İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Doğan Holding Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ'ın da katılımcıları arasında yer aldığı bir günlük programa Doğan yayın grubundan dahil köşe yazarları da katılmıştı. Sedat Ergin, Mehmet Ali Birand, Taha Akyol, İsmet Berkan, Mehmet. Y. Yılmaz gibi.
Daha önce Denizli, Konya, Kayseri, Gaziantep, Antalya, İzmir, Şanlıurfa, Adana, Samsun ve Çorum'dan sonra 11. il olarak marka şehir toplantısı Diyarbakır'da yapılıyordu.
Mehmet Ali Yalçındağ "Marka bir şehirde bulunmaktan onur" duyduğunu ifade ediyordu. Ve ekliyordu "Büyüme ve kalkınma Anadolu ve Güneydoğuyla olmalı. Kendi kendiyle rekabet etmeyip, dünya ile rekabet etmenin zamanıdır." İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da "Yalnız Anadolu'nun değil, insanlık tarihinin müstesna kenti, bereketli hilalin önemli şehri Diyarbakır'dır" diyordu.
Reklamcılar Derneği Başkanı Jeffi Medina, yazar Yaşar Kemal'in sözüyle sürdürüyordu konuşmasını "İnsan gökten inmez. Bir coğrafya üzerinde doğar. İnsan damgasını o coğrafya vurur" sözünden yola çıkarak marka olmaya vurgu yapıyordu.
Böyle bir toplantının Diyarbakır'da yapılıyor olmasında ve bu ifadelere mahzar olmaktan yola çıkarak, belki de Diyarbakır'ın marka şehir olması için neler yapılabilir? sorusuna; daha başında "Diyarbakır zaten marka şehirdir" demek en doğru tespit olacak.
"Nereden bu yargıya varıldı?" diye sorulabilir. Yanıtı kanımızca çok kolay.
Dünyada bugün marka şehir olarak kabul edilen şehirlere baktığımızda bir ya da iki çarpıcı özellikleriyle anılır bu marka şehirler.
Mesela yılda 20 milyon turistin ziyaret ettiği Paris'in kendisiyle anılan 100 küsur yıllık bir modern mimari ve "demir estetiği" diyebileceğimiz "Eyfel kulesi"var.
Mesela Kudüs'ün bir duvarı var. Bir tarafı "Ağlama Duvarı" diğer tarafı"Mescid-ül Aksa". Mesela koca ve milyarlık nüfusu ile Çin'in "Çin Seddi" var.
Ama Diyarbakır'ı incelemeye başladığımızda şaşkınlığınız her defasında bir kat daha artacaktır. Diyarbakır arkeologların ve antropologların üzerinde fikir birliğine vardıkları ve "Kitabeler Manzumesi" dedikleri kalkan balığına sahip 5 buçuk kilometre uzunluğunda ve içinde ticareti, kültürü, sanatı ve siyasetiyle yaşatılan, yaşayan ve kendini sürdüren 82 burçlu, 4 kapılı surlarıyla sanat eseri denebilecek dünyada tek örnektir.
Kıyaslanır ve Çin Seddi'nden sonra ikinci denir. Buna biz Diyarbakırlılar olarak kocaman bir 'hayır' diyoruz. Çin Seddi adı üzerinde set ve taş yığını, kuzeyden gelen Moğol akınlarına karşı koruma amaçlı bir duvar.
Oysa Diyarbakır Surları, burçları, kapıları, kitabeleri, hayvan kabartmaları ile her dönemin izlerini yansıtan yazıtlarıyla yaşayan tarih 34 uygarlığın izlerinin bazalt taşlara nakşedildiği şehir.
İşte marka olmayı dünden hak etmenin kanıtı...
Yine bir başka örnek. Eski bir katedral olan ve nerdeyse 1400 yıldır İslam'ın ibadet merkezi olarak kullanılan Anadolu'nun ilk ve en eski camisi.
Şimdilerde İslam'ın iki mezhebi Hanefilerle Şafiilerin aynı anda iki ayrı mekanında namaz kıldıkları ve İslam dünyasının 5. Harem-i Şerifi (Kutsal Mekanı) Ulu Camii. Diyarbakır Suriçi'nin tam orta yerinde bir mimarlık harikası.
Marka şehir olmak için yetmiyor mu? diyorsunuz. O halde sürdürelim...
Diyarbakır Suriçi'nde 4 bin yıllık eski bir putperestlik mekanı ve milattan sonra 3. yüzyıldan bu yana, yani bin 700 yıldır kesintisiz olarak kullanılan ve milattan sonra 34 yılında Hıristiyanlığı kabul eden ilk Hıristiyanlar Arami-Süryanilerin Kilisesi 'Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi" Diyarbakırlı Süryaniler bin 700 yıldır kendi kadim mekanlarında Hz İsa'nın konuştuğu dille Arami'ce konuşup ibadetlerini yapıyorlar.
Devam ediyoruz.
Dünyada tek örnek "Dört Ayaklı Minare". Asıl adı bin 500'lü yıllarda yapıldığından bu yana Şeyh Mutahhar Camii. Ama dört adet yuvarlak bazalt sütun üzerine oturtulmuş 4 köşe minaresiyle her gün altından geçen binlerce insanın dilek ve dualarını taşın sessiz tanıklığıyla kabul eden dört ayaklı minare, camisine isim olmuş.
Hemen Dört Ayaklı Minarenin karşısında 16. yüzyılda Doğu Süryanilerinden ayrılan Keldanilerin halen rahatlıkla hem de 4 yüz yıldır kesintisiz ibadet ettikleri Mor Petyun Keldani Kilisesi.
Hemen onun arkasında Keldani Kilisesiyle sırt sırta vermiş dinler ve kültürler mozaiği bir mahalle "Gavur Mahallesi"nin diğer kilisesi "Surp Gragos Ermeni Kilisesi". Ve Diyarbakır Sur içinde onlarca, yüzlerce bu türden evler, camiler, kiliseler...
Sur dışında Diyarbakır'ın yanı başında akan ve Kitab-ı Mukaddes'te adı geçen dört nehirden biri olan kadim Dicle Nehri. Geçtiği her yere özellikle de Mezopotamya coğrafyasına bolluk ve bereket veren Dicle şimdi Diyarbakır adına "Barışın Markası" olmaya aday.
Ve Dicle'nin Diyarbakır önünde milattan sonra 515 yılında 1. Anastasias tarafından yaptırıldığı günden bu yana, yani 1500 yıldır kullanılan bazalt On Gözlü Köprü.
Bugün halen Kurban Bayramı'nın arife gününde dileklerini yazdıkları kağıtları köprünün orta gözünden Dicle nehrine atan şehirlilerin gözünde Tanrıya ulaşmada bir yoldur Dicle nehri ve On Gözlü Köprü.
Ve üç örnek de Diyarbakır'ın üç ilçesinden.
Silvan'da 900 yıllık Malabadi Köprüsü 38,5 metrelik genişliğiyle dünyadaki tek kemerli köprülerin halen ayakta kalmış ve kullanılarak yaşatılan tek örneği.
O denli ünlü ki Fransız arkeolog Gabriel; "Ayasofya'nın kubbesini Malabadi Köprüsü'nün kemerinden geçirmek mümkün" diyor.
Bir diğer örnek Ergani'den, Çayönü'nden Hilar mağaralarından. Bundan 9 bin 500 yıl önce, yani milattan önce 7 bin 350'li yıllarda ilk toplu köy yerleşim yeri buluntuları. İlk yabani buğdayın, yabani koyun ve keçinin ehlileştirildiği, evcilleştirildiği mekanlar...
Ve son örnek Diyarbakır'ın bir başka ilçesi Lice yakınlarından, Bırkleyn mağaraları ve Bırkleyn çayı.
O denli eski bir mağara ki, Asur kaynakları dünyanın kaybolduğu yer, dünyanın sonu olarak bu mağaraları kabul ediyor. Ve Asur Kralları Tıglatpileser ve Salmanazar mağaraların girişine kazdırdıkları siteleriyle bütün bu coğrafyaya hakim olduklarını o mağaraların girişinden seslene duruyorlar çağlar boyunca...
Diyarbakır bütün bu özellikleriyle yalnız Türkiye'de değil dünyada da marka şehir olması gereken ender şehirlerden. Belki de önemli olan bu markayı dünyaya sunmak ve paylaşmak. (ŞD/BA)