"Ekim ayında tüm dünya Lizbon'a sığar" solganıyla yoluna devam eden Doclisboa zengin programıyla seyirciyi yine ihya edecek.
Festivalin ulusal ve uluslararası olmak üzere yarışmalı ana bölümleri dışında etkinlikte çeşitli başlıklar altında birçok film gösterilecek.
Kariyerine gazeteci ve savaş muhabiri olarak başlamış usta sinemacı Lübnan'lı Jocelyne Saab hakkındaki zengin retrospektifin yanında Doğu Almanya sinemasıyla ilgili geniş bir spektrumla da sinema severler maziyi irdeleyecekler.
Etkinlikte aciliyet ihtiva eden mevzular kurcalandığı gibi Heart Beat, Green Years ve New Visions başlıklı bölümler de dikkat çekiyor.
Dünya prömiyerini zarif kent Lizbon'da gerçekleştirecek filmler dışında programda daha önce çeşitli festivallerde ilgi görmüş, ödüllendirilmiş yapımlar da var.
Mesela geçenlerde Ayvalık Film Festivali sırasında Türkiye'ye gelmiş olan Sudan'lı yönetmen Souhaib Gaselbari'nin Ağaçlardan Bahsetmek (Talking About Trees) adlı olağanüstü belgeseli, Hassan Ferhani'den 143 Rue du Désert (Sahra Dokağı no: 143/143 Sahara Street), yönetmenliği Callisto Mc Nulty'ye ait Delphine et Carol, insoumuses ve François Armanet imzalı Oh Les Filles! .
Bir Ortadoğu uzmanı
1948 Beyrut doğumlu Jocelyne Saab 1975'te resmen başlayan sinema kariyerinde Filistin'den Libya'ya, Mısır'dan İsrail'e, Irak'tan Suriye'ye, İran'dan bilhassa memleketi Lübnan'a varan içerikleriyle, birçok film çekti.
Yolu Türkiye'den de geçmiş olan Saab 2015 yılında Boğaziçi Üniversitesinde konaklamış, öğrenci ve akademisyenlerle buluşup savaşın acı yüzünü belgeseleriyle anlatmıştı.
Saab aynı ziyaret sırasında bu sene yitirdiğimiz sinema eleştirmeni Cüneyt Cebenoyan'la bir konuşmaya da katılmıştı.
Saab Karantina katliamından sonra savaşa tanık olmuş, savaş alanlarından canını zor kurtarmış ve travmatize olmuş çocuklara Children of War (Savaş Çocukları) adlı filmiyle eğilmişti.
1976 yılında altı ay boyunca Beyrut'un surlarının yıkılmasını bir çocuğun gözüyle takip ettiği Beirut, Never Again (Beyrut, bir Daha Asla) adlı filminde ise her sabah saat altı ile on arası şehirde dolaşırken, tüm gece boyunca sürmüş çatışmalardan sonra iki karşıt cephenin milisleri dinlenmektedir...
Bu sene Ocak ayında vefat etmiş olan Saab'ın Orhan Pamuk'a yazdığı hayalî bir kartpostaldan yola çıkarak, hastalığını, bedeninin kırılganlığını ve savaşlarla tahrip edilmiş, harabeye çevrilmiş, yağmalanmış Ortadoğu coğrafyasına dikkat çektiği Hayalî Kartpostallar (Imaginary Postcards) adlı eseri de Doclisboa'da yer alan filmlerinden.
Festivalden seçmeler
Belgesel duayeni Werner Herzog'dan Göçebe: Bruce Chatwin'in Ayak İzlerinde (Nomad: In the Footsteps of Bruce Chatwin) adlı film bilhassa ilgi çekici. AIDS'ten ölmekte olan Büyük Britanya'lı yazar ve maceracı Bruce Chatwin yönetmene sırt çantasını verir ve usta yönetmen Chatwin'in izinden özellikle göçebe hayatının güzelliklerini seyirciye sunmak için yola çıkar.
Coğrafyanın istilacılar tarafından talan edildiği yerlerde dünya mirası durumundaki birçok hazine de bir daha geri gelmemek üzere yok edilmektedir...
Doclisboa'da dikkat çeken bir diğer belgesel de seyirciyi sarsacak güçte.
Bedenini özellikle muhafazakâr toplumu şoke etmek için hoyratça kullanmış Pedro Lemebel de hayatını bıçak sırtında sürdürmüştü.
Şilili performans sanatçısı ve yazar, Pinochet diktatörlüğüne karşı yaratıcılığını konuşturmuş, kuir sembolü haline gelmişti. Joanna Reposi Garibaldi'nin yönettiği, yer yer kahramanının onirik dünyasına bile nüfuz etmemizi sağlayan biyografik belgesel çeştli arşiv görüntüleriyle de harmanlanmış.
Lemebel adlı Şili-Kolombiya ortak yapımı film nevi şahsına münasır kişiliğine saygı duruşunda bulunurken Lemebel'in militan tohumlarının dünyaya saçılmasına aracı oluyor.
Gezegeni altüst etmekle meşgul popülist liderlerden Jair Bolsonaro'nun icraatı yalnız kendi memleketini değil, tüm dünyayı ilgilendirecek felaketleri de beraberinde getirmekte.
Halkı düşmanlık, kin ve öfke üzerinden galeyana getirerek tahrik eden liderin ülkesi Brezilya'da basının da hiç hür olmadığını görüyoruz.
Pablo López Guelli imzalı Sancağımız asla al olmayacak (A noose bandeira jamais sera vermelha/Our Flag will never be red) adlı belgeselde iktidara yaltaklanan medyanın ülkede yalan haber üretmede hiç çekingen davranmadığına, hatta ülkenin medya patronları tarafından yönetildiğine ikna olacaksınız.
Unutmadan... komünizmin sembolü olan kırmızı rengin faşistleri korkutmaya devam ettiği de kesin!
Portekiz'in güzeller güzeli Lizbon'undaki festival tüm gezegene hayırlı olsun!
Doclisboa 2019 hakkında teferruatlı malumata buradan https://www.doclisboa.org/2019/en/ ulaşabilirsiniz. (MT/PT)