"İhsan Doğramacı, 6 Kasım 1981'de 12 Eylül Sıkıyönetim Komutanlığı'nca kurulan Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) kurucu başkanıydı. İlk işi, üniversite yönetim kurullarını tasfiye ederek bizzat generaller tarafından atanan rektörleri yönetime getirmek olmuştu. Üniversiteleri içi boşaltılmış, kışlaya dönüştürülmüş kurumlar haline getirdi."
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Tahsin Yeşildere ve Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) Merkez Yürütme Kurulu üyesi Emre Öztürk, bugün yaşamını yitiren Prof. Dr. İhsan Doğramacı'yı ilk anda böyle anımsıyorlar.
Öztürk: Darbe düzenini üniversitelere soktu
Öztürk, "İhsan Doğramacı'yla ilgili en net hatırladığım tablo, 12 Eylül generallerine ve Kenan Evren'e can-ı gönülden 'Hoşgeldiniz' dediği andı" diyor.
Doğramacı'yı "YÖK'le birlikte darbe düzenini üniversitelere sokan, birçok öğrencinin ve toplumun zihniyetini körelten bir zihniyetin baş mimarı" ve "büyük bir sermayedar" olarak nitelendiriyor:
Öztürk, "Tepe Grubu şirketlerini bünyesinde toplayan Bilkent Holding'in İcra Kurulu Başkanı olan Doğramacı, kurduğu güvenlik şirketleri ile üniversitelerde özel güvenlik birimlerinin uygulayıcılarının başında geliyordu" diyor ve ekliyor:
"Yani 'Merhumu nasıl bilirdiniz?' diye sorduklarınca 'İyi bilmezdik' diyebiliriz ancak."
Yeşildere: Doğramacı öldü, YÖK kendisini koruyor
Yeşildere ise İhsan Doğramacı'yı "12 Eylül askeri düzeninde üniversiteleri zapturapt altına almak için askerler tarafından görevlendirilmiş bir figür" olarak anımsıyor:
"Kadrolaşma, tek tipleştirme, tek bir ideolojinin okutulması ve hâkim kılınması hep YÖK'ün ve Doğramacı'nın eseriydi. Ancak en önemlisi, 1983 yılında, 1402 sayılı yasa sıkıyönetim komutanlığınca değiştirilerek 70'den fazla öğretim üyesinin görevine sorgusuz sualsiz son verildiğinde, İhsan Doğramacı bu uygulamanın yanında yer aldı."
Yeşildere, YÖK'ün kuruluşuyla üniversitelerde öğretim üyelerine duyulan güvenin sarsıldığını, öğrencilerin üniversitelerin bileşenleri değil de potansiyel suçlular olarak görülmeye başlandığını hatırlatıyor:
"Hak ve özgürlük arayanlar soruşturmalara tabi tutuldu, öğretim üyelerinin örgütlenmesi yasaklandı ve öğretim üyeleri rektörlere tabi kılındı. YÖK'ün atadığı rektörler on yıllarca üniversitelere hâkim oldular. Örneğin Cemi Demiroğlu, 13 yıl boyunca rektörlük yapabildi."
Yeşildere'ye göre, YÖK'ün ve Doğramacı'nın bir başka etkisi, paralı eğitimin önünün açılmasıydı. Üniversitelerde bilimden ziyade siyaset hâkim oldu, fakültelerin içişlerine karışıldı, pek çok bölüm kapatıldı. Özgürce araştırma yapılması engellendiği için özellikle sosyal bilimler alanında istenilen gelişme sağlanamadı.
En kötüsü, üniversitelerde Doğramacı'nın mimarı olduğu yapı bugün de sürüyor. İlgili yasanın birçok maddesi değiştirildiği halde YÖK varlığını sürdürüyor. Üniversiteler özgürleşemiyor, özerkleşemiyor. Öğretim üyeleri ve öğrenciler üzerindeki baskılar sürüyor. Özel üniversiteler kuruluyor. (BB)