Herkesin aklındaki ilk soru: Kim öldürdü Benazir'i? Toplu katliamların, bombalı intihar saldırılarının yaşandığı bu ülkede sorun, bir liderin öldürüldüğü siyasal bir cinayet olmanın çok ötesinde. Kuşkusuz ABD'nin Irak'ta çok açık uygulanan politikalarının bölgeye yaygınlaştığı yorumu yapılabilir. Afganistan'da Sovyetlere karşı ABD ile birlikte büyüttükleri köktendinci silahlı güçlerin şimdi Pakistan'ı kuşatmaya başladığı söylenebilir. Veya ülkede baskı rejimini sürdürmek isteyenlerin bir oyunudur denebilir. Ama apaçık olan Benazir'in köktendinci şiddetin giderek kabaran dalgası içinde yaşamını yitirdiği...
İşin ilginç tarafı, yaşanan olayların, yüzlerce insanın ölümüne yol açan gelişmelerin, Pakistan'da, aydınlar ve belirli politik çevreler dışında, geniş kitle tarafından tevekkülle karşılanması ve dine dayalı siyasal hareketlerin toplum içinde yaygın bir şekilde benimsenmiş olması. Konuştuğunuz insanların önemli bir bölümü, terör olaylarına karşı çıksalar da şeriatı, İslam'ın kaçınılmaz koşulu olarak görüyor. Ülkede, yargı alanları belirli konularla sınırlandırılmış da olsa "şeriat mahkemeleri"nin varlığı böyle bir değerlendirmeyi pekiştiriyor.
Geçtiğimiz Ağustos'ta yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre Pakistan halkının yüzde 43'ü "ülke Talibanlaşıyor" derken, yüzde 56'sı böyle bir tehlikenin söz konusu olmadığını düşünüyor. Ülke genelinde ankete katılanların yüzde 27'si "din ile siyaset ayrılamaz" diyor, bu düşünceyi savunanların oranı Haydarabad'da yüzde 54'e çıkabiliyor. Soruları yanıtlayanların yarısı, militan grupların yasaklanması konusunda hükümetçe alınan tedbirleri yeterli buluyor, bu oran Afganistan sınırına yakın Quetta'da yüzde 77'ye çıkıyor.
Göze almıştı
1979'da babası Zülfikar Ali Butto'yu idam ettiklerinde Benazir gencecik bir kızdı. Babasının dışişleri bakanlığını, Pakistan Halk Partisini kurmasını, başbakanlığını görmüş, 1970'lerin Pakistan'ına egemen olan sol rüzgarları, politik çalkantıları yaşamıştı. Babasının mirasını taşıdı. Ülkesinin hapishanelerinde yattı. Başbakan oldu. Son sekiz yıl boyunca ülke dışında sürgün yaşadı. Başına gelebilecekleri bile bile döndü Pakistan'a.
Benazir yaşam öyküsünü, sürgündeyken yazdığı "Benazir Butto: 'Doğunun Kızı'" (Daughter of The East) adlı kitabında ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, sadece Benazir'in değil, Pakistan'ın son 40 yıllık siyasal tarihinin belgesi. Benazir bugün başına gelebilecekleri çok önceden kestirebiliyordu. Kitabının son satırlarında şöyle diyor:
"2007'de beni Pakistan'da bekleyen belirsiz bir geleceğe dönmeye hazırlanıyorum. Sadece kendim ve memleketim için değil bütün dünya için söz konusu olan tehlikeleri çok iyi biliyorum. Tutuklanabileceğimi düşünüyorum. Ülkeme indiğimde hava alanının pistinde beni vurabileceklerini biliyorum. Her şeyin ötesinde Elkaide beni kaç defa öldürmeye kalktı. Bu kez, öylesine nefret ettikleri demokratik seçimler için mücadele etmek üzere sürgünden döndüğümde neden gene buna kalkışmasınlar. Fakat yapmak zorunda olduğum şeyleri yapacağım ve Pakistan halkına, demokrasiye duydukları hasreti paylaşmak için yanlarında olma konusunda verdiğim sözü yerine getirmek için ülkeme dönmeye kararlıyım. Pakistan'ın bütün çocukları için bu riski göze alıyorum.
"Bazı insanlar, beni hayatımın bu nerede olduğu belirsiz ve potansiyel tehlikeler taşıyan kavşağına doğru sürükleyen şeyin ne olduğunu belki anlayamazlar. Pek çok insan çok acı çekti, pek çok insan öldü, şimdi pek çok insan beni özgürlük için geriye kalan umutları olarak görüyor. Martin Luther King'in söylediklerini hatırlıyorum: 'Hayatımız olup bitenlere sessiz kaldığımız gün son bulmağa başlar.' Tanrıya inancımla, kaderimi halkımın ellerine bırakıyorum."
Benazir'in olağan koşullarda yaşamaya alışkın insanlar için fazla abartılı, belki de popülist bir söylem olarak değerlendirilebilecek öngörüleri ne yazık ki doğru çıktı. Ravalpindi'de, 1979'da babasının idam edildiği kentte öldürüldü...
"Sömürünün olmadığı bir toplum" istiyordu
Babası Zülfikar Ali Butto'nun ve onun izinden gelen Benazir'in izlediği politikalar bir ölçüde bizim Ecevit'in "ortanın solu" politikalarına benziyor. Babasının sloganı "roti, kapra, mekan" (ekmek, giyecek ve barınak) üçlemesini bu seçim kampanyasında da tekrarlayan Benazir Butto, öldürülmeden bir gün önce Peşaver mitinginde şunları söylüyordu:
"Sömürünün olmadığı, sosyal adaleti ve kanun egemenliğini temel alan bir toplum istiyoruz. Yoksulluğun, geri kalmışlığın, politik ve feodal çatışmaların karşısındayız. Çünkü bütün bu olumsuzlukları, insanlığın gelişmesi ve onuru için engel olarak görüyoruz.
"Pakistan Halk Partisi PPP işçilerin ve yoksul halkın partisidir. İktidara geldiğimizde gençlere iş olanağı yaratacağız, terörizmi besleyen enflasyona, işsizliği ve kanunsuzluğa son vereceğiz... İşçilerin ve emekçilerin yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışacağız...
"Bugün kadınları, çocukları dahi hedef alan terörizm, ülkenin karşı karşıya kaldığı en ağır tehdittir... Ülke kriz içindedir, yargı zincire vurulmuştur, terörist hareketler gittikçe artmaktadır, ülkede kanunsuzluk hüküm sürmektedir. Ülkeyi bunalımın uçurumundan kurtarmak için ılımlı güçlerin iktidar olmasının zamanı gelmiştir."
"Ilımlı islam" da kurtaramadı
"Ilımlı İslam"ın bir başka versiyonunu geliştiren Benazir, babasından miras aldığı klasik "roti, kapra, mekan" üçlemesine, gene babasının bir zamanlar söylediklerini hatırlatarak şu dört ilkeyi de ekliyordu: "İslam bizim dinimizdir. Politikamız demokrasidir. Ekonomide peygamberimizin eşitlikçi yaklaşımını benimsiyoruz. Egemenliğimizin ana kaynağı halkımızdır."
Böyle bir politika, dinden yana "ılımlı" bir tutum, hatta ülkesine dönmeden önce ABD'den aldığı destek, Benazir'i beklediği sondan kurtaramadı. Pakistan'ın siyasal tarihine yeni bir "şehit" daha eklendi.
Pakistan en çalkantılı dönemini yaşıyor
Bundan sonra Pakistan'da neler olabileceğine ilişkin söylenebilecekler Bahadır Selim Dilek'in Cumhuriyet'te yayınlanan son dizisinin sonunda özetlenmiş. Dilek, ülkenin güncel durumunu çok ayrıntılı bir şekilde ortaya koyduğu dizisini özetle şöyle bitiriyor:
"Pakistan siyasi tarihinin belki de en çalkantılı dönemini yaşıyor. 8 Ocak'ta yapılacak seçimler bir anlamda ülkenin rotasını da belirleyecek. Ülke ya radikal İslam'a doğru yürüyecek ya da kendisine siyasi istikrarı hedef alan daha seküler bir yön belirleyecek.
"Öte yandan ABD'nin Pakistan üzerindeki baskısının kısa ve orta vadede sona ermesi beklenmiyor. Bir taraftan teröre ve radikal İslam'a zemin hazırlayan sonra da bunları gerekçe gösterip kendi ekonomik, siyasi ve stratejik çıkarlarının olduğu bölgelere müdahale eden Washington yönetimi, Avrasya'daki enerji kaynakları ile ilgilendiği sürece Pakistan da yine hedef tahtasında olacak.
"Ülkenin tek çıkış yolu ise bölgesel ittifaklar içinde konumunu güçlendirip, radikal İslam'ın kıskacından kurtulmak gibi görünüyor. Ancak bunun o kadar kolay olmadığı da önemli bir gerçek..."(AŞ/EK)