmeni ikna etmekle sınırlı değil bu, yukarıdaki strateji kapsamında (mevcut rejimin sürmesi, güçlenmesi) belki bunları da kapsayacak bir taktikler bütününü düşünmeliyiz.
Örneğin Bahçeli’nin sürekli tekrarladığı seçim kanununun, siyasal partiler kanununun değişmesini de böyle yorumlamalıyız. Dolayısıyla Anayasa tartışması açıldığına göre seçimin yaklaştığını da söyleyebiliriz. Zira seçimsiz 2023’e kadar meşruiyetini her geçen gün kaybeden bu düzenin yürütülebileceğini sanmıyorum.
Ama ayarlanmış bir seçime muhalefetin bu kadar güvenmesi anlaşılır değil. Dolayısıyla seçimin kurumsal alanında, yani kural ve kurumların dönüştürülmesindeki savaşta iktidarın tek kale maç yapmasına yapılacak müdahale, siyasal kampanya kadar, belki ondan daha önemli duruma geldi.
“Siyasal rejimlerin değişimi o kadar kolay değil”
İktidar blokunun bugüne kadarki icraatlarına baktığımızda, yapacakları Anayasa hakkında öngörüleriniz ne olur? Yani, isteyip de yapamadıkları, bir adım daha ileri götürmek istedikleri daha ne olabilir?
İstedikleri de yapamadıkları bir şey var mı, sorusu yanıltıcı bir soru olur. Yakın bir örneği var. 2017 Anayasa değişikliği öncesinde tek başına iktidar olan ve 2014’ten beri seçilmiş cumhurbaşkanı olarak partisini yöneten Erdoğan, partili başkanlığı anayasallaştırarak da bunu yapabilirdi. Fakat yeni bir rejim kurdu. Bununla birçok iş gördü.
Örneğin, Kürt partilerinin hükümetlerde yer almasını imkansız kılan bir barajı, 7 Haziran 2015’te aşılmış 12 Eylül’ün yüzde on barajının yerine yerleştirdi.
Fakat siyasal rejimlerin değişimi o kadar kolay değil. Siyasal kültürden, parti yapılarına, hatta bilgilerin oluşturulma ve aktarılma biçimlerine kadar birçok unsur siyasal rejimin içinde yer alır. Medyanın tektipleştirilmesini, bugün Boğaziçi’nde olan dahil üniversitelerde girişilen fetih hareketlerini rejim değişikliğinden bağımsız düşünemeyiz.
Türkiye’de Erdoğan rejiminin hala aşamadığı eşikler var. Bu anayasa tartışmasının çekirdeğinde de –yani ne kadar süslü öneriler olursa olsun belirleyici çekirdekten bahsediyorum- bu eşik olacak.
Dinçer Demirkent hakkında
Dr., Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı, Ayrıntı Dergi yayın kurulu üyesi.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nden 7 Şubat 2017 tarihli KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye'nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştı.
“Bir Devlet İki Cumhuriyet / Türkiye'de Özyönetim ve Merkeziliğin Anayasal Dinamiği” adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan; Murat Sevinç ile birlikte hazırladıkları “Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası: 1921 Anayasası ve Tutanakları” İletişim Yayınları’ndan yayımlandı. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konularında çalışıyor. (AS)