Görsel: Canva
Türkiye'de, kadınların anne olmak isteyip istemediklerine dair detaylı bir araştırma yok. Anne olmak istemeyen kadınlarla yapılan bir kaç önemli haberler var. Ki onlar da Türkiye'de "gönüllü çocuksuz" kadınların sayısına dair yeteri düzeyde detay bilgi vermiyor.
Bu konuda başvurulabilecek kaynaklardan biri, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). TÜİK'in her yıl yaptığı araştırmalar da Türkiye'de doğurganlık oranın azaldığına işaret ediyor.
Örneğin TÜİK, Şubat 2021’de Türkiye nüfusuyla ilgili 2020 verilerini açıkladı. Buna göre, 2019 yılı itibarıyla 83 milyon 154 bin 997 kişi olan Türkiye nüfusu, 459 bin 365 kişi artarak geçen yıl 83 milyon 614 bin 362 kişiye ulaştı.
Erkek nüfusun oranı yüzde 50,1 (41 milyon 915 bin 985 kişi), kadın nüfusun oranı yüzde 49,9 (41 milyon 698 bin 377 kişi) olarak kaydedildi. Verilere göre, nüfus artış hızı 2019’da binde 13.9 iken, 2020’de binde 5.5’e indi. Bu da Türkiye’de doğurganlığın azaldığını ortaya koyan bir veri olarak tarihe geçti.
Başka bir veri
Ayrıca, Ekim 2020’de Cumhurbaşkanlığı’nın 2021 Yılı Programı üzerinde ANKA’nın yaptığı inceleme de iktidarın “Genç nüfusumuzun azalmaması için en az üç çocuk yapın” önerisinin sonuç vermediğini ortaya koydu.
“Önlem” olarak da Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda, 2021 yılı için kadın başına çocuk sayısının 2,1’e yükseltilmesi hedefi konuldu. Bu durumda Türkiye, 2010 yılında gerçekleşen 2,1 çocuk sayısına, hedef tutturulursa 2021 yılında yeniden ulaşmış olacak. Aynı programda, kadın başına çocuk sayısının düşmesinin gerekçesi şöyle:
“Doğurganlık hızındaki aşağı yönlü hareketin temel nedenleri şehirleşme, geniş aile yapısının azalması, ortalama evlenme yaşının yükselmesi, kadınların işgücüne katılım oranının artmasıdır. Nitekim eğitimli ve gelir seviyesinin yüksek olduğu toplum kesimlerinde toplam doğurganlık hızı genel düzeyden daha düşük gerçekleşmektedir.”
Dünyadan verilerBoğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Çiğdem Dalay'ın, "Türkiye'de 'Gönüllü Çocuksuzluk'u Seçen Kadınlara Dair Algı ve Yaklaşımlar" tezinde, dünyanın farklı ülkelerindeki rakamlara da dikkat çekiliyor. Avrupa İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre Avrupa Birliği ülkelerinde, 1961 – 2011 yılları arasında doğum oranlarında kayda değer bir düşüş yaşandığını görüyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinde 2019 yılında toplam doğurganlık oranı, 1.53. Bu oran 2018’de 1.54. Gelişmiş bir ülkede nüfusun sabit kalabilmesi için gereken oran ise 2.1. Birleşmiş Milletler’in 2020 Doğurganlık ve Aile Planlaması raporunda, küresel olarak doğum oranlarının düşmeye devam edeceği tahmin ediliyor. Rapora göre 1990 – 2019 yılları arasında tüm dünyada doğum kontrol yöntemleri kullanımı artmış. 2019 yılında tüm dünyada doğurganlık yaşında olan kadınlar, 15 – 49 yaş aralığındaki kadınların yüzde 49’u bir doğum kontrol yöntemi kullanıyor. Bu oran 1990’da yüzde 42. Avrupa'da araştırmalar yapılıyorDalay, doğum oranlarının düşmesine ilişkin şöyle dior: "Tabii doğurganlığın düşüyor olması, çocuk sahibi olmayan kadınların hepsinin gönüllü çocuksuz kadınlar olduğu anlamına gelmiyor ama bu veriler neticesinde, özellikle Avrupa’da kadınların neden çocuk doğurmadıkları üzerine pek çok araştırma yapılmaya başlandı. "Ben çalışmam için Birleşik Krallık, Almanya, İsveç, Hollanda, İtalya ve ABD’de gönüllü çocuksuzluğun nasıl algılandığına dair gerçekleştirilmiş araştırmaları inceledim." Birleşik Krallık Birleşik Krallık, gönüllü çocuksuzluk olgusunun ilk kuramsallaştığı ülke diyebiliriz. Alanda gerçekleşen çalışmaların pek çoğunda, çocuk sahibi olmayan kadınların önemli bir bölümünün anne olmaktan vazgeçtiği, anne olmamayı seçtiği için çocuk sahibi olmadıkları belirtiliyor. 2017 verilerine göre Britanya, Avrupa ülkeleri arasında çocuksuz kadınların oranının en yüksek olduğu ülke; 45 yaşına yaklaşan kadınların beşte birinin biyolojik çocuğu yok. Özellikle üniversite mezunu kadınlar çocuk doğurmamayı seçiyor. Gönüllü olarak çocuk doğurmadığını ifade eden kadınlar, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi norm dışı, anormal, sapkın, yeteri kadar olgun olmayan, bencil ve yetersiz kadınlar olarak görülüyorlar. Medyada da böyle temsil ediliyorlar. Dolayısıyla yine aynı Türkiye’de olduğu gibi bu kadınlar çocuksuz olma tercihlerini rahatlıkla ifade edemiyorlar. Almanya Almanya Federal İstatistik Dairesi’nin 2020 verilerine göre, 2019 yılında ülkede 778 bin 100 çocuk dünyaya gelmiş. Bir önceki yıldan 9 bin 400 daha az bu rakam. Almanya’da doğurganlık oranı 1.54. Avrupa ortalamasından biraz yüksek. Yapılan araştırmalar kadınların eğitim seviyesi arttıkça, çocuk sahibi olma kararlarının zorlaştığını işaret ediyor. Özellikle Almanya’nın Batısındaki kentlerde, 45 – 54 yaş aralığındaki her beş kadından biri çocuk sahibi. Almanya’daki göçmen kadınların doğurganlık oranı daha yüksek; 2.06. Göçmen kadınlar arasında da eğitim seviyesi arttıkça çocuk sahibi olma oranı düşünüyor. Almanya’da nüfusun kendini yenileme oranlarına ulaşılamamış. Çocuksuzluğun ülkenin demografik yapısı üzerindeki olumsuz etkileri, özellikle 2000’li yılların başından itibaren ülkede annelik algısını sorgulayan pek çok araştırmanın yapılmasına yol açmış. Bu çalışmalarda, Almanya’da anneliğin kadın kimliğinin en temel unsuru sayıldığı, iyi annenin nasıl olması gerektiğinin katı bir reçete ile belirlendiği ifade ediliyor. Christina Beninghaus’un 2014 yılında gerçekleştirdiği “No, Thank you, Mr. Stork!: Voluntary Childlessness in Weimar and Contemporary Germany (Hayır, Teşekkürler, Bay Leylek!: Weimar ve Günümüz Almanyası’nda Gönüllü Çocuksuzluk” başlıklı çalışmasına göre, Almanya’da gönüllü çocuksuzluk yeni bir olgu değil ve 1920’lerden itibaren pek çok genç kentsoylu Alman çift gönüllü olarak – geçici ya da daimi olarak – çocuk yapmamayı tercih etmiş. 2000’li yıllarda üniversite mezunu kadınların yüzde 40’ı çocuksuzluğu seçmiş. Daha önce de dediğim kadınların çocuk doğurmama kararı ülkenin demografik yapısını olumsuz etkilediğinden, kadınların bu kararı da toplumda olumsuz bir karar olarak algılanıyor. Alman toplumunda gönüllü olarak çocuksuzluğu seçen kadınlar, benmerkezci, sorumluluktan kaçan, yetişkin olamamış kadınlar olarak algılanıyor, özgürlük, bağımsızlık gibi kavramlarla özdeşleştiriliyor diyebiliriz. Hollanda Bir diğer Batı Avrupa ülkesi olan Hollanda’da da gönüllü çocuksuzluk yeni bir olgu değil. Ülkede alanda gerçekleştirilen ilk çalışma, 1980 tarihli. 1980’den itibaren doğumu teşvik eden politikalara rağmen, Hollanda’da gönüllü olarak çocuk sahibi olmamayı seçenlerin sayısında kayda değer bir artış yaşanmış. 2010 yılında gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, son otuz yılda Hollanda’da gönüllü çocuksuzluğun toplum tarafından kabulünde yüzde 70 oranında bir artış olmuş. Hollanda İstatistik Kurumu’nun 2016 raporuna göre, Hollandalı kadınların yüzde 20’si çocuksuz ve bu kadınların yüzde 60’ı da kendini gönüllü çocuksuz olarak tanımlıyor. Hollanda’da gönüllü çocuksuz bir kadın olmak neredeyse sıradan. Toplumda da bu kadınlara dair nötr bir algı var. Zira annelik kadın kimliğinin vazgeçilmez bir parçası olarak algılanmıyor. İtalya Bir Akdeniz ülkesi olan ve bir zamanlar Avrupa’nın en yüksek doğum oranlarına sahip olan İtalya, bugün Avrupa’da en düşük doğum oranına sahip ülke. Istas’ın (İtalya Ulusal İstatistik Enstitüsü) 2019 verilerine göre, ülkede 435 bin çocuk dünyaya gelmiş. Bu 1918 yılındaki İspanyol Gribi Salgınından beri, ülkede görülen en düşük sayı. Ülkede toplam doğum oranı ise 1.29. 2008 yılında İtalya’da kadınların üreme davranışlarını ve ülkede düşen doğum oranlarında gönüllü çocuksuzluğun etkisi olup olmadığını inceleyen Maria Letizia Tanturri ve Letizia Mencarini tarafından gerçekleştirilen çalışmaya göre; İtalya’da çocuksuzluğu seçen kadınların da eğitim seviyeleri yüksek, neredeyse tamamı çekirdek ailelerden geliyorlar. Hepsi çalışan kadınlar, kendilerini dindar olarak tanımlamıyorlar ve çocuk yapmama nedenleri diğer ülkelerdeki gönüllü çocuksuz kadınların nedenleri ile büyük oranda benzeşiyor. Lakin diğer ülkelerde dile getirilmemiş bazı nedenleri de var. Örneğin işleri ve kariyerleri ile ilgili nedenler. Tanturri ve Mencarini, çalışmaları için İtalya’nın beş farklı şehrinde yaşları 40 – 44 arasında değişen 859 çocuksuz kadınla görüşmüş ve bu kadınların yüzde 27.5’i bir çocuk sahibi olduklarında, profesyonel yaşamlarında özveride bulunmaları gerekeceğini ve işlerinin sadece maddî anlamda değil, varoluşsal anlamda da kendileri için mühim olduğunu düşündüklerinden çocuk sahibi olmadıklarını ifade etmişler. İtalya geleneksel ailenin ve anneliğin kutsandığı, aile içinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin yerleşmediği bir ülke olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla gönüllü çocuksuz kadınlar, geleneksel normlara karşı duran kadınlar olarak algılanıyor diyebiliriz. Farklı örnek: İsveçİncelediğim Avrupa ülkeleri arasında, en farklı verilere sahip ülke İsveç. 1974 yılından itibaren toplumsal cinsiyet eşitliği, İsveç anayasasında özellikle vurgulanan bir ülke ve 2021 Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı ülkeler arasında beşince sırada. Ülkede alanda gerçekleştirilen ilk iki gönüllü çocuksuzluk araştırması verilerinden yola çıkarak Helen Peterson ve Kristina Engwall’ın 2013 yılında beraber kaleme aldığı “Silent Bodies: Women’s Gendered and Embodied Experiences” (Sessiz Bedenler: Çocuksuz Kadınların Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Bedenleşmiş Tecrübeleri) adlı çalışmada, ülkede gönüllü çocuksuzluk algısının ve kadınların çocuksuzluğu seçme nedenlerinin diğer ülkelerden farklı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Peterson ve Engwall, çocuksuzluğu seçen kadınları tanımlamak için “Sessiz Beden” kavramını seçmişler. Bu kavramı da “doğal olarak çocuksuz olma hali, kadın bedeninin çocuk sahibi olmaya dair herhangi bir arzusu olmaması” olarak tanımlıyorlar. İsveçli çocuk sahibi olmamayı tercih eden kadınlar, çocuksuzluklarını doğal bir durum, bedenlerinin doğalarına verdiği bir cevap olduğunu düşünüyorlar ve anne olup olmamayı kadın kimlikleri ile ilişkilendirmiyorlar. Hatta çocuksuzluklarını bir karar olarak bile tanımlamıyorlar. Dolayısıyla toplumda kendilerine yönelik belirgin bir olumsuz yargı olmadığını söylemek mümkün. ABD ABD’den de söz etmek gerekirse; 2020 yılında ABD’de toplam doğurganlık oranı 1. 78. Tüm Avrupa ülkelerinden yüksek ama ABD oranlarına bakıldığında son on yılın en düşük oranı bu. Genel olarak aile dostu, ebeveynliğin önemsendiği bir ülke olarak tanımlayabiliriz ABD toplumunu. Pew Araştırma Merkezi’nin 2015 yılında gerçekleşen araştırmasına göre, ABD’de 40 – 44 yaş aralığındaki çocuksuz kadınların sadece yüzde 13’ü ilerleyen zamanlarda çocuk sahibi olmayı düşündüğünü ifade etmiş. Geri kalanı kendini gönüllü ya da zorunlu çocuksuz olarak tanımlamış. Eğitim seviyesi yükseldikçe, çocuksuz olan kadınların sayısının ABD’de de arttığını görüyoruz. Ülkede çocuksuz kadınların yüzde kaçının gönüllü çocuksuz olduğuna dair bir çalışma yok ama ABD’de annelik ideolojileri, annelik miti ve gönüllü çocuksuzluk alanında yapılmış pek çok çalışma bulunuyor. Bu çalışmalarda, ABD toplumunda da gönüllü çocuksuz kadınların, norm dışı, bencil kadınlar olarak algılandığını, yaşamlarının da arzu edilmeyecek bir yaşam olarak tanımlandığını görüyoruz. |
(EMK)