Artvin Cankurtaran’daki ekoloji mücadelesinde öne çıkan ve 3 Eylül 2024’te Reşit Kibar’ın öldürüldüğü silahlı saldırıda hedef alınanlar arasında yer alan Artvin Halkevi Yöneticisi Dursun Ali Koyuncu, 7 Eylül’de tutuklandı.
Koyuncu’nun tutuklanma nedeni “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret” (TCK m.125/3-a, TCK m.125/1) ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu” (TCK m. 216) iddialarıydı.
Koyuncu, 86 gün süren tutukluluğun ardından, 2 Aralık’ta tahliye edildi.
Taş ocakları
Doğa savunucusu, Artvin’de verdikleri ekoloji mücadelesini ve tutuklanma sürecini bianet’e anlattı.
“Ekoloji mücadelesine yıllar önce, köyümüzdeki doğa talanına karşı çıkarak başladım. İlk mücadelemiz taş ocaklarına karşıydı. Ocaklar için iki ruhsat alınmıştı. Biz bu kararlara karşı hem yürütmeyi durdurma hem iptal davaları açtık ve kazandık. Ama bu sadece başlangıçtı.
“Orman katliamları ise yıllardır süren başka bir mücadelemiz. Köy kooperatifimizle birlikte yıllarca bu doğa talanının karşısında durduk. Sonunda kadınlar ve gençlerle bir araya gelip kooperatifin yönetimini kazandık. Orman katliamını durdurduk ve köyün kalkınması için çalışmaya başladık. Ancak karşı taraf, hem ekonomik çıkarlarını hem de iktidar desteğini kullanarak önümüze engeller çıkardı.
“Son dönemde ise çok daha büyük bir meseleyle karşılaştık: 170 dönüm üzerinde bir Mesire Alanı projesi. İlk etapta iyi niyetli yaklaştık, köyümüz kalkınacak dedik; ancak projenin altında büyük bir orman katliamı ve maden faaliyetinin yattığını fark ettik. Bu proje sadece köyümüzün doğasını yok etmekle kalmayacaktı, büyük bir rant projesinin parçasıydı. 300-400 milyonluk yatırımın gerçek amacını sorguladık. Araştırınca bu alanın maden sahası ilân edildiğini öğrendik ve buna karşı büyük bir direniş başlattık.
Reşit Kibar
“Köyümüzün yüzde 70'i bu projeye karşıydı. Toplantılar düzenledik, imzalar topladık, şikâyetlerimizi yaptık. Ancak şirket, devletin desteğini arkasına almıştı. 3 Eylül’de proje alanına iş makineleri girdi. Bir şirket çalışanının silahından çıkan kurşunlarla Reşit Abi’yi kaybettik. Reşit Abi o gün bize siper olmaya canıyla ödedi.
“Olayın ardından hem şirket hem de yetkililer bize daha fazla baskı uyguladı. Gözaltına alındım, tutuklandım ve bu süreçte hukuksuz uygulamaların hedefi oldum. Bu uygulamalarla doğa mücadelesi kriminalize edilmeye çalışıldı. Mücadelemiz terörize edildi ve bizim üzerimizden toplumsal muhalefete gözdağı verilmeye çalışıldı. Artvin’den Kars Cezaevi’ne sevk edildim. Bana ve aileme hem psikolojik hem de fiziksel baskı uygulandı. Sevk edildiğim Kars’ta, Kürt mahpuslar benimle dayanışma gösterdi. Bu sayede, sevk edilmemin arkasındaki oyunu da boşa çıkarmış olduk. Bu süreci hem mahkemelerde ve hem kamuoyunda anlatmaya devam edeceğim. Çünkü biz yalnızca toprağımızı, ağacımızı, suyumuzu savunduk.
“Artvin'in yüzde 70'i maden sahası ilân edilmiş durumda. Biz, doğamızı korumaya çalışırken hem devlet hem de rant peşindeki şirketler tarafından cezalandırılıyoruz. Ancak doğa tahrip edildiğinde de yine biz zarar görüyoruz. Selde, heyelanda hayatını kaybeden yine biz oluyoruz. Biz bu mücadeleyi insanlık için veriyoruz, tam da bu yüzden doğamızı talan etmeye çalışanlara karşı direnmeye devam edeceğiz.”
Madenlere açılan Artvin
Artvin, Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde yer alan ve doğal güzellikleriyle öne çıkan bir kent; ancak son zamanlarda, neredeyse sadece maden projeleriyle gündeme geliyor. Kentin yüzölçümünün yaklaşık yüzde 70’i maden arama ve işletme ruhsatlarıyla kaplı.
Özellikle, 2016 yılında altın, bakır ve gümüş gibi değerli madenlerin çıkarılmasının planlandığı Cerattepe bölgesi, hem yerel hem de ulusal ölçekte ekoloji mücadelelerinin önemli bir merkezi oldu. Buradaki yerel halk, ekoloji savunucuları ve sivil toplum kuruluşları, maden faaliyetlerinin doğaya ve insan yaşamına olası etkilerine karşı yoğun bir direniş gösterdi. Cerattepe için düzenlenen protestolar, Türkiye’deki ekoloji mücadelelerinin en önemli örneklerinden biri olarak tarihe geçti.
Artvin’de maden projeleri yalnızca Cerattepe ile sınırlı değil.
Borçka ve Murgul ilçelerinde de özellikle bakır madenciliği faaliyetleri etkin. Bu bölgelerde yapılan madencilik işlemlerinde kullanılan kimyasal maddeler, çevre kirliliğine neden oluyor ve yerel tarım faaliyetlerini olumsuz etkiliyor. Özellikle Murgul’da Eti Bakır A.Ş.’nin faaliyetleri, çevresel ve toplumsal etkileri nedeniyle öne çıkıyor.
Borçka’daki Hidroelektrik Santralleri (HES) mücadelesi ise Karadeniz’deki HES karşıtı direnişlerin önemli bir parçası. HES’lerin dere yataklarını kurutacağı, bölgedeki tarımı ve yerel yaşamı olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle protestolar düzenlendi ve hukuki süreçler başlatıldı.
UNESCO tarafından koruma altına alınan Macahel (Camili) Vadisi’nde, biyolojik çeşitliliğin zarar görmemesi için yerel halk maden ve HES projelerine karşı mücadele etti. Bölgenin sürdürülebilir tarım ve ekoturizmle kalkınmasını savunanlar, projelerin durdurulmasında etkili oldu.
Yusufeli ise hem baraj projeleri hem de madencilik faaliyetleri nedeniyle tahrip edilen bir diğer bölge. Baraj inşaatları sırasında ortaya çıkan madencilik faaliyetleri, bölgenin ekolojik yapısını daha da hassas bir duruma getirdi. (TY)
Bu haber, Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik ve Uluslararası Medya Merkezi (OsloMet-JMIC) finansal desteği ile üretilmiştir. Haberin içeriğinden yalnızca IPS İletişim Vakfı/bianet sorumludur ve hiçbir şekilde OsloMet-JMIC’in görüşlerini yansıtmamaktadır.