40 yıldan fazla üretim yapan fabrikanın, 1980'lerden sonra, yok pahasına özelleştirebilmek amacıyla, kasten zarar ettirilerek nasıl "defterinin dürüldüğü"nün cevabını iktisat tarihçilerine bırakıyorum.
Bu yazıda, Dokuma alanında "cazibeli" proje arayışında olan Kepez Belediye Başkanı Erdal Öner'in şu ana kadar harcadığı iyi niyetli çabalara rağmen içine düştüğü yöntem hatalarını anımsatıp, öncelikle "Dokuma Fabrikası" alanına "Kentsel Sit" statüsü kazandırılmasını, ardından da "kamu yararı" esas alınarak "Dokuma Müzesi", "Kütüphane" ve "Sanat Atölyeleri" gibi yeni fonksiyonlar yüklenmesini öneriyorum.
Dokuma nasıl kuruldu?
Demokrat Parti'nin (DP) Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) aldığı Marshall yardımı sonucu, Türkiye tarımında makine kullanımı yaygınlaşınca, o dönemin önemli sanayi hammaddesi ürünlerinden pamuk üretimi de artmıştı.
Antalya Ovası'ndaki "beyaz altın" üretiminde yaşanan bu artışı değerlendirmek ve şehirdeki işsizliği azaltmak amacıyla bir "Mensucat Fabrikası" kurmak üzere yola çıkan "Müteşebbis Heyeti' kısa sürede 700 kadar "Girişim Öncüsü"nden 6 milyon lira sermaye toplamayı başardı.
"Fahri Antalyalı" olan dönemin İktisat ve Ticaret Bakanı Sıtkı Yırcalı'nın desteğiyle, toplam yatırımın yüzde 10'nu dahi bulmayan bu sermaye ile kurulan şirkete Sümerbank, Antbirlik ve bazı bankalar da ortak edildi.
Şirketleşme aşaması bir yıl süren Antalya Pamuklu Dokuma Sanayi'nin temelini 5 Ocak 1956'Da Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes attılar.
Antalya Milletvekili Burhanettin Onat'ın da ısrarlı çabalarına rağmen, yatırım izinleri, plan, proje hazırlığı, ihale süreçleri, makine ithalatı uzun sürede tamamlanabildi.
Dokuma'nın hesabı soruldu
Üretim tesisleri Doğu Almanların imal ettiği Dokuma Fabrikası, 1 Ekim 1961'de üretime başladığında DP iktidarı çoktan bir askeri darbe ile devrilmiş, Sıtkı Yırcalı ve Burhanettin Onat Kayseri Cezaevi'ne gönderilmişti.
On yıllık DP iktidarında, Antalya'da kurulan Dokuma, Ferrokrom ve Kepez Elektrik tesislerinin hesabı 27 Mayıs'tan sonra Yassıada'da yargılanan Burhanettin Onat'a soruldu.
"Burhanettin Bey, siz mebusluk nüfuzunuzu kullanarak Antalya'da fabrikalar yaptırmışınız. Sen doktorsun, senin fabrikayla, makineyle ne alakan var. Niye yaptırdınız bu fabrikaları?"
Burhanettin Onat'ın savunması kara mizah örneğidir: "İftira efendim. Nüfuzumu kullanmadım, zorbalığımı kullandım. Üzerine yürümediğim umum müdür, kavga etmediğim vekil kalmadı Ankara'da."
"Fabrikalar"ın adı kaldı
1955'lerde başlayan yatırımlara, daha sonra, Pil Fabrikası, Orman Ürünleri Sanayi, Yağ Sanayi ve Un Fabrikası da eklendi; Antalya'nın kuzeye çıkış yolu üzerinde "Fabrikalar Mahallesi" oluştu. Bu fabrikalarla Antalya'nın ekonomik ve sosyal yaşamı zenginleşti. Antalya'nın kentleşmesi hızlandı.
Ancak, 1980 sonrasında Antalya merkezli başlatılan "bacasız sanayi" yatırımları ile birlikte "Fabrikalar Mahallesi"nin "sakinleri" gözden düştü. Fabrikaların şalterleri, birer birer indirilmeye başlandı.
Kentin ortasında kalmış bu fabrikalar, sahip oldukları arsa rezervleri ile rant değeri en yüksek yerler oldu. İstanbul'daki "Vefa" gibi, bir semt ya da mahalle olarak adı kaldı: "Fabrikalar", "Yağ Sanayi", "Dokuma", "Kepez".
"Sıtma"ya razı olduk!
Üretimi durdurulan fabrikalar "özelleştirme" adıyla "sermayesi sağlam" olanlara devredilmeye çalışıldı. Antalya'da basın, meslek odaları ve siyasi partilerin oluşturduğu kamuoyu sayesinde Dokuma Fabrikası, bu akıbetten kurtarılarak Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) Kepez Belediyesi'ne devredildi.
Bu "sevindirici"(!) sonuç üzerine, bazı Antalyalılar, kendileriyle birlikte olup Dokuma'ya sahip çıkan Kepez Belediye başkanı Erdal Öner'e teşekkür ettiler.
Lise yıllarımda, okula gitmek için bindiğimiz Antalya Belediyesi'nin "kırmızı otobüs"lerinde, "afyonu patlamamış" yolcuları "bilinçlendirmek" için Dokuma'nın önünden geçerken daha bir gür sesle bağırdığımız "Fabrikalar tarlalar, her şey emeğin olacak!" sloganını anımsayan kaç kişi kaldık bilmiyorum.
Bugün, fabrika, tarla, portakal bahçesi rant yaratacak her yer "cazibeli" iş merkezine dönüştürülüyor. Bu ortamda, Uluslar arası Para Fonu'nun (IMF) dayatmasıyla tasfiye edilen yatırımlardan birinin mülkünün halkın oylarıyla işbaşına gelenlerin yönettiği bir belediyeye devredilmiş olmasına seviniyor olmamız eski bir deyimi hatırlattı: Daha önceki siyasal iktidarlar gibi IMF programlarını uygulamakta kararlı mevcut hükümet, Antalyalılara "ölümü gösterip sıtmaya razı" ediyordu!..
Kepez Belediyesi ne yapmalı?
Öncelikle belirteyim ki, Kepez Başkanı Erdal Öner, Dokuma Fabrikası'nı Özelleştirme İdaresi'nden devralarak bir sonraki yerel seçimi kazanmayı yüzde yüz garantiledi.
Bu nedenle, Dokuma Fabrikası'nı, kokmakta olan bir "mevtayı" telaşla defnediyor görüntüsü veren "yıkım" tuzağından kendini kurtarmalıdır.
Başkan Öner, her demecinde "Dokuma'da Antalyalıların dediği yapılacak, Burası kent meydanı ve park olacak!" cümlesini tekrarlıyor. Çok doğru, 10 kişiye bir metrekare yeşil alan düşmeyen Dokuma Semti'ne nefes aldırmak üzere burası "Kent Parkı" olmalı.
Bu bölgeyi sosyal ve siyasal anlamda geliştirecek bir "Kent Meydanı" olmalı. Hatta, bu bölgenin "varoş" özelliğini gidermeye katkısı olacak "akvaryum" gibi "prestijli" yatırımlar da yapılmalı. Ama Antalya'nın 50 yıllık iktisadi, mimari, siyasi ve sosyal tarihini toprağa gömmeden yapmalı bunları.
Eğer Erdal Öner, "Antalyalıların dediği olacak!" sözünde samimi ise- ki, öyle olduğuna inanarak bu önerileri yazıyorum- Özelleştirme İdaresi'nin Dokuma Fabrikası'nın tapusuyla birlikte Kepez Belediyesi'ne siyaseten "zimmetlediği" izlenimi yaratan "Kentsel Dönüşüm Planı"nı çöpe atarak işe başlamalı.
"Kentsel sit" özelliği
Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleşme ve sanayileşme çabalarının bir parçası olarak inşa edilen Dokuma Fabrikası'nın, ağaçlarının yanı sıra, üretim, yönetim ve sosyal tesislerinin tarihi ve mimari özelliklerini Antalya kent tarihi açısından değerlendirilerek, fabrika alanının tamamı "Kentsel Sit" ilan edilmelidir.
"Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu,
döneminin "sosyo-ekonomik" özelliklerini yansıtan
mimari yapıların "kentsel sit" sayılmasını öngörüyor."
Bana göre, Köy Enstitüsü binaları ve Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası gibi Antalya Dokuma Fabrikası binaları da "Kentsel Sit" özelliği taşıyor.
"Kentsel Sit" statüsü kazandırılacak Dokuma Fabrikası'ndaki tüm orijinal yapılar korunarak bölgede yaşayanlara iş, aş ve "prestij" kazandıracak yeni fonksiyonlarla kullanılmalıdır. Yeni kullanım fonksiyonları olarak benim ilk aklıma gelenler:
1) Ana Üretim Binası: Dokuma Müzesi ve Fuar Alanı
2) Atölye Binası: Dokuma Sanat Atölyeleri
3) Yemekhane: Restoran
4) Eğitim Tesisi: Kütüphane, STK Etkinlik Atölyeleri
5)) Lojmanlar (Eski tipler): Dokuma Apart Otel
6) Kreş ve Revir: Kreş ve Sağlık Ocağı
7) Yönetim Binası: Yönetim Binası
Doğaya ve tarihe yolculuk
Başkan Öner'in "Antalyalıların dediği olacak" sözünü "senet" sayıp bu yazıyı hazırlarken eşimle birlikte Dokuma Fabrikası'nın tüm tesislerini gezdim. Gezimizde bize rehberlik eden otuz yıllık Enerji Şefi Ahmet Çeliker'in ifadesiyle Dokuma Fabrikası'nda "iğneden ipliğe her şey" düşünülmüş.
Burada, bir fabrikadan çok, 1950'li yılların küçük bir Anadolu kentinin sokaklarında dolaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Girişte ortada küçük bir meydan. Ortasında Atatürk heykeli ve bayrak direkleri, solda tek katlı kreş ve revir, yanında bisiklet parkı, en solda sosyal konutlar, sağda yemekhane, en sağda misafirhane, tam karşıda iki katlı yönetim binası, onun arkasında 16 bin 733 metrekare genişliğinde ve 7.75 metre yüksekliğindeki İşletme Binası, yanında, daha arkada atölyeler, depo, itfaiye garajı, su kulesi, kantar, camii, vb. üniteler.
Tüm yollar "apartman" boyunda çam ağaçlarıyla kaplı. Burada, "bacasız sanayi" turizmin sözde teşvik edilirken yapıldığı gibi ormanlar seyreltilerek tahrip edilmemiş, aksine, her işçinin diktiği birer fidanla "Dokuma Ormanı" kurulmuş.
"Toplam kalite"si yerindeydi!
Fabrika alanını araçla dolaşıp bir keşif yaptıktan sonra "Toplam Kalite" bayrağı asılı ana kapıdan üretimin yapıldığı İşletme Binası'na girdiğimde kafamdaki "fabrika-müze" düşüncesi daha bir netleşti.
Bin 400 işçi, günde üç vardiya istihdam edilerek 40 yıl kadar üretim yapılan Dokuma Fabrikası'nda şalter inmişti, ama bu uzun zamanın izleri her köşeye sinmişti.
Biz de "temsili" olarak kart basıp, girdik üretimhanenin kapısından, "Son Dokumacı" rehberimiz Ahmet Çeliker'den ham pamuğun ipliğe ve kumaşa dönüşmesinin hikayesini dinlemek için.
Üretim sırasına göre, iç içe kapılardan birbirine geçilen "Harman Hallaç", "Tarak", "İplik İhsar", "Vater", "Dokuma İhsar", "Dokuma", "Terbiye", "Mamül Kalite" ve "Ambar" ünitelerini koşarak gezmemiz 45 dakika sürdü.
Dokuma'ya "Fabrika-Müze"
Evden çıkarken, Dokuma'da "fabrika-müze nasıl olur?" sorusu vardı kafamda. Duyup, görüp, hissettiklerim daha fazlası için "hayal" kurmaya teşvik etti.
Yıkılıp "Kent Meydanı" yapılmak istenen İşletme Binası'nın kapalı alanı toplam 16 bin 733 m2. İşletme Binası'nın dörtte birlik bölümü "fabrika-müze" için yeterli olur.
Kalan bölüm de Antalya'nın ikinci büyük kapalı fuar alanı olabilecek kadar geniş. Fabrika'ya ilk dönem alınan, 1958 model Doğu Almanya yapımı 45 adet dokuma makinesi, Başkan Öner'in ifadesiyle artık "Afganistan'da bile kullanılmadığı" için "hurda" fiyatına satılacakmış.
Umarım henüz bu satış gerçekleşmemiştir. Bir "Dokuma Müzesi" için bundan daha değerli ne olabilir?
Dokumacılık tarihi sergisi
Anadolu'da dokumacılık, İÖ. 6 binli yıllarda, kamış, saz ve benzeri esnek malzemeler kullanılarak geliştirilmiş. Bu nedenle Türkiye'de dünya dokumacılık tarihinin izlerinin çoğunu bulmak olasıdır.
"Fabrika-müze"de ayrıca en ilkel dokuma tezgahından son modeline kadar örnekleri sergilemek mümkündür. Antalya ve ilçelerinde yakın zamana kadar evlerde kullanılan el dokuma tezgahları az değilmiş.
Sadece Akseki'de bir zamanlar 2 binden fazla dokuma tezgahı varmış. Yörük çadırlarının dokunduğu ıstar, Döşemealtı halı tezgahları, bir zamanlar Antalya'da açılan "İpekçilik Mektepleri"nin malzemeleri "Dokuma Müzesi"ne kazandırılabilecek unsurlar.
"Dokuma sanat atölyeleri"
Şu anda torna, döküm ve kaynak atölyesi olan bina ise resim, heykel, fotoğraf, ebru ve özellikle batik atölyeleri olarak düzenlenebilir.
Çalışmalarını Antalya'da sürdüren ya da belli dönemler için bu kentte ikamet etmek isteyen sanatçıların kullanımına açılacak bu atölyelerde kurslar düzenlenebilir, sergiler açılabilir.
Yemekhane, özellikle "Antalya Usulü" yemeklerin servise sunulacağı bir restorana dönüştürülebilir. Revir ise Sağlık Bakanlığı'na bağlı bir sağlık ocağı olarak hizmete devam edebilir.
Kreş ise gündüzleri bölgede yaşayanların, akşam ise eğlenmek için gezmeye gelenlerin ihtiyacını karşılamak üzere açık tutulabilir. Dokuma'ya eğlenmeye gelmesi beklenen kadınlar (ya da erkekler) çocuklarını komşularına mı emanet edecekler?
400 Bin kişiye "0" kitabevi
Antalya'nın en fazla göç alan ve en yoksul bölgesi Kepez'de okul kitapları satan kırtasiyeleri saymazsak tek kitapevi yok.
Kepez Belediyesi sınırları içinde yaşayanların nüfusunun 400 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmı 65 bin gecekonduda yaşıyor. Çoğunluğu "alt" ve "orta" gelir grubunu oluşturan"Antalya'nın ötekileri"nin kitap ihtiyacı 7 bin kitaplı Erenköy Kütüphanesi'nin yanısıra "gezici kütüphane" ile çözülmeye çalışılıyor. Bu ortamda, Dokuma Fabrikası'nın eğitim ünitelerinin Kepez Kütüphanesi olarak değerlendirilmesi anlamlı olur.
Akademik ilgi şart
Akdeniz Üniversitesi, kente karşı sorumluluğunu yerine getirmek amacıyla, "Dokuma Fabrikası" ile ilgili araştırmalara, maddi teşvikte öncelik tanıyarak lisans üstü öğrencilerini Dokuma'yı tez konusu olarak çalışmaya özendirilebilir.
"Defteri dürülmek" üzere olan bir fabrikada "Toplam Kalite" nasıl uygulandı, çalışanlar bundan ne anladı sorusu başlı başına bir tez konusu olabilecek değerde kanımca!
Dokuma'da bir yıl üretim yapmadan maaş almaktan utanıp bunalıma giren, fabrika kapatılınca da "hizmetli" ve benzeri kadrolarda başka kurumlara zorunlu nakli yapılan "Son Dokumacılar"ın (140 işçi) Türkiye'de özelleştirme politikaları ve neo-liberal uygulamalar hakkındaki düşünceleri ve siyasal tercihleri araştırılmaya değer.
Ayrıca, İletişim veya Güzel Sanatlar Fakültesi bir dokuma belgeseli için teşvik edilebilir.
"Kent meydanı" boş araziye
"Fabrika binası yıkılmasın!" dediğime göre, "Kent Meydanı" nerede yapılacak? Özelleştirme İdaresi planına göre, "Dokuma Ormanı" Antalyalılara bir nevi "sus payı" olarak verilecek, Dokuma Fabrikası'nın boş olan 250 bin dönümlük arsası ise "en yüksek rantı" yaratmak üzere ihaleye çıkarılacak.
Ama, en başta söylediğim gibi sadece Antalya'nın bugününü değil geleceğini de düşünme sorumluluğu ve "kamu yararı" önceliği ile hareket etmek zorundayız.
Bunun için de Mimarlar Odası'nın önerdiği gibi, hem fabrika alanı hem de boş arazi birlikte ele alınmalı ve projelendirilmeli.
Kepez'in ihtiyacı olan "Kent Meydanı" da bu arazide düşünülmelidir. "Orada orman yok" diyorsanız, Dokuma Fabrikası'nda "kent ormanı" yaratan 7 bin işçinin en azından 5 bini hayattadır. Onları davet ediniz.
Yıllar önce Dokuma'yı ağaçlandırdıkları gibi yeni "Kent Meydanı"nın çevresine de seve seve birer ağaç dikeceklerdir eminim. Başlarında bu kez, adını tarihe not ettirmeyi başaran fabrika müdürü Ruşen Karamercan gibi, Kepez Belediye başkanı Erdal Öner olarak! (HÜ/BA)
* Hasan Üstün: A.Ü. İletişim Fakültesi araştırma görevlisi.