Maksadım gülşen değil bir şem içün pervaneyem
Rind-i akşam zahida zannetme kim divaneyem
Terki tecrid eyledim sanma tehi viraneyem.
Akilem batında emma sureta divaneyem
Kimse farketmez meni kim men neyem amma neyem.
Diyarbekirli Nigahi Baba
Diyarbekiri uzun uzadıya anlatan bir şiirin bir bölümünde şair der ki; Ali Şanı, Şeğoyu, Deli Veliyi / Sen bilir misin? Bilenler zaten bilir de! Belki onlara anımsatmak, bilmeyenlere de Diyarbekirde bir zamanlar alim gibi deliler vardı demek için Diyarbekir Delileri dedim.
Delilik bir dolu aklı evvele göre; insan aklının üst evresi olarak ifade edilir. Hemen başta söyleyeyim, bu tanımın doğru olduğuna inananlardanım.
Ulu Camiden Mardin Kapıya
Çocukken hep düşünürdüm. Bu şehr-i Diyarbekirde neden bu kadar çok deli var? Ve neden deliler hep kentin Ulu Camiden Mardin Kapıya kadar uzanan güzergahını kendilerine mesken tutarlar? Daha sonraki yıllarda da düşündüm. Yanıtını da pek fazla bulamadım desem yeridir.
Taşra yaşantısının gelenekler, görenekler, biraz da kör inançlar üzerine bina edilmesi miydi, acaba bunca deliliği tetikleyen! Tanıdıkça delileri daha çok tanık olmuştum, hayatlarına. Belki de bizim delilerimiz kendi kurdukları oyunlarında ebe olup habersiz sobelenmişlerdi. Kendi hayatlarının tanığı olabilecekken akıllarını birilerine emanet bırakmak adına yaşamlarına tanıklık etmek görevi de bizlere mi kalmıştı !
Ve hep göz önündeydi bu kadim şehrin delileri. Ne yapsalar kopamıyorlardı. Bütün şehir sanki onları izliyordu. Ama zerre kadar önemi yoktu bu göz altılığın. Çünkü onları anlayamayacak kadar akıllıydı! bu koca şehir.
Ferhé Müslüman olunca
İşte şimdi köşe başından çıkacakmış gibi beklenen bekçi başı Saidin bacısı deli Cemo, Hatun bibi, deli Vesile, Zinê, deli Dodê ve bir de deli Ferhê; sanki el ele tutuşmuşlar bir anıyı ve hayatları yad etmedeler.
İçlerinden en alımlısı da tereddütsüz Deli Ferhê. Memleketin son Yahudileri 1950lerde İsraile giderken geride bırakmışlardı Ferhêyi, anlatıma göre. Birileri de bu şehirde yaşamak Ferhênin hafif aklına rağmen gizli bir cennette yaşamak gibiydi demişlerdi. Belki de şehrin çekim gücüydü Ferhêyi akrabalarından alıkoyan. Doğrusu da buydu sanki.
Sık, sık Ben buranın delisiyem, bi yerlere gidemem demesi boşuna değildi. Neyse, bir şekilde kalmıştı işte Ferhê Diyarbekirde. Anlatıya göre adını da değiştirmiş, Müslüman olmuştu. Adı Selma olmuştu Ferhênin. Selma deyip, sondaki a harfini uzattığınızda, o kadar hoşuna giderdi ki Ha! heyran dediklerinden biri de bendim. Ve bu Heyran demek de en çok Deli Ferhêye yakışırdı.
Sözler keskin bıçak
Deliydi Ferhê, ama Ferhê dendiğinde de kızardı. İlla ki Selma olacaktı, adını ünlemek. Kadir kıymet de bilirdi, güvenilirdi de. Hançepekteki Paşa Hamamının kadınlara tahsisli saatlerinde hamama giren kadınların pışpışlasın diye el kadar bebelerini Ferhêye emanet ettikleri anlatıya denk düşendi.
En alımlı Ferhêydi dedik ya. Baskın çıkacak bilcümle kadın delilere, inat. Sözleri de ağzında bir keskin bıçak:
Yağmur yağar şiş kimi
Gezerem dervêş kimi
Sen orada ben burda
Yanaram ataş kimi.
Niye tam da neşesi yerinde iken bu sözlere gerek duymuştu ki, deli Ferhê. Belki de bırakıp gidenlere bir göndermeydi onun sitemi.
Ama aşağılardan, Balıkçılarbaşı civarından yellenerek gelen deli Veli taa Deve Hamamının külhanında tutturduğu nakaratı tekrar tekrar okuyarak Ferhêye yanıt yetiştirmeye çabalıyordu.
Diyarbekir dört etrafi meteris
Biz üç kardaş bir ordiya yeteriğ.
Meteristen kurkuşunlar atarığ
Münevverdir kız senin adın Münevver
Ben ölürsem papağımnan gömeler.
Bir köşede kendi kavillerince yarenlik eden küfürbaz Remo, hırçıkli ziyaret misali sol ayağına sardığı bez parçalarıyla sakat bacağını çekiştirirken; yanına kattığı deli Abdüllatifin hayali direksiyonuna yaslanıp, Abdüllatifin çıkardığı korna seslerine eşlik ederek, Mardinkapıya doğru yol alıp hadi ulan sen de demedeler.
Abdüllatifle küfürbaz Remo tam da hayali arabalarıyla dümen tutturmuşken onlara selam çakan Henoyla deli Çetoydu. Belden yukarısı çıplak, boğazına bağladığı kravatı vazgeçilmeziydi Çetonun. Ulu Caminin arka kapısının yanındaki sekinin üzeri olan mekanını terkettiği ender anlardan biriydi Çetonun manzaraya tanıklığı.
Amerikan başkanının verdiği söz
Ama o da ne! Kovboy meraklısı deli Salo dörtnal geliyordu öteden. Tutmasalar alimallah Abdüllatifi de, Henoyu da, Remoyu da, Çetoyu da ezip geçecekti. Bağırarak söylediği Amerikan başkanıyla telefon görüşmesi sonucu aldığı sözdü. Bir hastayı atının terkisine attığı gibi Amerikaya götürmek üzereydi.
Hazır birbirlerini bulmuşken Mardin Kapıda akıllılara inat bir müzikal gösteriye karar vermişlerdi tüm deliler. Kent halkının da canına minnetti doğrusu. Zaten delilere alışkındı bil cümle Diyarbekir. Eh her deli birazcık da veli değil miydi, kimilerine göre...
Yanlarına kattılar diğer tüm eksik kalanları. Ulaşılamayanları da yerlerini, yurtlarını bilenler tutup getirdiler.
Kalorifer ne?
Deli Şeğo zaten Mardin Kapıdaydı. Nerde cenaze orda Şeğo. Deli Yaşo, İlo, kendini Mardin canavarı sayan Deli Cevdo, satırsız dolaşmayan deli Genco, lehmecun ezo, Benim de kaloriferim budur deyip sırtını fırının duvarından yeni çekmiş deli Selim, memleketin bil umum yırtık kağıtlarını toplamayı kendine iş edinen xale Hüs, deli edo, eco, doktorlar dakik olur deyip kollarında bozuk saatlerle dolaşan doktor deli Salo, deli asko, deli Memet, hepsi toplanmışlardı.
Avare Ahmedi kızdırmışlardı Anazi, avradızi,İsmet paşazi, cumhurbaşkanızi... küfürü daha ağzından düşmemişti. İşte laye Fedilenin oğlu Deli Şıko da Ali Paşa mahallesinden duyup gelmişti koroya katılmaya. Ağzında da tekerlemesi, Kî tırşık xwarîye, bra ev here cem jınık*. Bunu duyan deli Memet geri mi kalacaktı. Kendi olmazsa olmazından ; Ez bûm, tu bu, azo bu, kuzo bu. Dağkapili Rızo bu. İstanbulli Gurzo bu. Brijit bu, Bardot bu. Marllon bu, Brando bu. Gıştık ji derev bu.**
Mevlana!
Memleketin velisi Alişan inat ediyordu onlara. Entarisinin ucu ağzında orta yere işemekle meşguldü. Ayıptır Alişan, etme eyleme. Etraf insan dolu, diyenlere. Hani neredeler, ben göremiyorum onları diyordu. Belki de Alişan bilmeden bilge kişiliğiyle Mevlanayı çağrıştırıyordu. Demeye getiriyordu ki;
Elinde bir mumla kenti dolaşıyordu Şeyh.
Kederliyim diyordu. Bu adam kılığındaki yaratıklardan.İnsan arıyorum ben.
Dedim ki : Bulunmaz o. Biz çok aradık.
İşte tam da onu arıyorum, dedi Şeyh o bulunmazı... ***
Karate Kedo, yanına Remzi Böceği almış kıs kıs gülüyordu. Ulan bu delilerin haline bak. İş mi şimdi bu. Biz ki Diclenin tüm balıklarını selama durdurmuş, emrin var mi Kêdri abê dedirtmiş adamız. Şimdi yakışır mi bu deliler takımına katılmak.
Ama bu koronun asli elemanı Deli Aziz eksikti. Onun en sona kalması doğaldı. Deli Aziz, hem şairdi, hem de musikişinas. Daha bir gece evvel Diyarbekirin dört kapısından biri Yeni Kapıdaki evinden, kış kıyamet demeden avucunun içinde taşıdığı yarım tas pekmezi Ali Paşadaki kadim dostu Muharrem ağabeyine götürüp şiirini beraber vermemiş miydi ?
İşte şimdi Şarapçı Deli Mecnunla birlikte okunmalıydı, deli Azizin beste formunda yazdığıBir Delinin Serenadı. Görsündü işte memleket, nasıl icra edilirdi sanat.
Dar ve karanlık küçelerden geliyorum. Açım.
Ben senin kardaşın, sen benim bacım
Ama sen sözünü, ben özümü yitirdim,
Ben kadehleri, sen beni bitirdin.
Sen gök yüzünde bir yıldız
Ben su dibinde bi çakıl taşı.
Sen emsali olmayan kız
Ben çamurlu sokak berduşu.
Günlerden bir gün kapına gelsem
Bana güzel yüzünü gösterir misin?
Kuran yaprağı olan dilinden
Bana bir şeyler seslenir misin?
Ali Paşa, Ali Par,
Kızlar Delilo oynar.
Çepik çalın oğlanlar,
Mahlede toyımız var.
Küçeye mekan kurdum
Sırtım kara daştadır
Derdinden serhoş oldum
Sanma akıl baştadır ****
Onlar koro olarak parçalarını icra ede dursunlar. Mardinkapının tam da kapı girişinde onları izleyen, mecburiyetten, zorunlu göç nedeniyle aklını geldiği yerde bırakmış ve daha yeni Diyarbakıra gelmiş, Silvanlı Deli Cemal kendince söyleniyordu : Herkes dî bêje Cemal dîne. Kes nabêje Cemal çima dîn buye. *****
İşte böyleyken böyleydi Diyarbekir Delileri. Hikayenin coğrafyasını belirleyen bizzatihi hikayenin de kendisiydi. Memleket kadim olunca, memleket binler yıllık olunca, delileri de hikmetinden sual olunmaz oluyorlardı işte. (ŞD/NM)
* Kim güveci yemişse, o karının koynuna girsin.
** Benim, Azodur, kuzodur. Dağkapılı Rızodur. İstanbullu Gürzodur. Brijittir, Bardottur. Marlondur, Brandodur. Hepsi de yalandır.
*** Mevlana, Şems-i Tebrizi Divanından
**** Şair dostum Muharrem Gülerin tanıklığından.
***** Herkes diyor ki; Cemal delidir. Ama kimse demiyor, Cemal niye deli olmuş?