Kosova'nın Prizren şehrinde bu sene 16.sı düzenlenen belgesel ve kısa film festivali Dokufest'te ödüller sahiplerini buldu.
4-12 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen etkinliğin Uluslararası Belgesel Yarışmasının kısa metrajlılar bölümünde ödül, Ah Bir Barış Olsaydı (If Only There Were Peace) adlı yapıma verildi.
Yönetmen hanesinde Carmine Grimaldi ve Deniz Tortum adlarını gördüğümüz deneysel eserde Türkiye'de devam eden Kürt-Türk çatışması ironik bir yaklaşımla irdeleniyor.
Carmen Gray, Cíntia Gli, Melody Gilbert, Rodolfo Castillo-Morales ve Wood LIN'den oluşan jürinin açıklamasında, iktidar ilişkileri, kimlik ve performans hakkında kendine has ve çok katmanlı bir keşif deniyor film hakkında. Uluslararası prömiyeri Sheffield Doc/Fest'te gerçekleşmiş yapımın, sosyal ve kültürel bir araç olarak sinemanın işlevine seyirciyi düşünmeye sevk ettiği de belirtildi. Israrla barış mesajını ileten ABD/Türkiye ortak yapımının yolu buralardan geçer mi acaba?
Gora'ya mansiyon
Balkan filmleri yarışmasına katılan yeni yönetmenlerden Stefan Malešević Gora adlı özgün filmiyle mansiyona layık görüldü. Kosova'nın güneyinde yaşayıp Slavca konuşan Müslüman Goraniler, bölgede sonu bir türlü gelmeyen siyasi oyunlarda komşu halkların (Sırplar, Makedonlar, Bulgarlar, Arnavutlar, Boşnaklar…) günah keçisi olmuş.
Kadınların filme çekilmesi yasak olduğundan, gündelik hayatlarını erkek Goraniler üzerinden takip edyoruz. Etraflarını kuşatan dağların etkileyici görüntüleri bir yana, hayvanları, gelenekleri, törenleri, kuralları ve hayatlarının ritmleri bir meditasyon yoğunluğunda seyirciyle buluşuyor.
Sualtında nefesini tutma şampiyonlarından Hırvatistanlı Goran Čolak
hakkındaki My Life Without Air, yönetmeni Bojana Burnać'a en iyi yeni yönetmen ödülünü kazandırdı.
Suyun içinde geçirilen vaktin bedene şifa kazandırdığı malum. Nefes tutularak denize dalmanın ayrıcalığı da kabul edilen bir gerçek.
Mevzubahis filmde ise uzun süreler boyunca oksijen takviyesinden mahrum kalmanın amansız bir yarış haline geldiğine şahit oluyoruz. Kahramanımız rekor kırma hırsıyla hayatını buna adamakla kalmıyor, sık sık vücudunu zorlayarak riske giriyor, hatta hastanelik oluyor. Kendisine özenen, bilhassa çocuk yaştaki bazı "sporcu"ların hali içler acısı.
Filmde olayın meditatif tarafı sanki gözardı edilirken sınırların dünya çapında aşılması takıntılı bir iddiaya dönüşüyor. Sektör gittikçe ticarileşirken şampiyonun etrafında çıkar ilişkileri dalbudaklanıp bir sponsor ve gösteri pornografisine dönüşüyor.
Kahramanına hayranlık ve saygı duyduğu kesin gibi görünen yönetmen Bojana Burnać'ın ödülle muradına erdiği söylenebilir, fakat bizi gayet estetik ve ulvi olabilecek bir evrende biyonik tavırlarla karşı karşıya bıraktığı da kesin.
Belgeselde etik açıdan sorgulanabilecek vaziyet sık sık rahatsız edici seviyelere ulaşıyor; yönetmen Burnać, dalgıçla bir nebze empati kurmamızı sağlarken kendimizi Goran'ın aşırı zorlanmasının garip sebeplerini irdelerken buluyoruz!
Diğer ödüller
Dokufest'in çevre belgeselleri yarışmasında ödülün sahibi, Japonya'nın dalgıç kadınları hakkındaki Ama-San adlı yapım oldu. Yönetmenliğini Cláudia Varejão'nun üstlendiği belgeselde geleneksel bir meslek olarak asırlardır sürdürülen sualtı avcılığının günümüzdeki hali betimleniyor.
Uzun metrajlı belgesellerde ödül Meksika'yı ABD'den ayıran duvar hakkındaki El Mar La Mar adlı esere verildi. Yönetmenliğini Joshua Bonnetta ile J.P.Sniadecki'nin üstlendiği belgesel tüm dünyada örülmekte olan duvarların anlamsızlığına dikkat çekerken, politik mesajını gayet şiirsel bir dille aktarıyor.
İnsan Hakları yarışmasında kazanan, Suriye'de süren savaşla ilgili The War Show adlı etkileyici belgesel oldu. Andreas Dalsgaard ile Obaidah Zytoon'un yönettiği eser, siyasi aktivizmi ve muhalif gençler arasındaki dayanışmayı ön plana çıkarıyor. Dünya festivallerinde epey ilgi çekmiş olan film, Suriye'deki mücadele ve direnişin hayatları nasıl altüst ettiğine dair unutulmaz bir belge.
Balkan belgeselleri klasmanında özel mansiyon They Just Come and Go adlı filmle Boris Poljak'a layık görüldü.
Split şehrindeki meşhur bir plajda gündoğumu gerçeküstü bir manzara teşkil ediyor. Gece boyunca kendini eğlencelere kaptırmış gençler uyumaya gitmeden önce sahilde son keyiflerini yaşarken, yaşlı insanlar için gün yeni başlamaktadır.
Hayatın çeşitli evrelerinin kameraya yansıması, ister istemez geçmişte kalan parlak günlerin nostaljisi yaşatıyor.
Dokufest 2017'nin kısa film yarışmasına katılan Joan Zhonga gayet eğlenceli Ethnophobia ile mansiyon kazandı. Astrit Kabashi, Iris Elezi ve Jing Hasse'den müteşekkil jürinin açıklamasında yönetmenin hiciv duygusu, sanatına olan sevgisi, sabrı ve becerikliliği övüldü. Yalnız çocukların değil, yetişkinlerin de kalbine dokunan eser hayatta kalma, çatışma ve simbiyozun el ele yürüdüğünü ispat ediyor.
Filmin tanıtım metninde "Mutluluk patlamaları ve acılı anların birbirini izlemesinin sebebi insanın, benzerlikler çok daha fazlayken farklılıkları abartmasına dair içsel ihtiyacı" deniyor.
XVI Dokufest'in ayrıntılı sonuçlarına buradan ulaşabilirsiniz. (MT/HK)