Bir gün önce Diyarbakır’a gelen barışı İsteyenler grubunda yer alanlar kesinlikle şanslıydı. Sümerpark’tan Dağkapı’ya, sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı Gazi Caddesi’ne kadar yürümüş, burada TOMA’ların, Akrep’lerin kuşatması altında basın açıklaması yapıp dağılmışlardı. Üstelik uzunca yol boyunca Diyarbakırlılar tarafından alkışlarla, zılgıtlarla, sloganlarla desteklenmişlerdi. Ve hiçbir müdahaleye maruz kalmamışlardı.
Buna en çok Diyarbakırlılar şaşırmış görünüyordu. Malum, Dağkapı Meydanı da günlerdir polis kuşatması altında ve kimseyi buraya yanaştırmıyorlar. “Sizin sayenizde buraya kadar gelebildik” demeleri de bu nedenleydi. Civarda evi, işyeri olan Diyarbakırlılar sanatçıların, akademisyenlerin, yazarların etrafını kısa sürede kuşatmıştı. Günlerdir yaşadıklarını paylaşmaya çalışıyorlardı. Belki 90 yaşında tertemiz biri yüzü olan yaşlı kadın, Orhan Alkaya, Neşe Yaşın, Ayşegül Devecioğlu, Dilek Gökçin’e, o tatlı Diyarbakır ağzıyla, “İsrail’e diyordu ‘çocuk öldürmeyi iyi bilirsiniz’ diye, bak işte o da iyi biliyor.”
TIKLAYIN - BODRUM'DAN DİYARBAKIR'A BARIŞ İÇİN YÜRÜYORUM
Bu cümleyi birkaç kez tekrarladı, ‘konuklarının’ anlamakta güçlük çektiğini görünce. Bir başka Diyarbakırlı, “Aylardır ilk kez su sıkmadılar, gaz atmadılar” diyerek şiddete maruz kalmayan bir eylemin sanatçıların gözünü boyamasının önüne geçmek telaşıyla.
Ama aslında herkes biliyordu, etrafta o kadar asker ve polis araçlarının olması bile bir şiddet eylemiydi.
Amansız saldırı
Bodrum’dan yola çıkan ve yol boyunca yeni katılanlarla birlikte sayıları 70’e yaklaşan Barışa Yürüyorum eylemcileri ise o kadar şanslı değildi. Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret ettiler, basın açıklaması yaptılar ve HDP, DBP, DTK, KJA ve sivil toplum örgütleriyle birlikte Sur’a yürümek istediler. Hiçbir uyarı yapılmadan aralarında milletvekillerinin de olduğu kitleye amansız bir saldırı gerçekleşti. Amansız diyorum, çünkü daha sonra konuştuğum gazeteci arkadaşım Sertaç Kayar da, “Yıllardır karşılaştığım en korkunç saldırıydı” diyerek gözlemimi teyit etti.
Polis gördüğü herkese gaz fişeği fırlattı, su sıktı ve bütün meydan, ara sokaklar bir anda gaz bulutu içinde kaldı.
Göksu: Nefes almaya çalıştım
Eylemden ve saldırıdan saatler sonra sanatçı İlkay Akkaya, Yasemin Göksu ve arkadaşlarıyla buluştum. Yasemin Göksu yoğun dumandan dolayı TOMA’yı beyaz bir araca benzetmiş ve arkasına sığınmış. Yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Ayağımın dibine üç tane gaz fişeği düştü. Bir anda hiçbir şey göremez oldum. Boğulacağım sandım. O anda beyaz bir araç gördüm. Arkasına geçip nefes almaya çalıştım. Sonra fark ettim TOMA olduğunu. Boyumu geçen bir duvarı aşıp bahçeye atladım. Okul bahçesiymiş. Başka çocuklar da vardı orda, ‘abla çıkalım buradan, polis gözden uzak yakalarsa öldürür hepimiz’ dediler. Onları dinledim, yine gaz bulutunun içine daldık”.
Akkaya: Saldırıya şaşırmadık elbette
Müdahale sırasında kaybettiği İlkay Akkaya ile, o hengame içinde tesadüfen karşılaşıyor, olay yerinden güç bela ayrılıyorlar.
İlkay Akkaya polisin orantısız saldırısına şaşırmadığını anlatıyor:
“Burada olup bitenleri takip ediyorduk zaten, bir de kendimiz yaşamış olduk. Saldırıya şaşırmadık elbette, çünkü devlet Kürtleri imha etmeyi kafasına koymuş durumda. Buna karşı duran herkese saldırması da bu nedenle.”
Daha önce sokağa çıkma yasağının kalktığı bir ara Cizre’ye gittiklerini hatırlatan Yasemin Göksu, orada karşılaştıkları korkunç manzarayı anlatıyor:
“İnsanların evler yakılıp yıkılmıştı, insanların eşyaları tarumar edilmişti. Kuşatmada sağ kalanlar ve evini, mahallesini terk etmek istemeyenler zor durumdaydı. Cizre’den döndükten sonra bir kampanya başlattık onlar için. Yararlı oldu bu kampanya. Yarın bir kez daha ‘Sur’a gitmeyi deneyeceğiz. Oradaki ihtiyaçları belirleyip Cizre için yaptığımız kampanyanın benzerini yapmaya çalışacağız.”
Barışa Yürüyoruz’a katılan Filor Uluk da daha önce Cizre’ye giden aktivistlerden. Uluk da Cizreliler için düzenledikleri bir kampanyayı anlattı: “İletişim olanakları kopmasın diye her ay belirlediğimiz kuşatma altındaki Cizrelilerin telefon faturalarını dönüşümlü olarak ödüyoruz. Aynı kampanyayı Sur için de gerçekleştireceğiz.
Sokaklarda yas havası
Sanatçılar ve Barışa Yürüyenler yeni yılı Diyarbakır’da karşılayacaklar. Ama Diyarbakır’da yeni yıl telaşı yok, tahmin edilebileceği gibi.
Diyarbakır’ın Ofis semti, yeni yıl, bayram gibi özel günlerde en hareketli merkezlerden biridir. Dar gelirli yurttaşların rağbet ettiği Suriçi’ndeki Sûka Şevitî (Yanık Çarşı) bir aydır kuşatma altında ve haliyle bütün ticari faaliyetler durmuş durumda. Ofis semti Sur’un bitişiği ve alışverişin yoğun yaşandığı bir yer. Eğlence mekânlarına da sahip. Ancak önceki yıllardan bildiğimiz bir hareketlilik, göze çarpan bir yeni yıla hazırlık telaşına rastlamak mümkün değil.
Hediyelik eşya satan dükkânın sahibi sorularımı cevaplıyor, ancak adını yazmamı ve fotoğrafını çekmemi istemiyor. “Yeni yıl bizim için gelmiyor ki alışveriş olsun. Yüz metre ilerde insanlar ölürken kim kutlayacak yeni yılı? Alışveriş de olmuyor tabi.”
Aynı dükkândan bere alan genç, esnafla aramıza giriyor. “Ne yeni yılı abi,” diyor, “Sur’da kardeşlerimiz ölürken biz nasıl eğlenelim?” Yüzüne bakarken, gencecik bir delikanlı, diye düşünüyorum. Yaşıtları eğlenmeye hazırlanırken ölümden söz ediyor. Bundan daha iç acıtıcı ne olabilir ki?
Kaçmaz: Sur kuşatma altındayken eğlence olmaz
Sanat Sokağı da neredeyse ıssız. Kafe işletmecisi Mehmet Kaçmaz, önceki yıllarda kafelerin çoğunda özel programların gerçekleştirildiğini söylüyor:
“Bazı kafeler canlı müzik programı yapardı yılbaşında. Yasak olmasına rağmen gizlice içki servisi bile yapılırdı. Ama bu yıl kafelerin böyle bir girişimi olmadı. Kafe sahipleri Sur kuşatma altındayken eğlence programı düzenlemek istemiyor, düzenlese bile kimse gitmez zaten.”
Birkaç markete dolaşıyorum. Marketler de çok sakin. Sessizce ve neredeyse gönülsüzce alışveriş yapıyor insanlar. Eğlenerek yeni yıla girebilme ihtimali yok gibi. Tek tesellileri, sanırım aileleriyle birlikte bir akşam geçirecek olmaları. Belki göz ucuyla televizyon kanallarının eğlence programlarına bakacaklar, ama hemen ardından Cizre’de, Silopi’de, Sur’daki çatışmaları takip etmek için Nûçe ya da Sterk kanallarına geçecekler.
Diyarbakır neşesini kaybetmiş bir şehir. Mehmet Kaçmaz doğruluyor beni ve ekliyor: “Eğlenmeyi biliriz, severiz ama bu koşullarda eğlenmek mümkün değil.”
Son bir izlenim: Diyarbakırlılar yüzlerinde bir yas ifadesiyle 2016 yılına giriyor. (VE/HK)