Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM) bugün Diyarbakır’da bir otelde düzenlediği “Kürtler ne yapmalı?” başlıklı panelde konuşan akademisyen Dr. Cuma Çiçek, 28 Mayıs seçimleri sonrası ve Kürt meselesine dair detaylı bir değerlendirme yaptı.
"15 Temmuz'dan bu yana devlet krizi var"
Çiçek'in yaklaşık 45 dakika süren konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Devlet içinde kriz: Türk siyasetinden ya da Türkiye'deki Kürt itirazının içinde bulunduğu bağlamdan başlayalım ve biraz devletten bahsedelim. Ben 2010 Anayasa referandumundan bu yana bir devlet krizinin olduğu kanaati içerisindeyim. 2010 yılındaki Anayasa referandumunun ardından darbe girişimi, 15 Temmuz darbe girişimi, ardından 2017’deki yeni sisteme geçiş ve belki bu son seçimlere kadar aslında devlet krizini sürdüğünü söylemek mümkün. 28 Mayıs seçimleriyle birlikte bu kriz aşılma yoluna girmiş gibi görünüyor.
Ben bu krizin üç temel çatışmaya dayandığını düşünüyorum. Bunun bir tanesi İslamcı hegemonyanın iki ana kanalı arasındaki krizdi. Kastettiğim Gülen örgütüyle milli görüş hareketinin yenilikçi kanadı olan AK Parti iktidarı arasında 2010 sonrasında ortaya çıkan kriz.
İkincisi İslamcı hegemonya ile geleneksel seküler-milliyetçi aktörler arasındaki çatışmadan bahsetmek gerekir. Özellikle 2010 sonrasında bu ikisi arasındaki ilişki bir muhalefet ilişkisinden çıkıp büyük oranda bir düşmanlık ilişkisine dönüştü.
Ve bu iki kavga, bu iki kriz devam ederken bir üçüncü krizi başladı. O da Kürdistan krizi. Suriye Kürdistan bölgesinde bir defakto askeri ve idari nitelikte yönetimin ortaya çıkışı, yine Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki bağımsızlık referandumu Türkiye’de bir beka sorunu olarak algılandı ve devam eden devlet krizini besledi.”
Kürt Meselesi: Ankara'daki rejim inşasını her zaman kullanışlı bir araç oldu Kürt meselesi. Çok özetle söylersem politik alanda Kürt çatışması bir otoritelik kaynağı, ekonomik alanda ise bir eşitsizlik kaynağı olarak işlev gördü. Oysaki bunun tersi olabilir. Kürt barışı siyasi alanda demokratikleşme, ekonomik alanda eşitlik kaynağı olabilir, bu konuda değerlendirilebilir.
İslamcı siyaset: 28 Mayıs seçimlerinde Erdoğan her ne kadar kazansa da, son yıllarda seküler milliyetçi bir devlet restorasyonu olduğu kanaati içerisindeyim. Bu seküler milliyetçilik restorasyon sürecinin 28 Mayıs'ta sona ermenisini bekliyordum açıkçası. Orada yanıldığımı belirtmek isterim. Seçimler beş yıllık bir alan yarattı şu an İslamcı siyasete, yeni bir fırsat penceresi sundu. Seküler-milliyetçi restorasyon süreci İslamcı siyaseti dönüştürerek içerebilir ya da İslamcı siyaset bu dönemde yeniden toparlanıp yeni bir rol inşa edebilir.
Kürtler açısından 28 Mayıs seçimleri: Kürtler açısından ise durum şu. Üç kayıptan bahsetmek gerekir. Birinci kayıp, Kürt sokağındaki umut ve güven kaybı. Doksanlı yıllarda, kırk günlük gözaltı süresine rağmen insanlar mobilize olmaktan çekinmiyorlardı. Burada cesaret kavramına başvurabiliriz. Cesaret korkmamak değildir, korkarsınız. Ama korkmanıza rağmen yapmanız gereken bir şey vardır ve bunu yaparsınız.
Şimdi korkuya rağmen insanları adım atmaya yönelten esasında iki temel duygudan biri umut, diğeri güven. Bir şeyleri koruma ya da bir şeyleri değiştirmeye dair umudunuz varsa genelde cesaret gösterirsiniz. İkinci olarak da kişisel sınırlarınızı bildiğiniz için bir kolektif aktöre ya da kolektif aktörlere bir güveniniz varsa harekete geçersin. Bu kolektif aktör bazen Diyarbakır halkıdır bazen tüm Kürtlerdir, bazen Türkiye’deki demokrasi hareketidir.
İkinci kayıp olarak kurumsal altyapıdan bahsedebilirim. Özellikle kayyumlarla birlikte ana-akım Kürt hareketi toplumsal mobilizasyonu sağlayan formel ve enformel kurumsal ağlarını önemli oranda kaybetti.
Son olarak, toplumsal destek kaybından bahsetmek gerekir. Çözüm Süreci’nde %13’ü aşan HDP, son seçimlerde ortalama dört seçmeninden birini kaybetti.
Kürt siyasetini yeniden inşa etmek: Bu noktada Kürt alanında siyaseti yeniden inşa etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Benim görebildiğim kadarıyla en önemli inşa ihtiyacı siyasi öznelliğin yeniden inşası. HDP, Kürt meselesinin ana çözüm alanı ve aktörü olarak konumlanabilecek mi? PKK’nin silah bırakmasından Kürt meselesinin siyasi çözüm çerçevesine kadar her konuda merkez bir aktör olarak konumlanabilecek mi? Bu sorular önemli. Yine siyasi söylemin yeniden inşası ve Kürt meselesinin çözümü konusunda daha net bir siyasi program ihtiyacı var. İttifak siyasetinde de görüldüğü kadarıyla bir yenilenmeye ihtiyaç var. TİP ve CHP ile kurulan ilişkilerden öteye daha geniş anlamda bir ittifak siyasetinin inşası nasıl sağlanacak? HDP sadece Kürt alanı ve Türkiye ölçeğinde değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde de ittifaklarını yeniden tamamlamalı.
Son olarak, siyasal alanın yeniden inşasından bahsetmem gerekir. Bu noktada özellikle siyasetin bir temsil alanından öteye bir inşa alanı olarak kurulmasına ihtiyaç var. Bu anlamda siyasi partilerden öteye siyaseti toplumsallaştırma, sivil demokratik alanı genişletmek, muhalefet odaklarını güçlendirmek, siyaseti yerelleştirmek gibi alt başlıklardan bahsetmek mümkün.
Türk Sokağı’nı demokratikleştirmek: Türk sokağına liderlik etmek Kürt siyasetinin yüklenebileceği bir yük değil. Ağır bir yük. İkinci olarak operasyonel düzeyde yapabileceği bir iş de değil. Dolayısıyla Türk sokağında bir sosyal demokrat odağının ortaya çıkışını ana-akım Kürt hareketi destekleyebilir, katkı sağlayabilir. Ama ona liderlik etmek gibi bir misyonu yerine getirmesi çok zor.
Kürtler açısından Türk Sokağı: Türkiye'de bu meseleyi sınır içerisinde ve şiddet dışı yöntemlerle çözeceksek, -çatışma kuramının bize öğrettiklerini dikkate alırsak- büyük çoğunluğu milliyetçi olan Türk Sokağı'nın ihtiyaçlarını görmek zorundayız Kürtler olarak. Türk sokağının ihtiyacı ne? Burayla sürekli bir çatışma halinde ilerleme şansımız yok. Çünkü bu çatışmanın herkese maliyeti var. Dolayısıyla kendi ihtiyacıyla birlikte Türklerin de ihtiyacını gören, bu ikili ihtiyaca aynı anda cevap veren yol ve yöntemler bulmak gibi büyük bir imtihan var önümüzde.
Burada da benim kişisel önerim rasyonel olan seçenekler inşa etmek. Kürtlerin barış ihtiyacının, kendisini yönetme ihtiyacının ya da gücü iktidarı paylaşıma ihtiyacının Türk sokağının da yararına olabileceğini gösterebilecek yol ve yöntemler, siyasal söylemler, araçlar geliştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Bu da ciddi bir imtihan.
Panel, öğleden sonra da devam etti.
(EMK)