İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş, Türkiye'nin Rusya uçağını düşürmesi sonrası gelişmeleri değerlendirirken Suriye sorununun çözümü konusunda artık tüm tarafların federatif bir yapıda anlaşıldığını söylüyor. Şu an yaşanan kriz Suriye sahasındaki güçlerin sınırlarının nasıl çizileceğinden kaynaklı; Türkiye'nin pozisyonu ise sahada kendisine yakın Türkmen ve Kafkas unsurların güçlerini kaybetmemesini sağlamak.
Çalışma alanları Rusya, İslam, Orta Asya, İran olan İngilizce'nin yanı sıra Rusça, Özbekçe, Farsça ve Kırgızca bilen; dolayısıyla Rusya'yı ve taraf ülkeleri orijinal kaynaklarından takip eden Hakan Güneş'le son iki günün gelişmeleri üzerinden Suriye sorununu ve Türkiye - rusya ilişkilerini konuştuk.
Rusya'daki kaynaklarda Suriye sınırındaki uçağın vurulması olayında neler yazılıyor? Tartışma ne noktada?
Bugün Rusya medyasından gördüğüm şu; Rusya’nın iz haritasıyla Türkiye’nin versiyonu farklı. Türkiye 1,15 genişlik ve 1,36 mil derinlikte bir ihlal olduğunu söylüyordu. Hatay Yayladağ’da bir koridor yapıyor sınır, düşürülen uçağın iz haritasının buradan geçtiği söyleniyordu. Rusya medyasından okuduğum kadarıyla Rusya askeri kaynaklarına göre bu ihlal bile olmamış, sınırı yalayıp geçen bir rota çiziliyor.
Tabii burada soru şu: Uçağın karakutusuna kim ulaşacak ve karakutu bu bilgileri içeriyor mu? Ve karakutudan Rusya’nın iddialarını destekleyecek bir bilgi çıkarsa ne olur?
Sınırı 17 saniyeliğine geçmiş olması ya da sınırı yalayarak geçmiş olması uluslararası politika açısında şu gündemde çok önemli mi?
Şu açıdan önemi var, önümüzdeki günlerde Suriye’de nelerin yaşanacağını ne Rusya ne de Türkiye tahmin edebiliyor. Dolayısıyla eğer bunun bir önemi olması durumuyla karşılaşılabilir. Böyle bir durumda Rusya bir sonraki hamlesinin meşruiyetini sağlayabilir bu ayrıntıyla. Bunu göreceğiz. Şu anda bu ayrıntıya kilitlenmeyle gerek yok ama aklımızda durmalı.
Rusya medyasını izlediğinizi biliyorum. Uçağı düşürülmesi haberinin verilmeye başlanmasından bu ya iki ülkenin medyasının yaklaşımı konusunda ne dersiniz? Mesela Türkiye medyası Rusya medyasını yeterince izleyebiliyor mu?
Türkiye medyası Rusya’nın yetkililerinin açıklamalarına kısmen yer vermek dışında; Rusya’daki analistlerin, think-thank kuruluşlarının yorumlarına yer vermiyor. Putin’in diplomatik dille yaptığı açıklamaların ardında nasıl mesajlar, düşünceler olduğuna dair yapılan yorumları görmüyorlar, toplumsal algıyı yansıtmıyorlar. Rusya’daki toplumsal algının nasıl değiştiğiyle zaten Türkiye’deki siyasi sorumlular ilgilenmediği için medya da bakmıyor. Ortadoğu’da nasıl yansıdığıyla daha çok ilgileniyorlar.
Büyükelçiliğe saldırı oldu Moskova’da, Rusya’daki Türkiye algısı için bir ipucudur diye okuyabilir miyiz bu saldırıyı?
Bu konuda böyle bir saldırıdan yola çıkarak bir yorum yapmak istemem. Kimin saldırdığını bilmiyoruz, belki de bir Erkeni gruptur, Kürt bir gruptur ya da islamafobik bir topluluktur. Bu nedenle buradan yola çıkarak yorum yapamam ama Rusya toplumunun kategorik olarak Türkiye algısının değişmekte olduğunu Rusya’nın Suriye harekatına başladığı günden beri biliyoruz. Çünkü Rusya cihatçı terörist saldırılardan çok çekmiş bir ülke. Anaokulları basılmış, hastanelerine saldırılmış, hastaları rehin alınmış, Moskova’da bombalı saldırılarda binalar çökmüş. Halkın kitlesel biçimde teröre maruz kaldığı Paris benzeri olayları Rusya birkaç defa yaşadı. Dolayısıyla hassas bir kamuoyu var zaten.
Çeçen sorununu kastediyorsunuz değil mi?
Sadece Çeçen hareketine bağlayamayız. Bir yere kadar Çeçenlere bağlayabiliriz ama bir yerden sonra Kafkas Emirliği, İnguşetya ve Dağıstan’a doğru genişleyen cihatçı bir terörizmden bahsediyoruz.
Suriye’de Çeçenlerin varlığı çok dile getiriliyor, hatta Rusya bu konunun altını ısrarla çiziyor; o nedenle Çeçenler mi diye sormuştum?
Doğru, bunu kanıtlamak çok zor değil. Google’a IŞİD ve El-Nusra yazın, karşınıza çıkacak ilk yüz videoda Rusça duyma olasılığınızın yüzde 30’dan yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ne demek bu? Gerçekten bu gruplar arasında ciddi bir nüfus oluşturuyorlar. Tabii sadece Kafkaslar değil, Özbek, Kırgız ve Uygur bölgesinden de var. Uygurlar haricindekilerin kendi aralarında Rusça konuşuyorlar. Kafkas güçleri IŞİD’den ziyade El-Nusra içindeler; hata El-Nusra’nın yanı sıra Türkiye kamuoyunda bilinen Fetih, Ahrar-uş Şam gibi örgütlerin içindeler. Bir kısmı selefi ama bir kısmı selefi olmayan cihatçı gruplardan bahsediyoruz. Türkiye’nin cihatçı gruplar içinde himaye ettiği ve donattığı ileri sürülen gruplar Kafkas ağırlıklı gruplar; bir de Türkmenlerin içinde bulunduğu gruplar var tabii.
Peki, Türkmen Dağı’nın Türkiye açısından önemi nedir? Durup dururken niye Rusya uçağını vursun? Daha önce de sınır ihlali uyarıları yapılmıştı. Üstelik Rusya sınır ihlali yapmadık diye açıklama yapıyorken “Türkiye bu kez neden vurdu” sorusunu nasıl yanıtlarız?
Türkmen Dağı’ndaki güçleri koruyor. Bu güçler Suriye’nin yeniden dizaynında masaya oturabilecek ve Türkiye’ye en yakın pozisyonu olan güçler. Dolayısıyla Suriye’nin geleceğinin konuşulacağı masadaki etkinliğini kaybetmek istemiyor. Çünkü bu güçler sahadan çekilirse masada doğrudana yakın temsil olanağından mahrum kalacak.
Salt masa olarak da bakamayız. Suriye’de işlerin nereye gideceği çok belli olmuyor. Başından beri her altı ayda bir taraflar strateji ve politika değiştiriyor. Erdoğan da, Putin de, Obama da bilmiyor. Hala Paris saldırılarıyla birlikte bu güvenli bölge, uçuşa kapalı bölge oluşturma ve benzeri stratejiler gündemden biraz kalkmış olmakla birlikte gördük ki Batı açısından Suriye’de en azından taktikler çok sık değişiyor. Bunun ne önemi var? Türkiye müttefikleri ikna etmek istediği bu güvenli bölgeyi çok kıymetli buluyor. Çünkü muhtemel bir Sünnistan’ın denize açılabileceği bir yer. Batı’nın nüfuzunda kalacağı bölgenin ana gövdesini oluşturuyor. Türkiye’de iktidar iç politika hamlesi olarak Kürtlerin denize açılmasını engellemek için bu bölgeye hassasiyet gösterdiğini öne sürüyor. Bu pek gerçekçi değil. Bu bölgeyi elde tutacak bir Kürt varlığı yok, nüfus kaydırılması da olası görünmüyor. Esat istemez. Rusya izin vermez. Rusya himayesinde denize doğru Halep sathında bir Alevi hattının tutmasını ister. Türkmen dağı meselesi bu nedenle kritik, Rusya bu alanı tamamen kapatmak üzere, buna ilişkin Türkiye ne yapacağını bilemez durumda; sürekli kendisine müttefik aradı. Ancak Paris saldırıları bu müttefik bulma olasılığını gölgeledi. Uçak düşürme hamlesi sahada savaşan tırnak içinde dostlarına da destek verecek bir mesaj göndermek istedi.
İlk neden bu. Ama bir amacı daha vardı: Rusya’ya benimle de pazarlığa girmen gerekiyor demek istedi. Ama bu hamle sınırı biraz aştı, açıkçası pazarlığı zorlaştırdı. Sonuçta Rusya’nın yanıtı Türkmen Dağı’nı alıp almamayla olacak gibi görünüyor. Bir hafta içinde bu yanıtı göreceğiz gibi görünüyor.
Afrin ile Fırat’ın doğusunda duran Kürt Kantonları bulunuyor. Bu arayı Kürtlerin kapatması olasılığı Türkiye’yi bu yola itmiş olamaz mı?
Zaten Esat rejiminin ve Rusya’nın eleştirildiği nokta operasyonun başından beni sakladıkları bir şey değil. Önce rejimin cephe gerisini sağlama almak ve ardından Halep-Rakka hattına saldırma stratejisini çok önceden açıkladılar. Kara harekatı böyle gidiyor. Halep’i zorlayacaklar ama Rakka’ya Esat güçlerinin gireceğini düşünemeyiz, girse bile hemen çıkar. Çünkü düzeni sağlaması, yerleşik düzene geçmesinin bedeli ağır olur. Irak’ta Şii nüfusun fazla olmasına rağmen Sünni bölgelerde bu yapılamadı. Halep’in dış mahallelerine kadar geldiler. Halep’in alınması uzun ve zorlu bir savaş.
Halep’i istiyorlar yani…
Halep hamlesi pazarlık için olabilir.
Suriye’nin geleceği için en olası senaryo federatif çözüm müdür?
Bölgedeki bütün aktörlerin federatif yapıdan yana olduğunu düşünüyorum. Rusya, İran, artık ABD, Fransa bu çözüme gelmiş durumda. Ama mesele sınırların nasıl çizileceği. Şu andaki yaşanan krizin arkasında bu var. (HK)