Fotoğraf: Gökhan Balcı / AA
"10 yaşındayım, bir süre okula gittim, Türkçe biliyorum ama annem bilmiyor, annem, teyzem ve iki kuzenimle Ankara’dan dün geldik. Çok soğuk, yiyeceğimiz bitti. Evlerimizi kapatıp geldik bu yüzden geri dönemeyiz."
10 yaşındaki bir Afgan çocuk, kendisiyle görüşmeye gelen İnsan Hakları Derneği'nden gelen heyete böyle anlatıyor kendisini...
İnsan Hakları Derneği'nin İstanbul ve Çanakkale şubesi üyelerinden oluşan iki ayrı heyet 29 Şubat ve 1 Mart’ta Kapıkule, Pazarkule, Bosnaköy ve İpsala sınır kapıları ile Ayvacık ve Assos bölgelerine giderek, 28 Şubat'tan beri Avrupa'ya geçmeyen çalışan mültecilerle görüştü. Heyetler, görüşmelerini, izlenimlerini ve önerilerini raporlaştırarak kamuoyuyla paylaştı.
İnceleme sonrası hazırlanan raporda mülteci anlatımlarına, heyetlerin izlenimlerine ve önerilere yer verildi. Rapora göre görüşülen mültecilerin çoğu; savaştan kaçarak Türkiye'ye sığındıklarını ancak, bulundukları illerde yoksulluk çektiklerini, çalışma izni verilmediğini, iş bulamadıklarını, iş bulsalar dahi maaşlarını alamadıklarını, yaşam alanlarında kötü muameleye ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanamadıklarını, her an sınır dışı edilme korkusu yaşadıklarını bu nedenle Avrupa'ya gitmek istediklerini, televizyondan hükümetin sınır kapılarını açtığını duyunca da hemen en yakın sınır kapısına geldiklerini anlattı.
Sınıra geldiklerinden bu yana hiçbir ihtiyaçlarının karşılanmadığını ifade eden mülteciler Yunanistan tarafından üzerlerine sık sık gaz bombası atıldığını, bu nedenle özellikle çocukların ve yaşlıların hastalandığını, çıkan arbede nedeniyle yaralananlar olduğunu ve sağlık hizmeti alamadıklarını söylediler.
"Avrupa'ya geçmekten başka yolumuz yok"
Mültecilerin anlatımları şöyle:
Pazarkule Sınır Kapısı
Afgan çocuk: (Sorulara annesiyle konuşarak cevap veriyor) “10 yaşındayım, bir süre okula gittim, Türkçe biliyorum ama annem bilmiyor, annem, teyzem ve iki kuzenimle Ankara’dan dün geldik. Geceyi burada açıkta geçirdik. Çok soğuk, yiyeceğimiz bitti. Evlerimizi kapatıp geldik bu yüzden geri dönemeyiz.
Afgan baba: Eşim ve 3 çocuğumla Tokat’tan buraya geldik. Afganistanlıyız. 4 ay önce Afganistan’dan Türkiye’ye geldik. Buradan geri dönmeyi düşünmüyoruz, Avrupa’ya geçmekten başka yolumuz yok.
Suriyeli çocuk: Adım Maryam, 14 yaşındayım, biz iki aile geldik buraya. Türkiye’ye biz Şam’dan geldik, diğer aile Halep’ten. İstanbul’da tanıştık. Buraya da beraber geldik. 16 yaşındaki abim İstanbul’da tekstilde çalışıyordu. 5 yaşında bir erkek kardeşim daha var. Burada bir gazeteci bana çok kötü davrandı “senin olumsuz konuşma hakkın yok” diyerek sorunlarımızdan söz ettiğimde bana kızdı. Yanımızdaki ailenin iki oğlu küçük çocukları olduğu için ailesi ile İstanbul’da kaldı.
Faslı genç: 3 arkadaş 1 ay önce Fas’tan İstanbul’a yasal yolla geldik. İstanbul’da tekstilde iş bulduk, çalışıp ailemize para göndermemiz gerekiyor, ama çalışma izni yok bu yüzden az para veriyorlar, maaşlar ödenmiyor bazen, bu şekilde hayatta kalmamız imkânsızdı, 2 gündür de buradayız ve kimse herhangi bir yardım getirmedi, iki gündür hiçbir şey yemedik.
Afgan çocuk: Adım Ahmet 12 yaşındayım, 20 kişilik kalabalık bir aileyiz. Annem, babam, kardeşlerim, halam, çocukları hepimiz buradayız. Buraya dün Kütahya’dan geldik. Ben 2 yıldır Türkiye’deyim, ama halalarım 4 yıldır. Ben hastayım, Türkiye’de ameliyat oldum (açık kalp ameliyatı ) tedavim devam ediyordu ama sağlık sigortası iptal edilmiş bu yüzden artık tedavi vermiyorlar. (Ahmet’in babası) “Çocukların eğitimi ve geleceği için Avrupa’ya gitmek istiyoruz. Türkiye’de iş ve eğitim olanakları yok, çocuklarım büyüyünce babam bize imkan sağlamadı diye suçlamasın, onların bir geleceği olsun diye gitmek istiyorum. Türkiye’nin bizi kabul etmesinden dolayı teşekkür ediyoruz ama burada adalet, hak, hukuk yok, sosyal güvence yok, ayda 1.500 TL maaşla çalışıyorum, bu parayla çocuklarıma bakamıyorum, çocuklarımın burada bir geleceği yok, bu nedenle gitmek istiyorum.
Afgan çocuk: Ben ikinci sınıfa gidiyordum, annem, babam ve kardeşimle dün Kütahya’dan geldik buraya. Kardeşim 1. Sınıfa gidiyordu. Okul yarıda kaldı. Ama paramız olmadığı için zaten okula devam edemeyecektik.
Afgan çocuk: 11 yaşındayım, Adım Koşi. Biz iki aile olarak 2 gün önce Kütahya’dan geldik. Bu çocukların (1 ve 3 yaşlarında iki çocuğu gösteriyor) annesi bu, o da hamile, 8 aylık hamile. ( yanındaki diğer kadını gösteriyor) Bu da 6 aylık hamile. Benim annem babam burada değil, onları yolda kaybettim. Bizi getiren otobüsün şoförü İstanbul’a geldiğinde birileriyle konuşmuş ve o kişiler onu korkuttuğu için bizi Edirne’ye gelmeden bir yerde bıraktı. Bundan sonrasını bazıları yürüdü, biz de arabalara bindik, araba annemi babamı ve kardeşlerimi başka bir yere götürmüş. Telefonla konuştuk, babam yürümeye devam ediyoruz ama tam neredeyiz bilmiyoruz, seni bulacağız merak etme dedi, bekliyorum”
İpsala Sınır Kapısı
Suriyeli çocuk: 16 yaşındayım, 7 sene önce ailemle Türkiye’ye geldik. 5 sene önce ailem Almanya’ya gitti. Ben tek kaldım, gidemedim. Sınır kapısı açılırsa Yunanistan’dan ailemin yanına gideceğim. Sınıra bizi Yunanistan’a geçireceklerini düşünerek geldim, böyle bir muamele beklemiyordum.
Afgan genç: 22 yaşındayım, Afgan’ım İstanbul Aksaray'dan geliyorum. 2 yıldır Aksaray’dayım. İstanbul’dayken geçimimi fırıncıda çalışarak sürdürüyordum. Ülkemde barış olsa geri dönmek isterim. Türkiye’de kötü davranıyorlardı, sağlık, ev, okul ihtiyacı karşılanmıyordu. Kimliğim olsun ihtiyaçlarım karşılansın diye Yunanistan'a gitmek istiyorum. Televizyonlardan duydum sınırlar açılmış ben de geldim.
İranlı genç: 25 yaşındayım, 2 yıldır Türkiye’deyim, Denizli’den buraya geldik. Spor eğitmeni olarak diplomalarım var ama bu güne kadar düzgün bir iş bulamadım. Bir umut insanca yaşamak için Avrupa’ya gitmek istiyorum.”
Pazarkule izlenimleri
- Polis tarafından kontrol noktaları oluşturulduğu ve son kontrol noktasında mülteciler dışındakilere kimlik sorulduğu,
- Kapı civarında yaklaşık 3-5 bin mülteci olduğu,
- Bir 112 acil aracı bulunduğu,
- Muayene, tedavi, pansuman dahil, sağlık hizmeti verilmediği, bu sabah, Yunanistan’ın gazlı saldırısı sonrası yaralananların pansumanlarının dahi yapılmadığı, enfeksiyon ve salgın hastalık riskinin çok yüksek olduğu,
- Bir yetkilinin verdiği bilgiye göre sadece acil durumlarda sağlık hizmeti sunulabildiği,
- İçme ve kullanma suyunun bulunmadığı, yiyecek bulunmadığı, en yakın büfenin 3 km mesafede olduğu, paraları olsa bile yürüyerek gidip bir şeyler alıp gelmelerinin çok zor olduğu,
- Hamile kadınlar, yaşlılar, engelliler ve küçük çocukların sayısının oldukça yüksek olduğu, bu koşulların devam etmesi durumunda özellikle bu riskli gruplar açısından hastalıkların, ölümlerin baş göstermesinin kaçınılmaz olacağı,
- Barınma ihtiyacına yönelik çadır vb hiçbir malzemenin bulunmadığı, bazı ailelerin yetersiz de olsa battaniyeleri olduğu, battaniyesi olmayanların ateş yakarak ısınmaya çalıştıkları,
- Atılan gaz bombaları ve yakılan ateş nedeniyle oluşan dumanlı havanın nefes almayı güçleştirdiği,
- Resmi kurumların (barınma, beslenme, tedavi vb) halen herhangi bir yardımının olmadığı, Belediye başkanı ve Vali yardımcısının gelip gözlem yaptığı,
- İstanbul’a dönmek isteyenler veya Edirne otogarına gitmek isteyenler için özel otobüsler, minibüsler ve taksilerin beklediği, ancak hepsinin yüksek fiyatlar istedikleri.
"Mültecilik hukuki statüsü verilmeli"
Raporda şu öneriler sıralandı:
“Mültecilerin Avrupa ile pazarlık aracı olarak kullanılmasına son verilmeli. Mültecilere insani yaşam koşulları sağlanmalı, eğitim, sağlık, barınma, beslenme, iş gibi temel ihtiyaçları karşılanma, mültecilere yönelik ayrımcılık ve nefret saldırıları önlenmelidir. Avrupa ile imzalanmış olan Geri Kabul Anlaşması feshedilmelidir. 1951 Cenevre Sözleşmesine konulan coğrafi çekince kaldırılmalıdır, Türkiye’de bulunan mültecilere, mültecilik hukuki statüsü verilmelidir. Avrupa ve dünya devletleri sınırlarını mültecilere açmalı, mültecilerin serbest dolaşım ve yerleşim hakkı kabul edilmelidir.”
Raporda "Arka Plan" başlığında süreç şöyle özetlendi: "1951 Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekince nedeniyle ülkeye sadece Avrupa'dan mülteci kabul eden Türkiye, sayıları ortalama 1 milyonu bulan mülteciler için transit geçiş ülkesi konumunda iken, 2011 den sonra, Suriye savaşı nedeniyle Suriye'den gelen, resmi rakamlara göre yaklaşık 4 milyon mülteci ile toplam mülteci nüfusu 5 milyonun üzerine çıkmış, mültecilerin pek çoğu Avrupa'nın sınırlarını tamamen kapaması ve Türkiye ile yapılan Geri Kabul Anlaşması gereğince kaçak yollardan Avrupa'ya geçenlerin de iade ediliyor olması nedeniyle Türkiye'de yerleşmeye "mecbur" kalmıştır. Türkiye geçiş ülkesi olma konumundan varış ülkesi konumuna gelmiştir. Bu süreçte sağlıktan, eğitime ve barınmaya kadar temel ihtiyaçları karşılanmadığından, mültecilerin pek çok sorunla baş ederek hayatta kalmaya çalıştıkları bilinmekle birlikte, Ortadoğu'da savaş derinleştikçe ve Türkiye'nin konumu zora girdikçe Suriyeli mültecilerin pazarlık aracı olarak kullanıldıklarını gösteren hükümet politikaları açığa çıkmıştır. 2015 yılında olduğu gibi, 28 Şubat 2020' de de Avrupa'yı pazarlığa ikna etmek için, hükümetin yönlendirmesi ile mülteciler sınır kapılarına yığılmış, kaçak ve güvensiz yollardan geçişe teşvik edilmiş, yaşam hakları başta olmak üzere yaşatılan ağır hak ihlalleri görmezden gelinmiş, mültecilerin umutları ile oynanmıştır." |
(DB/HA)