Kesin olmayan sonuçlara göre yüzde 59'la Büyükşehir Belediye Başkanlığında Osman Baydemir dedi.
Seçim sürecini Diyarbakır nasıl yaşamıştı. Son yirmi günü geriye giderek gözlemeye çalıştığımızda, AKP'nin Diyarbakır'a özel bir önem verdiğini hemen fark etmek mümkündü.
Başbakan dahil İçişleri ve Kültür gibi önemli bakanlar ve de AKP'li 8 Diyarbakır milletvekilinin tümünün Diyarbakırlıları tehdidi söz konusuydu. "Bizi tercih etmezseniz sonucuna katlanırsınız" diyorlardı
Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) Belediye başkan adayları da aynı tehdidi tekrarlıyordu. Diyarbakır da, "tehdide kontür" diyor ve "alın size tehdide rağmen SHP" diyordu.
Seçim batıdaki diğer illerden bir saat önce 16'da bitmişti. Saat 17'den itibaren DEHAP'ın önünde insanlar birikmeye başlamışlardı. Ama saatler geçmek bilmiyordu. Ve kısmen tedirginlik gözleniyordu.
Sonuçlara dair ilk gelen fısıltı haberlerinin sokağa yansıması sanki denge durumunu yansıtıyordu. Ama yine de temkinlilik söz konusuydu. Kalabalık giderek büyüyordu. Saat 19 sıralarında sokak dolmuştu ve herkeste sabırsızlık had safhadaydı.
19.30'da ilk toplu slogan sokakta patladı"Amed bizimdir, bizim olacak". Ve eller havada, Büyükşehir dahil alt kademe belediyelerini de kastederek kitle "beş, beş" diye slogan atıyordu.
19.45'de davul çalmaya başladı. Ve DEHAP'ın ofis ana caddesine bakan bir apartmanın ikinci katındaki mekânından dev ekranda sinevizyon görüntüsü eşliğinde sokaktakilerin büyük çoğunluğu halaya başladı ve zılgıt sesleri.
Aynı saatlerde AKP'nin iki sokak ötedeki parti binasının önünden gelen biri hiç kimsenin olmadığını ve AKP'de suskunluğun egemen olduğunu iletti.
Saat 20.40 gibi polis anonsları başladı. "Caddeyi trafiğe kapatmayın. Boşaltın! Yoksa zor kullanmak durumunda kalabiliriz" diyordu polis. Ama kitle hemen yanıtlıyordu, "Kıskananlar çatlasın".
Halaydan geri kalmak istemeyen birileri bir tekerlemeyle eşlik etmek istiyordu bu sevince; "Xaltiya Nurê, ser tenurê, pûf kê bilurê" (Nuriye teyze, tandırın üstündeyken, yani daha elin hamurluyken bilurunu öttür ki herkes duysun).
İşte kimi şehirler vardır ki; duruşlarıyla, kimlik ve kişilikleriyle adam gibi dururlar. Dosta, düşmana karşı, anıt gibi ayakta durur, ders verirler. Diyarbakır da böyle bir duruş sergiliyordu, başından beri. Yine kimseleri yanıltmamıştı.
Kitlenin sokağı coşkusuyla katladığı saatlerde televizyonlardan ilk haberleri duyan biri, "Sen mutlaka yazarsın, en namuslu memleket, yüzde 60'la biz kurtardık hamamın namusunu da demokrasiyi de!" diyordu.
Ve bir sendikacı dost ekliyordu bu halk bilgeliğine ; "Halk öncü olanların bir adım önündedir. Öncülüğe soyunanlar halka layık olmalıdır." Diyordu. Heyecanı paylaşmak için evinden sokağa yetişen yaşlı bir kadın kendi kavlince "Lembê van pıf bu" (AKP'lileri kastederek lambaları söndü) diyerek söyleniyordu.
Evet Diyarbakır tekrar tercihini demokrasi güçlerinden yana kullanmış, işte Diyarbakır, işte seçim demişti.
Asıl bundan sonra başlıyordu Diyarbakır'ın seçimi. Bir yanda 57 ilde seçimi alan parlamentoda olduğu gibi belediyelerde de neredeyse tek parti olan AKP; diğer yanda bölgeden birkaç yerle birlikte Diyarbakır.
Başarısızlık gibi bir lüksü olmamalıydı Diyarbakır'ın. Çünkü Türkiye'de demokrasi paydaşlarının gözü artık daha çok Diyarbakır'ın üzerinde olacaktı. (ŞD/NM)