Fotoğraf: expatica.com
Türk Hava Yolları'nın (THY) İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin iştiraklerinden biri olan Hamidiye Su'yu artık kullanmayacağının ortaya çıkması üzerine aradığımız su ve iklim aktivisti, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi öğretim görevlisi Dr. Akgün İlhan, Türkiye'de de suyun kâr edilebilecek bir ürün olarak görüldüğünü belirtiliyor.
"İstanbul'un suyu gerçekten temiz. Yüzlerce noktada bunun kontrolü yapılıyor. Fakat İstanbul'un suyu oldukça klorlu ve içilebilir bir tadı yok. İnsanlar bu nedenle ambalajlanmış sulara yöneliyor. Artık bunun önüne geçip İstanbul'un suyunu içilebilir yapmalıyız" diyen Dr. İlhan'ın değerlendirmeleri özetle şöyle:
TIKLAYIN - Belediye Başkan Adayları İçme Suyu Konusunda Bize Ne Vaat Ediyor?
TIKLAYIN - "Su Hakkı Anayasal Güvenceye Alınsın"
"Temiz suya erişim temel haktır"
"Temiz suya erişebilmek temel bir haktır. Musluklardan içilebilir nitelikte su akması, temel ihtiyaçlara yetecek miktarda suyun ücretsiz verilmesi şüphesiz tüm insanlığın talebi. Türkiye’de su, kâr sağlanacak bir ürün olarak görülüyor.
Bir yanda ambalajlı su satan şirketler var diğer yanda ise çeşmeden akan su. Ambalajlı sularda hemen hemen hiçbir kontrol yok. Bu şirketlerin kar elde etmek için yapamayacağı hiçbir şey yok ve denetim de yok açıkçası. Hemen her gün damacana ya da pet şişe satan markaların kirlilik haberleriyle karşılaşıyoruz.
“Ben içtim hiçbir şey olmadı"
Öte yandan da İSKİ gibi herkesin gözünün üzerinde olduğu bir kurum var. Her ne kadar özel şirketlerden bir farkı olmasa da 17 milyonluk bir şehrin suyunu sağlamakla görevlendirilmiş bir kurumdan söz ediyoruz. Siz olsanız hangisine güvenirsiniz?
İstanbul’un suyu içilebilir mi sorusuna gelirseniz, ben içtim. Hiçbir şey de olmadı. Ama suyun lezzetinde sıkıntı var. Su klor aşırı derecede koktuğu için ve klor tadı geldiğinden bu su içilebilir değil.
"İnsanların akan suya güveni kalmadı"
90’lı yılların ilk yarısında İstanbul genelinde başlayan su kesintisi problemleri İstanbul Belediye Başkanlığına Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesiyle çözüldü. Bunun için İstanbul’un batısında yedi baraj yaptılar. Ama diğer problemler çözülemedi. O dönem insanların musluktan akan suya o kadar güveni kalmadı ki küçük küçük damacanayla su satan işletmeler türedi her tarafta. Belediye de bunun önüne geçemediği için bunu yasallaştırma yönünde adım attı. İçme suyunun paketlenmesine giden düzen böylece kurulmuş oldu. Şimdi de bu kurulu düzeni yıkmak oldukça zor.
"Mikro plastik kirliliği had safhada"
İnsanlar belediyenin suyunu içilebilir bulmadığı ve güvenmediği için ‘Ben suyumu dışarıdan para vererek alırım’ diyor ama hâlbuki mikro plastik kirliliği had safhada. Sular plastik şişelerin içerisinde durdukça, güneşe, ısıya maruz kaldıkça, suya mikro ve nano plastikler salınıyor ve biz bu suları içiyoruz.
Bu plastiklerin bir kısmı vücudumuzda kalıyor. Bu hem insan sağlığını tehlikeye atan hem de çevre kirliliğini arttıran bir unsur. Plastiğin Türkiye’de yalnızca yüzde 2 dönüştürülüyor. Kaldı ki geri dönüşümü yapılan ürünlerin sonsuz döngüde geri dönüşümü mümkün de değil.
Almanya örneği
Almanya Berlin’de musluktan akan su içilebiliyor. Berlin’in su kaynağı yer altı suları ve bu şehir yüzde 90 oranında içme suyunu kendi şehrinden karşılıyor. Yani bir başka değişle neredeyse su anlamında kendine yeten bir şehir Berlin. İstanbul’da ise suyun neredeyse yarısı dışarından geliyor.
Almanya’da klor kullanılmıyor. Su doğal yöntemlerle filtre ediliyor. Çünkü su tutan bir ekosistem oluşturmuşlar. Su kaynaklarının etraflarını hep yeşil tutmuşlar. Bizde ise tam tersi. Ne toprak kalmış, ne bitki. Gri altyapı dediğimiz sisteme geçmişiz artık biz.
Yağmur yağdığında yağmurun toprağa değmesi ve aşağıya inmesi lazım. Geçirimsiz yüzeyler yaparsanız döngüyü sekteye uğratmış olursunuz. Biz Düzce’nin suyunu alıyoruz 185 kilometre öteden İstanbul’a getiriyoruz.
Ayrıca bizim çeşme sularımız oldukça klorlu. Çünkü klor ucuz. Bu şekilde temizleme en ucuz ve eski yöntem. Basıyorlar kloru ve su içilmez hale geliyor.
"Tek bir belediyenin mücadele etmesi zor"
Bu suların içilebilir hale getirilmesi gerekiyor. Ben vatandaş olarak istiyorum ki nasıl Almanya doğal yöntemlerle bu suyu filtre ediyor ya da Stockholm’de ultraviyole ışınlarla suyu temizliyorlar, kloru neredeyse hiç kullanmıyorlar ve suyu içilebilir düzeye getiriyorlar bizde bunu talep etmeliyiz.
Tek bir belediyenin ambalajlı su şirketleriyle mücadele etmesi çok zor. Bununla alakalı kanunlar çıkmalı, tabandan bununla ilgili bir talep gelmeli. Daha içilebilir bir suya erişim için yatırım yapılmalı. Bu sağlanabilir. Herhangi bir ambalajlı su şirketi suyu içilebilir bir lezzete getirebiliyorsa koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bunu yapabilir."
Dr. Akgün İlhan hakkındaÖğretim görevlisi, araştırmacı, radyocu ve aktivist. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı'nı bitirdi. İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü'nde tüm dünyada 100'den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı "Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji" adlı bir projeyi yürüttü. 2005'te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü'nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile 2010'da tamamladı. Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya'da Eco-union adlı STK'da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası'nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazdı. Ayrıca "Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye'de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler" (2011) adlı kitabın da yazarı. Açık Radyo'da önce Su Hakkı'nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcılığını yaptı. Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü'nde "Çevre ve Turizm" ile "Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik" adlı lisans dersleri vedi. Şu an ise Mercator-IPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi'nde çalışmalar yürütüyor. |
(HA)