Bağımsız İletişim Ağı (BİA) 10. yaşı etkinlikleri kapsamında "Dönüşen Medya, Kısılan Sesler" başlıklı bir forum gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü Bilgi Üniversitesi'nden Esra Arsan ve Radikal ek yayınlar yönetmeni Tuğrul Eryılmaz'ın üstlendiği forumun konuşmacıları Gaziantep Sabah gazetesi yayın yönetmeni Nurgün Balcıoğlu, hukukçu Fikret İlkiz, Günlük gazetesinden Hüseyin Aykol, Ankara Üniversitesi'nden Gamze Yücesan ve İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden, BİA eğitim danışmanı Sevda Alankuş'tu.
Panelde, medyanın güncel yapısı, bu yapının geniş toplumsal kesimlerin ifade özgürlüğünün gerçekleşmesinin imkanı mı engel mi olduğu sorusu ve çözüm yolları tartışıldı.
Forumun açılış konuşmasını yapan BİA Koordinatörü Ertuğrul Kürkçü, bianet'i 10 yılda yaklaşık 10 milyon kişinin izlediğini, 20 milyon ziyaret yaptığını, 40 milyon sayfa açtığını hatırlatarak, bianet'e katkıda bulunan yazar, okuyucu, akademisyen ve hak savunucularına teşekkür etti.
Forum
Forum'un moderatörlerinden Tuğrul Eryılmaz, "Türkiye'nin toplumsal ve siyasal ikliminde düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açan bir medya mümkün müdür?" diye sordu.
Esra Arsan ise 10 yılda Türkiye'nin siyasi ve toplumsal yapısındaki değişim ile gazeteciler arasında bir etkileşimden söz edilip edilemeyeceğini sordu, yaygın medya ve alternatif medya kanalları arasında nasıl bir etkileşim olabileceğini tartışmaya açtı.
İlk sözü alan BİA hukuk Danışmanı avukat Fikret İlkiz, Adalet Bakanlığı'nın "kişisel verilerin işlenmesi" ile ilgili yasal düzenleme hazırlıklarının gazeteciler ve ifade özgürlüğü açısından yarattığı tehlikeye dikkat çekti.
Alankuş: Etik ancak politik bağlamda anlam kazanır
İlkiz'in ardından BİA Eğitim Danışmanı, İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Sevda Alankuş konuya etik ve gazetecilik ilişkisi açısından yaklaştı. BİA'nın habercilik anlayışını tanımlarken "politik ve etik olarak sorumlu gazetecilik"ten söz ettikerini hatırlatarak, yalnızca etik kodlara uygunluk dahi medya etiğinin gerçekleşmesini sağlayamayabilir bu aynı zamanda bir politik sorumlulukla birlikte düşünülmelidir dedi ve Serdar Turgut'un Rojin'e yönelik sözlü tacizini bir hak ihlali olarak değerlendirmeyen "Basın Konseyi" örneğini verdi.
Yaygın medyanın yoksulluğa sınıf eşitsizlikleri ekseninde yaklaşamadığı eleştirilerini irdeleyen bianet editörlerinden Tolga Korkut, yoksulluk üzerine akademik çalışmaların, başka alanlarda olduğu ölçüde medyaya kazandırılamadığından yola çıkarak, "Yoksullar medyada mağdurlar ve kurbanlar olarak temsil ediliyorlar. Gazetecilerin, yoksulluğun özgün dinamikleri üzerine nasıl haber yapılabileceğinin bilgisini üretmesi gerekiyor" dedi.
"Toplumun yapısı başka türlü bir medyaya olanak vermiyor" savı üzerine başlayan tartışmalarda, karamsarlığa yer olmadığı, kapitalist sitemin kendi çelişkilerininin, ve yeni iletişim teknolojilerinin muhalif ve bağımsız medya için pek çok olanak yarattığı, ifade özgürlüğünün gerçekleşmesi için yaygın medyanın tek seçenek olmaktan çıktığı, çeşitli konuşmacılarca vurgulandı.
Aykol: Kürtler kendi medyasını yarattı
Günlük'ten Hüseyin Aykol, Kürtlerin demokratik mücadelesini odağa alan yayınların 20 yıldır baskı altında olduğunu fakat olgunlaştığını, ekonomik olarak kendi kendini döndürebilir hale geldiğini, uydu televizyonları, haber ajansları, basılı yayınlarla birlikte 100 milyona yakın kişiye ulaştıklarını dile getirdi. Aykol bir sorun üzerine Kürtçe yayın yapan ve politik mücadeleden beslenen yayınların bir tür "resmi ideoloji"yi temsil mi ettikleri sorusuna olumlu yanıt verdi ve bunun tarihsel bir hak olduğunu söyledi.
Gaziantep Sabah Gazetesi yayın yönetmeni Nurgün Balcıoğlu Gaziantep'te kadın ve gazeteci olmanın güçlükleri kadar avantajlarını da aktardı ancak, kendi konumunun özgünlüğünün toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin aşılması anlamına gelmediğinin farkında olduğunu dile getirdi. Çıkar çatışmaları ve yolsuzlukların teşhirine yöneldiği andan başlayarak silahlı saldırı tehdit ve tacizlerden bağışık kalmadığını örneklerle anlattı.
Yücesan:Medya kamusal işlevinden sıyrıldı, gazeteci proleterleşti
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Prof. Gamze Yücesan medyadaki dönüşümü tanımlarken, 1980'lerden başlayarak medyanın ve gazetecinin çelişen çıkarlar arasındaki muğlak konumunun neoliberal uygulamalarla sona erdiğini ve medyanın sermayenin yeniden üretim alanı olarak piyasada yeniden konumlandığını ve bu sürecin gazetecilerin büyük kitlesini proleterleştirdiğini söyledi: "Artık yeni bir proleterya ile karşı karşıyayız. Medya işçisi, güvencesiz, artı değer üreten, vasfını ve denetimini tümüyle sermayeye bırakmış bir süreçten geçiyor." Yücesan, gazeteciler örgütlenerek kendi varlıklarını medya sermayesine dayatmadıkça medyanın dönüşümünün büyük çoğunluk için yalnızca egemenliğin pekişmesi anlamına geleceğini açıkladı.
Sönmez: Sermayenin medya yatırımları, devletin güvenlik harcaması gibi
Son sözü alan gazeteci Mustafa Sönmez ise, medya sermayesinin başlıca ilgisinin artı-değer yaratmak olmadığını, büyük sermaye gruplarının medyaya yaptıkları yatırımları mutlaka kâr getirmesi gerekmeyen, ancak toplam kârı güvenceye almak için zorunlu harcamalar faslından gördüklerini söyledi. Sönmez, medya emekçilerinin örgütlenmesinini zorunluğu görüşüne katıldığını ancak, halkın haber alma hakkı açısından yaygın medyanın içinden dönüştürülemeyeceğini, bağımsız medyanın mutlak bir gereklilik olduğunu vurguladı. (BB/EK)