Arapça ve Farsça'dan yapılan çevirilerin yetersizliği toplantının aksayan yanıydı.
İki saate yayılan panellerin, panelistlerin dili olan Arapça ve Farsça'dan yapılması, festivali düzenleyenlerin, "Farklı sesleri, farklı dillerden duyalım. İngilizce yeter" düşüncesinden kaynaklanması iyi hoştu da, böylesi bir etkinlikte simültane çeviri yapacak birikime sahip değildik.
Daha ilk panelde göze çarpan aksaklık buydu. Yine de bire bir yapılan ve İngilizce sürdürülen söyleşilerin daha verimli olduğu, evrensel dilin "İngilizce" olduğuna ilişkin bir gözlemdi.
Doğu'nun mirası kadının mı?
İlk günün paneli "Doğu'nun Kadın Mirası" başlığını taşıyordu. Shiva Arastui,Yıldız Ramazanoğlu, Miral Al Tahawi, Hoda Barakat, Nuray Mert ve Bejan Matur'un katıldığı panelde, konuşmacılar, ülkelerin farklılığına karşın, kadın olmanın zorluğunun değişmediğinde hemfikirdiler.
Hilmi Yavuz 'un "Doğu'nun Kadınları" adlı şiirinin festivale ismini verdiğini belirtti Bejan Matur. Festivali düzenleme fikrinin ilk çıkışının bir İran gezisinde doğduğunu söyleyen Matur, "Doğuya neden bu kadar uzak olduğumuzu, bir şeyler kaybettiğimizi ve kaçırdığımızı düşündüm. Doğulu kadınla tanışma ve buluşma arayışıyla yola çıktık. Doğulu kadın karşıtlıkların odağındaki bir varlığı temsil ediyor. Bu nedenle yaratıcı kimliği olan, toplumsal sorunlar üzerine düşünen ve sanatıyla bunları sorgulayan kadınları aradık, bulduk, davet ettik" dedi.
Oryantalist bakış rencide edici
Nuray Mert'se katılımın az olmasından ötürü, konuklara karşı duydukları mahcubiyeti dile getirerek, insanların havanın güzel olması nedeniyle açık mekanı tercih etmesini ironik bir dille anlattı.
"Doğulu insanlar, Batılılar gibi yaşama dair ayrıntıları abartmazlar. Bugün hava güzel diye gelmeyenlere inat, ayrıntıları abartan Batılılar, sanayi devrimini gerçekleştirdiler. Ampulü keşfettiler. Ama batının doğuyu kurtarma, aydınlatma gibi misyonu artık çok oldu. Bugünde karşımıza çıkan batı merkezli oryantalist bakışın baskıcı ve rencide edici bakışından artık sıkıldım.
Özellikle doğulu kadını kurtarmak üzerine kurulu bu oryantalist söylem artık fazla oluyor. 11 Eylül'den sonra başta Doğulu kadını kurtarmak, Afgan kadınını 'burka'larından kurtarmak, bu coğrafyada yaşanan şiddeti de gölgede bırakan bir propagandaya yol açtı. Kadını özgürleştirme üzerine kurulu söylem, işgalleri bile gölgede bıraktı" dedi.
Feminizm kadını erkekleştirdi
İranlı öykü yazarı Shiva Arastui 'nun söylemi feminizm karşıtıydı. "Feminizm bizi erkekleştirmiştir. Feminist sloganlar kadınsı duygularımızı aşağılamaktadır. Kadın kadınsı özelliklere sahip değilse, erkeklerin dünyasındaki güzelliği de bozmuş oluyor. Kadınlığın ritmini ve müziğini keşfetmeliyiz." dedi.
Doğulu kadınla ilgili yanlış anlayışların bir hastalığa dönüştüğünü belirten Arastui, "Batıyı ve doğuyu bir kenara bırakırsak, kadın olmak başka şeydir. Doğu ile batı arasında temel siyasal ve toplumsal farklar var. Kadın hangi coğrafyada yaşıyorsa yaşasın hep haksızlığa uğramıştır. Devrimden sonra İran'da kadınının üzerindeki baskılar artmıştır.Ben bireyselliğe önem veriyorum. Batılı ya da doğulu kadın, kendi bireyselliğini savunmak zorundadır. Eşitlik sloganları bırakmalı, kadın olmak sorusu üzerine yoğunlaşmalıyız" dedi.
Ninem aile kadınlarının hafızasıydı
Mısırlı romancı Miral Al Tahawi'yse, Doğulu kadının içe kapanıklığına ilişkin örneği ailesinden verdi: "Ninem aile kadınlarının en kültürlüsü sayılırdı. Hacca gittiği için, her şeyi bildiği varsayılırdı. Aile kadınlarının hafızasıydı."
"Babamın evinde etrafım kadınlarla çevriliydi. O kadınların kendi aralarındaki öyküleriyle büyüdüm. Kız çocuğu doğduğunda nasıl hüzünlenildiğini gördüm. Bu nedenle büyüdüğümde kadın için sonsuzluğun tek yolunun yazmak olduğuna karar verdim.
Kadının dünyasında şarkılar ve şiirlerle örülmüş bir zenginlik vardı.Ve geleneksel edebiyatta bu kadınların yazdığı şiirlerin kime ait olduğu saklanırdı. Bu şiirlerde ortaya çıkan insanın bedenle ilişkisi ve cüretiydi."
Tahawi, Mısır'daki son 50 yılın edebiyatının resmi bir söylem olduğunu, gerçekte bunun dışında ve daha uzun bir zaman diliminde bir kadın edebiyatının varlığından söz etti.
Doğulu kadınlar da farklı
Türk yazar Yıldız Ramazanoğlu'ysa, kadınların Osmanlı'nın mirası üzerinde yaşadıkları üzerinde durarak, "Osmanlı kadın hareketi, yatağında akan bir nehirdi. Kendi haline bırakılsaydı, bugün kadınlar çok farklı bir konumda olurdu. Oysa Müslüman kadınların dinle yüzleşmesi ve laikleşmesi istendi. Bu nedenle Halide Edip ve Fatma Aliye gibi kadınlar, Cumhuriyet eşiğini geçemediler. Doğulu kadının üzerindeki yük ise daha ağır. Tüm vahiy süreci orada yaşandığı için şiddetle içli dışlıdırlar" diye konuştu.
Yakında bir kitabı Türkçe'de yayınlanacak olan Lübnanlı romancı Hoda Barakat, romanlarında 20. yüzyıl kadınını araştırdığını, tam bulduğunu sandığındaysa yeni yeni kapıların önünde açıldığını belirtti:
"Ne Doğu tam Doğu, ne de Batı tam Batı'dır. Çeşitliliğin farkına vararak, Doğu ile Batı arasında bir zemin aramaktayım. 17 yıldır Fransa'da yaşamama rağmen romanlarını kendi dilimde yazıyorum. Kadın için yaşama hakkı kadar, savunma hakkı da vardır diye düşünüyorum, Şiddet içindeki kadının bocaladığını düşünüyorum. Ben Lübnan'dan gelmiş biri olarak İran'dan gelen arkadaşımın ya da diğerlerinin tecrübelerini taşımıyorum. Doğu kadınının da farklılıkları vardır" (AD/TK)