Geçen hafta sonu düzenlenen ve Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Sezgin Tanrıkulu'nun yönettiği panele gazeteci yazar Mehmet Altan, 150 imzalı " Silahlar Sussun, Çatışmalar Dursun" bildirisinin sözcüsü olarak tanınan İstanbul Tabip Odası Başkanı Profesör Dr. Gencay Gürsoy ve eski Gaziantep Belediye Başkanı, siyasetçi, Celal Doğan konuşmacı olarak katıldı.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin konferans salonunda gerçekleştirilen, "Avrupa Birliği Müzakere Sürecinde Kürt Sorunu" paneli, ilgiyle dinlendi. Panelin son bölümünde izleyicilerle panelistler arasında soru cevap olarak geçti. Panelle ilgili izleyicilerin görüşleri alındı.
Profesör Gencay Gürsoy; "Sevgili Kürt ve Türk arkadaşlar ben burada sadece kendimi temsil ediyorum. Bir de barıştan ve halkların kardeşliğinden yana olan arkadaşlarımı temsil ediyorum," diyerek konuşmasına başladı.
Gencay Gürsoy konuşmasını ana tema olarak temsilcileri Başbakan'la görüşen sivil girişimin kamuoyuna sunulan bildirisinin hazırlık ve işleyiş sürecine dayandırdı. "İmzaladıkları bildiri ve barış çabaları nedeniyle tehditler aldıklarını ve bu tehditlerin de sürdüğünü" ifade etti.
"Cumhuriyet döneminde 20'ye yakın Kürt isyanının yaşandığını ve yaşanan bu isyanların gölgesinde bu tartışmaların yapıldığını ve bütün bu yaşanan sıkıntılar nedeniyle düşüncelerin yeterince açık şekilde ifade edilemediğini" sözlerine ekledi.
Gürsoy paneldeki konuşmasında şunları söyledi:
"Türkiye aydınları 1. TİP [Türkiye İşçi Partisi] ile ilk defa Kürt sorununu programatik düzeyde parlamentoya taşıyarak Kürt sorununu gündeme soktu. Sonrasını da biliyoruz. 1980'lere gelindiğinde Diyarbakır cezaevinde olan bitenleri biliyoruz.
"Kürt silahlı hareketi, büyük ölçüde Diyarbakır cezaevinde yaşanan ağır baskılardan doğdu. Ve hepimiz de biliyoruz ki, bütün o 20 yıllık dönemin ağır koşullarına rağmen halklar arasında etnik çatışma yaşanmadı. Ta ki 7, 8 ay öncesine kadar!
"Bizler aydınlar olarak bu tehlikeyi hissettik. Bunun Mersin'de, Trabzon'da, İmralı'dan yürüyüşte ipuçlarını gördük. Ve bunu hisseden bir grup arkadaş olarak bir araya gelip bu bildiriyi kaleme aldık."
Gazeteci yazar Mehmet Altan "Babam 1965'te TİP milletvekili idi. Oturduğumuz sitede tek demir korunaklı ev bizimkiydi. Çünkü bizim ev Komünistlerin eviydi. Ama bizim de o korunaklılığa rağmen kendi korkularımız vardı" dedi.
Mehmet Altan konuşmasında şu konulara değindi:
"Biz de Kürt sorununu konuşmaktan çekinirdik. İfade etmek gerekir ki, bugün gelinen Avrupa Birliği müzakere süreci noktası, yeniden değerlendirmeyi gerekli kılacak önemde.
"Bu süreçte bundan bir önceki Diyarbakır'a gelişime göre kenti daha rahatlamış olarak gördüm. Bana göre asıl bu süreçte, yani AB sürecine kimin nasıl baktığına bakarak karar vermek gerek.
"Eğer AB'nin değişim sürecine olumlu bakılmıyorsa, ortada problem var demektir. Çünkü Bizans'tan bu yana ilk defa üretim sürecinde değişim yaşanacak. Bu süreçte birey-devlet ilişkisi önem kazanacak. Statükocular istiyor diye bu süreci durdurmamak gerek."
Antep eski belediye başkanı ve şimdilerde yeni bir sosyal demokrat parti kurma hazırlığında olan siyasetçi Celal Doğan da konuşmasını Mehmet Altan gibi ağırlıklı olarak AB ilişkilerine dayandırdı:
"Kürt meselesi Çaldıran savaşından bu yana 300 yıldır süren bir tartışma sürecidir. Bütün tarih boyunca bu soruna güvenlik sorunu mantığıyla bakıldığı için sorun bugüne kadar çözülememiştir. AB süreciyle birlikte demokratikleşme ile Kürt sorununun çözümlenebileceğine inanıyorum. Bu nedenlerle ben en AB'ci olduğumu ifade ediyorum.
"1999 ile 2004 arasındaki AB uyum süreci dönemini çok önemsemek gerek. İdamlardan, 'asmayalım da besleyelim mi mantığından', 'En iyi Kürt ölü Kürt'tür' anlayışları ilkelliğinden vazgeçmek kolay mı oldu sanıyorsunuz?
"Bunlar, kabul etmek gerekir ki AB uyum yasaları ile oldu. İşte bu nedenlerle ben en çok AB'ciyim diyorum. Ama bir başka şey daha söylüyorum ki ulusal solcular da Baas'çıdırlar."
İkinci kez söz alan konuşmacılar, Kürt sorununun çözümüne dair düşüncelerini Diyarbakırlılarla paylaştılar.
Gürsoy: Bu atmosferin tedaviye ihtiyacı var
Gencay Gürsoy, "AB'nin genetik şifresinin"kendisine uymadığından "AB'nin daha çok şirketler sözleşmesi gibi" durduğundan söz ederek şunları söyledi:
"Ölümler, çatışmalar durmalı, süresiz silah bırakılmalı ve devamında da toplum olarak rehabilitasyon uygulanmalı. Toplum olarak Kürtlerin de Türklerin de rehabilitasyona ihtiyacı var. Yani bu atmosferin tedaviye ihtiyacı var."
Gürsoy,"Sivil itaatsizlik, pasif mukavemet diye bir ifade kullanarak 'üç s' tavsiye etmek istiyorum. Yani Kürt hareketinden sabır, soğukkanlılık ve sağduyu bekleniyor" dedi ve ekledi:
"Bağrımıza taş basarak, silahlar susmalı demeliyiz. Bunu Türk kesiminden daha çok belki de sizlerle Kürtlerle paylaşmak istiyor ve silahlar susmalı diyorum."
Altan: AB süreci milliyetçilikle anlaşılmaz
Mehmet Altan ise "Milliyetçilik olmazsa böyle büyük kavgalar olabilir mi? Sanmıyorum" diyerek sürdürdüğü konuşmasını; yine Avrupa Birliği'nin demokratikleşme çerçevesindeki çözüm mantığına dayandırdı:
"AB süreci milliyetçiliklerle anlaşılabilecek bir süreç değildir. Daha çok yöneten-yönetilen mantığı ile anlaşılabilecek bir süreçtir.
"Kürt Sorunu bu uyum yasaları süreci içinde kısmen çözüm yoluna girmiştir. Bir kısmı da çözülmeyi beklemektedir. Özetle AB süreci ölmeden, insan gibi iyi yaşamayı gerekli kılıyor"
Doğan: Baraj sistemi kaldırılmalı
Son olarak söz alan siyasetçi Celal Doğan da; "Baraj sistemi kaldırılarak siyasal katılımın sağlanması ve inandırıcı güven ortamının varlık bulmasını" gerekliliğinin üzerinde durdu.
Soru cevap bölümünde ise ağırlıklı olarak silahlar sussun girişiminin akıbeti, çatışmaların hangi koşullarda sona erebileceği ve AB ile ilgili yeni sorular tartışıldı.(ŞD/AD)